Taliban, Toyota’ya Niye Bu Kadar Rağbet Ediyor? - Philip Patrick

Taliban’ın yakın zamanlarda ele geçirdiği askeri teçhizatla verdiği görüntüler Amerika için gururu kırıcı bir aşağılamaydı. Afganistan'daki fiyasko Japonya’da ise daha farklı bir utanca neden oldu.  Kabil’den gelen haberlerde sürekli yinelenen görüntü; silahlı savaşçıların şehrin dört bir yanında Toyota kamyonetlerle taşınmasıydı. Bu durum, ikonik şirketin yönetimi için ciddi bir halkla ilişkiler sorununu doğurdu dahası ilk kez de olmuyordu.  

1990’lardan beri dayanıklı ve güvenli Japon “Land Cruisers” aracını kullanan Taliban’ın yanı sıra El Kaide ve ISIS de aynı aracı tercih ediyor. İlgi çekiciliğinin ardında; engebeli arazilere uygunluğunun, silah yerleştirmek için düzenlenebilme kolaylığının, muhabere veya tehdit amaçlı kullanımlarda farklı şekillerde özelleştirilebilir olmasının yattığı görünüyor.

Menşe ülke de bu ilgi çekiciliğin bir parçası olabilir. Pasifist anayasasıyla Japonya Orta Doğu’daki çatışmalarda çok az rol oynadı. Budist/Şinto kültürü ile Japonya, Amerika ve Batılı müttefiklerinin ‘Büyük Şeytan” imgesinden çok uzaktı ve kamuoyunda iyi bir ülke en azından tarafsız bir ülke olarak algılanıyordu.     

Hain grupların araç filolarına nasıl sahip oldukları tam olarak belli değildir. Bir kısmını ahlâksız  satıcılardan almış olabilir. Bununla beraber muhtemelen bu filolar Sivil Toplum Kuruluşlardan çalınan araçlardan elde edildi. Son kırk yılda Toyota’ın, Birleşmiş Milletler’e 150.000 araç tedarik ettiği göz önünde tutulduğunda çalınan araçların ağırlıkta olduğu kesin gibidir.

Toyota kendini kötü yeni müşterilerden uzak tutmak için elinden geleni yaptı. Dikkatle kaleme aldıkları açıklamalarında; ‘güvenlik düzenlemelerinin uygulandığı  belirli bölgelere’ olan ‘deniz aşırı araç akışından’ duyulan ‘endişeden’ bahsedildi. Şirket, ABD Hazine Bakanlığının terörist grupların kullandığı araçların yasa dışı ticareti ile ilgili yaptığı soruşturmaya destek verdi. Ayrıca Land Cruiser’ın 2022 modelini satın alanların, bir yıl içinde tekrar satmayacağını taahhüt eden bir sözleşmeyi imzalaması gerektiğini  duyurdu.  

Toyota, bir şekilde kendi başarısının kurbanıdır ve hâlâ yüzyılın ilk yıllarındaki olağanüstü büyümesinin kötü mirasını taşımaktadır. Şirketin gaddarca küresel pazar payı arayışı, ABD’deki satışlarda muazzam bir artış (Corolla’nın dünyanın bütün zamanların en çok satan arabası olmasıyla birlikte 2000-2008 arası yüzde 80’in üzerinde) sağladı. Toyota yılda on milyon araç üreten ilk şirket oldu ve hâlâ dünyanın önde gelen otomobil üreticisi durumunda. 

Fakat küresel hâkimiyetin bir bedeli vardı, şirketin başkanı Akio Toyoda bile 2010’da ‘aşırı hızla fazla büyüdük’  diyerek durumu itiraf etti. Eleştirmenlere göre, büyüme atağı yaparken temel ilkelerinden ayrılmaya başladı daha doğrusu “Yolunu” kaybetti. John Updike’in Rabbit üçlemesinin üçüncüsünde oldukça gerçekçi biçimde gösterilen bir süreçti bu. Rabbit’in oğlu Toyota satıcılarının kullandığı yöntemlerle işi düzeltmeye çalıştı. Ancak  başarısız biçimde yönetti ve  işletti ta ki sonradan Japonya’dan gelen patronun onu kovmasına kadar. Ürün kalitesi, kontrolsüz hızın sonuçlarını tam anlamıyla gösteren 2009’daki geri çağrılma skandalından zarar gördü. 

Hızlı büyüme sürecinde eski sadakat bağları gevşetildi. 2010 yılında, yıllardır Toyota’ya hizmet sunan Japon tedarikçi Sankyo Seiko’nun patronu  şirketlerinin artık sipariş almayacağını kamuya duyurdu. Toyota’nın bitmek bilmez talepleri ve insafsızca kâr peşinde koşmasından son derece rahatsızdı. New York Times’e ‘Toyota hepimizin büyük bir aile olduğunu söyledi. Şimdi ise bize ihanet ediyor” dedi. 

Şirketin son yirmi yıldır sıkıntılı zamanlar yaşadığı aşikârdır. Fakat yabancı basında kötü hikâyelerin bile çoğunlukla iyi olarak ele alınması dikkat çekicidir. En azından Japonya’da Toyota’ya yönelik çok az eleştiri vardır. Bir kısım Japon medyası, geri çağırma skandalının bile ‘aşırı abartıldığını’ söyledi. Taliban bağlantısına ise belirgin bir şekilde yer verilmedi.  

Belki de bu sessizlik andı (omerta) şaşırtıcı gelmemeli. Toyota’nın Japonya’da muazzam bir gücü var. Aichi’de Stepford benzeri kendi “‘Toyoto kentine’ sahip, kelimenin tam manasıyla ülkenin parçası. Ayrıca, ülkenin en büyük işverenlerinden ve reklam sektörüne en çok harcama yapanlardan biri olmaya devam etmekte. Taliban bağlantısı, nihayetinde haber olmaya başlasa bile önemsiz gibi gösterilmesi muhtemel ve şirketin yerel pazarına fazla zarar vermeyecek. 

Bazıları bunun haklı olduğunu iddia edecektir. Tıpkı futbol holiganları arasındaki popülaritesi için  Burberry’yi veya Usama bin Laden’in hayranı olduğu söylentisine istinaden Arsenal’i suçlayamayacağınız gibi. Bu nedenle Toyota’nın araçlarının popülaritesinden sorumlu tutulması  pek mümkün değil yahut en hafif deyimle arzu edilmez. Ayrıca, savaş bölgelerinde şirketin, ürünlerinin ikinci el pazarını düzenlemesi de beklenmez. 

Fakat Toyoto logosu; elinde savaş silahları olan ürkünç görünümlü adamların görüntülerinde yer almaya devam ederse, görüntüleri seyreden dünya farklı bir bakış açısı geliştirmeye başlayabilir.


* Metin, Spectator dergisinin 4 Eylül 2021 tarihli yayınından alınarak çevrildi.


Özgün metni okumak için: 

https://www.spectator.co.uk/article/why-is-toyota-so-popular-with-the-taliban- 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

A’dan Z’ye Roland Barthes’in Mitoloji Teorisi : Mitlerin Eleştirel Teorisi - Andrew Robinson

Eleştirel Söylem Analizi: Sosyal Medyada Kuramlara Doğru-I - Connie S. Albert, A.F. Salam

Denizci Şarkıları (Sea Shanties) - Shamser Mambra