Devrimci Tıp Üzerine - Che Guevara

 


Kübalıların gündelik özgürlüklerini, devrimci yasaların ilerleyişini ve ve tam bağımsızlık yolundaki gelişmelerini  kutladığı yüzlerce kamusal görevler arasında bu sade kutlama benim için özel anlam taşıyor.

Neredeyse herkes yıllar önce kariyerime doktor olarak başladığımı biliyor. Ve doktor olarak başladığımda, tıp okumaya başladığımda, bugün sahip olduğum kavramların çoğu bir devrimci olarak ilkeler dükkanımda yoktu.

Herkes gibi ben de başarılı olmak istedim. Meşhur tıp araştırma insanı haline gelmeyi hayal ettim. İnsanlığa yardım etmek için kullanılacak bir şeyler keşfetmek amacıyla yorulmak bilmeden çalışmayı hayal ettim. Fakat kişisel bir zaferi gösterecekti benim için. Hepimizin olduğu gibi ben de kendi çevremin bir çocuğuydum.

Mezuniyetin ardında özel koşullardan ve belki de karakterimden kaynaklı Amerika’yı bir uçtan bir uca gezmeye başladım ve her yeri tanır oldum. Haiti ve Santo Domingo hariç bir nebze de olsa diğer bütün Latin Amerika ülkelerini gezdim. Seyahat ettiğim koşullar nedeniyle önce bir öğrenci daha sonra bir doktor olarak yoksulluk, açlık ve hastalıkla, parasızlıktan dolayı bir çocuğu tedavi edememe ile, sürekli açlık ve zorluğun sebep olduğu  şaşkınlıkla, bir babanın oğlunun kaybını önemsiz bir kaza olarak kabul edilebileceği noktaya kadar, bizim Amerikan ülkemizin ezilen sınıflarında sıklıkla çok yakın temasım oldu. Ayrıca o zamanda benim için ünlü olmak veya tıp bilimine önemli bir katkı yapmak kadar önemli hale gelen şeyler olduğunu fark etmeye başladım: O insanlara yardım etmek istedim. 

Fakat ben hepimiz her zaman olmaya devam ettiğimiz gibi, çevremin bir çocuğu olmaya devam ettim ve onlara kişisel çabalarımla yardım etmek istedim. Zaten oldukça çok seyahat etmiştim -O zamanlar Guatemala’daydım, Arbenz’in Guatemalasında- ve devrimci doktorun hareketlerine rehberlik etmesi için bazı notlar almaya, devrimci doktor olmak için gereken şeyleri araştırmaya başladım.

Ancak United Fruit Company, ABD Dış işleri Bakanlığı, Foster Dulles -gerçekte aynı şeydir- ve onların Castillo Armas denilen kuklasının çıkardığı saldırı patlak verdi.  Halk, bugün Küba halkının olgunluk seviyesine ulaşamadığından saldırı başarılı oldu. Tıpkı diğer günler gibi güzel bir gün sürgün yoluna çıktım veya en azından Guatemala’dan uçuş yoluna çıktım. Çünkü orası benim ülkem değildi.

Ardından temel bir şey fark ettim. Devrimci bir doktor olmak veya bir devrimci olmak isteyen kişinin her şeyden önce devrim olması gerekir. Amacın saflığı için yalıtılmış bireysel çaba yararsızdır ve Amerika’nın bir köşesinde, gelişmeyi engelleyen kötü hükûmetlere ve toplumsal koşullara karşı kişi tek başına, yalnız savaşmaya uğraşıyorsa  bütün yaşamını en asil ideallere adama arzusu boşunadır. Bir devrim yaratmak için kişi Küba’da var olan şeye sahip olmalıdır yani silahların ve militan birliğin kullanımının öğrenilmesi, silahların ve birliğin değerini anlayan bütün bir toplumun mobilizasyonuna.

Ve şimdi önümüzde bizden önceki sorunun kaynağına iniyoruz. Bugün her şeyden devrimci bir doktorun mesleki teknik bilgisini devrime ve halka hizmette kullanan olma hakkı ve görevi vardır. Fakat eski sorular yeniden gün yüzüne çıkmaktadır: Kişi, sosyal yardım işini  gerçekten nasıl yürütür? Toplumun ihtiyaçlarıyla bireysel çabayı nasıl birleştirilir?

Hayatlarımızı, doktor olarak yaptıklarımızı ve düşüncelerimizi veya devrim öncesi toplum sağlığındaki herhangi bir görevimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Kapsamlı eleştirel bir gayretle yapmalıyız ve sonunda geçmiş zamanlarda düşündüğümüz, hissettiğimiz hemen her şeyi kaydederek yeni bir insan tipinin yaratılması gerektiği sonucuna varmalıyız. Her birimiz bu yeni insan tipinin mükemmelliği için azami çabayı sarf ederse halkın onu yaratması ve yeni Küba’nın örneği olmasına olanak sağlaması çok daha kolay olacaktır.

Burada bulunan siz Havana sakinlerine vurgulamakta fayda var. Küba’da, tam olarak burada, başkentte yeterince  takdir edemediğimiz fakat ülkenin her köşesinde bulunan yeni bir insan tipi yaratılıyor. Temmuz 26’da Sierra Maestra’ya giden sizler hiç bilinmeyen iki şeyi görmüş olmalısınız. İlki, çapaları ve kazmalarıyla bir ordu. Askeri yoldaşları tüfekle yürürken en büyük onuru Oriente’nin en vatansever festivallerindeki geçit törenine çapaları ve kazmalarıyla katılan bir ordu. Fakat çok daha önemli şeyler görmüş olmalısınız. Fiziksel olarak sekiz dokuz yaşında görünen neredeyse hepsi on üç on dört yaşlarındaki çocukları görmüş olmalısınız. Sierra Maestra’ın en otantik çocuklarıydı onlar, açlığın ve sefaletin en otantik çocukları. Yetersiz beslenmenin canlılarıydı onlar.

Dört veya beş televizyon kanalı ve yüzlerce radyo istasyonuyla, modern bilimdeki bütün gelişmeleriyle bu ufak Küba’da bu çocuklar gece ilk kez okula geldiklerinde ve elektrik ampullerini gördüklerinde yıldızların o gece çok aşağıda olduğunu bağırdılar. Ve bu çocuklar, ki onlardan bazıları görmüş olmalısınız, kolektif okullarda okuma yazmadan ticarete kadar  beceriler ve hatta devrimci olmanın çok zor bilimini öğreniyorlar.

Onlar Küba’da doğan yeni insanlar. Sierra Maestra’nın farklı bölgelerindeki yalıtılmış alanlarda ve de kooperatiflerde, çalışma merkezlerinde doğuyorlar. Bütün bunların bizim bugünkü  konuşmamızın temasıyla birlikte doktorun veya başka bir sağlık çalışının devrimci hareketle bütünleşmesiyle çok ilgisi var. Gençleri eğitme ve besleme görevi, orduyu eğitme görevi, topraklarıyla kiraya vermiş mülk sahiplerinin topraklarını herhangi bir kazanç elde etmeden her gün aynı topraklarda çalışanlara dağıtma görevi Küba’da uygulanan sosyal tıbbın başarılarıdır.

Hastalıklara karşı savaşın ilkesi sağlam bir bedenin yaratılmasına dayanmalıdır. Sağlam bedenin doktorun zayıf bir organizma üzerinde sanatsal çalışmasından ziyade bütün kolektivitenin, sosyal kolektivite üzerinde çalışmasıyla yaratılması anlamındadır bu. 

Bu nedenle bazen tıp kendini hastalıkları önlemeye hizmet eden ve toplumu tıbbi görevlerini yerine getirmeye yönlendiren bir bilime dönüştürmek zorunda kalacaktır. Tıp, tamamen acil durumlarda ameliyat yapmak veya yaratıyor olduğumuz yeni toplumun insanlarının becerilerinin dışında kalan şeyler için müdahale etmelidir.

Bugün Sağlık Bakanlığı ve benzer örgütlere verilen çalışma, mümkün olduğunca çok kişiye toplumsal sağlık hizmetlerini sunmak, koruyucu sağlık programı uygulamak ve hijyenik pratikleri yerine getirmek için toplumu yönlendirmektir.

Fakat örgütün bu görevi için, bütün devrimci görevlerde olduğu gibi, temel olarak ihtiyaç duyulan bireydir. Bazılarının iddia ettiği gibi devrim kolektif istenci ve girişimi standartlaştırmaz. Tam aksine insanların bireysel yeteneğini özgürleştirir. Devrimin yaptığı şey bu yeteneği yönlendirmektir. Ve bizim şimdiki görevimiz bütün tıp profesyonellerinin yaratıcı kabiliyetlerini toplumsal tıbbın görevlerine yönlendirmektir.

Bir dönemin sonundayız yalnızca burada Küba’da değil aksine ne umut edilirse edilsin veya ne söylenirse söylensin büyüdüğümüz, acı çektiğimiz bildiğimiz kapitalizm tarzı bütün dünyada yeniliyor. Kolektif bilim her gün yeni ve önemli zaferler kazanıyor ve tekeller yıkılıyor. Amerikalarda zapt edilmiş Afrika ve Asya gibi başka kıtalarda çok daha önce başlamış olan özgürleşim (emancipation) hareketinin öncüsü olmanın gurur ve özverili görevini üstlendik. Böyle kökten bir toplumsal değişim insanların zihinsel yapılarında da aynı kökten değişiklikler ister.  

Toplumsal bir ortamda kişinin tek başına bireysel eylemi tarzındaki bireycilik Küba’da yok olmalıdır. Gelecekte bireycilik, kolektivitenin mutlak yararı için bütün bireylerden etkin yararlanım olmalıdır. Bu fikrin bugün  anlaşılması ve  söylediğim şeyleri hepinizin anlaması ve bugün, geçmiş ve geleceğinin ne olması gerektiği hakkında düşünmeye biraz hazır olmanız yeterli değildir. Düşünme tarzını değiştirmek için özellikle görev ve yükümlülüklerimizi yerine getirilmesinde  derin içsel değişimlere uğramak ve derin dış değişimlere tanık olmak gerekir.

Bu dış değişimler Küba’da her gün oluyor. Devrimi anlamanın ve gizil enerjinin -insanlarının içinde yıllardır uyuyan- farkına varmanın yollarından biri de Küba’yı baştan başa gezip bugün kurulmakta olan kooperatifleri ve çalışma merkezlerini görmektir. Ayrıca tıbbi sorunun kökenlerine inmenin yolu da bu kooperatifleri ve çalışma merkezlerini kuran insanları ziyaret etmenin ve tanışmanın dışında  onların hastalıklarının, acılarının, yıllardır süre giden sefaletlerinin ve yüzlerce yıllık baskı ve tam teslimiyet mirasının ne olduğunu öğrenmektir. Doktor, sağlık çalışanı kitle içindeki insana, kolektivite içindeki insana yani yeni işlerinin  kökenlerine inmelidir.

Dünyada ne olursa olsun doktor daima hastasına çok yakındır ve ruhunun derinliklerini bilir. Çünkü acılarına müdahale eden ve yatıştıran kişi olduğu için toplumda çok fazla sorumluluk gerektiren çok kıymetli bir iş yapar.

Birkaç ay önce burada Havana’da, yeni mezun olmuş bir grup doktor ülkenin kırsal kesimlerine gitmek istemedi ve gitmeyi kabul etmeden önce ücret talep etti. Geçmişin bakış açısından bunun olması dünyanın en mantıklı şeyi idi. En azından bana öyle geliyor, iyi anlayabiliyorum bunu. Durum birkaç yıl önce olduğum kişiye ve düşündüklerime geri götürdü.  [Benim durumum] isyan eden gladyatörün, daha iyi bir gelecek, daha iyi şartlar temin etmek ve insanların ona olan ihtiyacını doğrulamak isteyen yalnız savaşçının hikâyesidir.

Fakat aileleri genellikle okul yılları için ödeme yapabilen bu çocuklar yerine daha az şanslı  araçlara sahip olan diğer çocuklar okullarını yeni bitirmiş ve mesleklerini icra etmeye başlamış olsaydı ne olurdu? Mucize oldu diyelim üniversite salonlarından iki veya üç yüz köylü ortaya çıkmış olsa ne olurdu?

Öyle olsaydı hemen ve koşulsuz bir hevesle kardeşlerine yardım edebilmek için köylüler koşulsuz koşarlardı. Yıllardır aldıkları eğitimin boşa gitmediğini göstermek için çok güç ve sorumluluk isteyen görevleri talep edeceklerdi. Yeni öğrencilerin veya işçilerin ve köylülerin çocuklarının her tür mesleki eğitimi aldığı altı veya yedi yıl içinde olacak şey budur.

Fakat geleceğe kadercilikle bakmamalı ve bütün erkekleri ya çalışan çocuklar ve köylü sınıfları ya da karşı devrimciler olarak ayırmamalıyız. Çünkü bu basittir. Çünkü doğru değildir. Çünkü onurlu bir adamı devrimde yaşamak kadar hiçbir şey eğitemez. Hiçbirimiz, Granma’ya varıp Sierra Maestra’ya yerleşen ve birlikte yaşadığı köylüye ve işçilere saygı göstermeyi öğrenen ilk gruptakilerin hiçbiri köylü ya da işçi sınıfından değildi. Doğal olarak, çalışması gereken, çocukluklarında belli yoklukları bilenler vardı. Fakat açlığı, gerçek açlık denilen şey hiçbirimizin deneyimlemediğimiz bir şeydi. Fakat Sierra Maestra’daki iki uzun yılda öğrenmeye başladık ve pek çok şey daha açık hale geldi.

Zengin bir köylünün veya toprak sahibinin mülküne dokunan herhangi birini Sierra’ya on bin sığır getirmesi cezası ile cezalandırdık ve köylülere sadece “ye” dedik. Ve yıllar boyunca ilk defa bazıları ise ömürlerinde ilk defa biftek yedi.

On binlerce sığır gibi dokunulmaz mülkiyet hakkına saygımız silahlı savaşta yok oldu ve tek bir insan hayatının dünyadaki bütün zenginlerin mülklerinden milyon kez daha değerli  olduğunu anladık. Ve dört rüzgâra ayrıcalıklı olan bizlere Küba’daki diğer insanların da bunu öğrenemeyeceğini mi söyleyeceğiz? Evet, öğrenebilirlerdi onu ve ayrıca devrim bugün onu öğrenmelerini istiyor. Komşusuna hizmet onurunun iyi bir ücretten çok daha önemli olduğunun, bir insanın şükranını kazanmanın bütün altınlardan daha kesin ve kalıcı olduğunun iyi anlaşılmasını istiyor. Ayrıca her doktor faaliyetlerinde değerli hazineyi insanlarının şükranını biriktirebilir ve biriktirmelidir.

Öyleyse biz eski kavramları silmeli, insanlara çok daha yakın olanı çizmeli ve  gittikçe farkında olmalıyız. Onlara önceki gibi yaklaşmamalıyız. Hepiniz “Hayır. İnsanları seviyorum. İşçiler ve köylülerle konuşmayı seviyorum ve görmek için Pazar günleri oraya buraya gidiyorum vs vs” diyeceksiniz.  Herkes onu yapmıştı. Fakat hayırseverlik olarak yaptık ve bugün yapmamız gereken şey ise dayanışmadır. İnsanlara gidip “Biz buradayız. Size burada olma hayırseverliğini göstermeye geldik, bilimimizi size öğretmeye, hatalarınızı, kültürdeki noksanlığınızı, temel şeylerdeki cahilliğinizi göstermeye geldik” dememelisiniz. Bunun yerine sorgulayan bir akıl ve mütevazı bir ruhla toplumdaki bilgeliğin büyük kaynaklarını öğrenmeye gitmeliyiz.

Daha sonra bizim bir parçamız ve düşüncelerimizin otomatik kısım hale gelecek kadar aşina olduğumuz kavramlarımızın nasıl hatalı olduğunu defalarca fark edeceğiz. Çoğunlukla  yalnızca sosyal veya felsefi kavramlar gibi genel kavramları değil aynı zamanda bazen tıbbi kavramlarımızı da değiştirme ihtiyacımız vardır.

Hastalıkların daima büyük şehir hastanelerinde tedavi edilmesi gerekmediğini göreceğiz. Doktorları aynı zamanda bir çiftçi olması, yeni gıdalar yetiştirmesi ve tohum saçması gerektiğini de göreceğiz. Örneğin; yeni gıdaları tüketme arzusu, Kübalıların tarım ve potansiyel bakımdan dünyanın en zengin ülkelerinin birinde çok kısıtlı, çok yoksul beslenme yapısını çeşitlendirmek için. O zaman bu koşullarda nasıl olması gerektiğini biraz pedagojik -bazen tam olarak pedagojiktir.- göreceğiz. Politikacı olmayı da gerektirecek ve yapmamız gerekecek ilk iş onlara insanlara gitmeden akıl vermemektir. Daha ziyade gitmeliyiz ve insanlarla öğreneceğiz, birlikte büyük ve güzel ortak bir deneyi gerçekleştireceğiz: Yeni bir Küba’nın inşası. 

Pek çok adım atıldı zaten. 1 Ocak 1959’dan bugüne kadar geleneksel araçlarla ölçülemeyen bir farklılık vardır. Çoğu insan uzun zaman önce burada sadece bir diktatörün düştüğünü değil aynı zamanda bir sistemin çöktüğünü de biliyordu. Şimdi insanların öğrenmesi gereken kısım,  çürümüş bir sistemin kalıntıları üzerine tam bir insan mutluluğunu getiren yeni bir sistem kurmamız gerektiğidir.

Geçen yılın başlarında yoldaş Guillên’in Arjantin’den geldiğini anımsıyorum. Kitapları muhtemelen bir veya iki dile çevrilmesine karşın bugün olduğu gibi geçmişte de büyük şairdi. Dünyanın bütün dillerinde yeni okuyucular kazanıyor. Fakat dün de bugünkü gibiydi. Yine de,  Guillên’in şiirlerini burada okumak zordur. Popüler şiirler, toplumun şiirleri. Çünkü ilk çağ, önyargıların çağıydı. Ayrıca hiç kimse yıllar yıllar boyu şaşmaz bir bağlılıkla şair Guillên’in sıra dışı şiirsel armağanı halkın ve inandığı davanın hizmetine sunduğunu düşünmekten vazgeçmedi. İnsanlar onu Küba’nın ihtişamı olarak değil yasak olan politik bir partinin temsilcisi olarak gördü.

Bugün, her şey unutuldu. Ortak bir düşmanız ve ortak bir hedefimiz varsa ülkemizin belirli iç yapılarının görünümünün farklı noktaları nedeniyle bölünme olamayacağını öğrendik. Üzerinde fikir birliğine varmamız gereken şey, ortak bir  düşmanımızın olup olmadığı ve ortak bir amaca varmaya teşebbüs edip etmediğimizdir.

Bu zamana kadar kesinlikle ortak bir düşman olduğuna emin olduk. Monopollere karşı bir fikir sunmadan önce, açıkça “Bizim düşmanımız ve bütün Amerika’nın düşmanı, ABD’nin monopolistik hükûmetidir.” demeden önce kimse  kulak misafiri olabilecek biri olup olmadığını görmek için -belki de elçiliklerin enformasyon taşıyacak bir takım ajanları-  omzunun üzerinden bakmıyor. Onun düşman olduğunu bugün herkes biliyorsa ve bu düşmana karşı savaşan herkesin bizimle ortak bir noktası olduğu biliniyorsa ikinci kısma geliriz.  Küba için, hedefimiz nedir? Ne yapmak istiyoruz? İnsanların mutluluğunu istiyor muyuz yoksa istemiyor muyuz? Küba’nın tam ekonomik bağımsızlığı için  savaşıyor muyuz veya savaşmıyor muyuz?

Herhangi bir askeri bloka, alınacak iç ve iç önlemlerde dünyadaki herhangi bir büyük gücün  elçiliğine danışmak zorunda olmadan özgür ülkeler arasında özgür bir ülke olmak için mücadele edecek miyiz yoksa etmeyecek miyiz? Aşırı zengin olanlardan alıp hiçbir şeyi olmayanlara vermek, zenginliği yeniden dağıtmak için bir planımız varsa, yaratıcı çalışmayı mutlululuğumuz günlük dinamik kaynağı yapmak istiyorsak, öyleyse bu doğrultuda çalışmamız gereken hedefler var. Ve aynı amaca sahip herkes bizim arkadaşımızdır. Bunun yanında diğer kavramları varsa, farklı örgütlere aitselerse, bunlar küçük konulardır. 

Büyük tehlike anlarında, büyük gerilim ve yaratım anlarında önemli olan büyük düşmanlar ve amaçlardır. Bu konuda zaten hemfikir isek, bugün nereye gidiyor olduğumuzu hepimiz biliyorsak ve - yasa girecek kişinin üzülmesine neden olacaksa bırakın üzülsün- öyleyse işimize başlamalıyız.

Devrimci olmak için öncelikle bir devrime sahip olmanız gerektiğini söylüyordum size. Biz zaten öyleydik. Sonrasında, çalışacağınız insanları bilmeniz gerekir. Hâlâ o yolda bir süre seyahat etmemiz gerektiğinden yeterince tanışamadık sanırım. Kooperatiflerde yaşamak ve çalışma ortamları dışında insanları tanımak için ortamlarının ne olduğunu bana soruyorsunuz. Herkes bunu yapamaz ve sağlık çalışanların varlığının önemli olduğu pek çok yer var. Devrimci milislerin Kübalıların dayanışmasının büyük tezahürlerinden biri olduğunu söyleyebilirim. Milisler bugün doktora yeni bir işlev veriyor kısa zaman öncesine kadar, Küba için üzücü ve neredeyse ölümcül gerçekliğe, yani büyük çaplı bir silahlı saldırının kurbanı olabileceğimize bizi hazırlıyor.

Doktor hakkında sizi uyarmam iyi olur. Asker ve devrimci işlevinde daima bir doktor olmalılar. Sierra’da yaptığımız hatanın aynısı yapmamalısınız. Veya belki de bir hata değildi. Fakat o süreçteki bütün sağlıkçı yoldaşlar bunu biliyorlar. Yaralı veya hasta adamın yanında kalmak bize onur kırıcı geldi bir tüfeği kapmanın ve savaş alanında yapabileceğimiz şeyleri kanıtlamanın mümkün olan her yolunu aradık.

Bugün koşullar farklıdır ve ülkeyi savunmak için kurulan yeni ordular farklı taktikleri olan ordular olmalıdırlar. Doktorlar yeni ordunun planları için muazzam öneme sahip olacak. Var olan en güzel ve savaştaki en önemli görevlerden biri olan doktorluğa devam etmeliler. Ve sadece doktorlar değil aynı zamanda hemşireler, laboratuvar teknisyenleri ve tam da bu insani mesleği yapmak için kendilerini adayan herkes son derece önemlidir.

Gizli tehlikeyi bilmemize ve atmosferde hâlâ var olan saldırıyı püskürtmeye kendimizi hazırlıyor olmamıza karşın bunu düşünmekten vazgeçmeliyiz. İlgimizin merkezine savaş hazırlıklarını koyarsak kendimizi yaratıcı çalışmaya tahsis edemeyiz. Bütün çalışmaları ve  sermayeyi askeri faaliyete hazırlık için yatırmak çalışmayı ve parayı israf etmektir. Maalesef, böyle yapmak zorundayız. Çünkü hazırlanan başkaları var. Asker olarak şerefim üzerine  dürüstçe söylemeliyim ki Merkez Bankasının kasasından gittiğini gördükçe beni en üzen  harcamanın silah alınacak paralar olduğu bir hakikattir.

Buna karşın barış zamanlarında milislerin bir işlevi vardır. Milisler kalabalık merkezlerde insanları biraraya getiren bir araç olmalıdırlar. Olağanüstü bir dayanışmayı deneyimlemeliler, doktor milisler arasında pratik yaparken bana söylendiği gibi. Tehlike zamanlarında hemen  Küba’nın yoksul insanlarının sorunlarını çözmeye gitmeliler, Fakat milisler Küba’nın bütün toplumsal sınıflarının erkekleriyle birlikte, bir üniforma ile birleştirilmiş ve eşitlenmiş bir şekilde yaşama fırsatı da sunuyor.

Biz tıp çalışanları -ve bir süre önce unutmuş olduğum bu sıfatı bir kez daha kullanmama izin verin- başarılı ise, bu dayanışmanın yeni silahını kullanabilirsek, amaçları, düşmanı ve de gitmemiz gereken yönü biliyorsak, geride bilinmesi gereken tek şey katedilecek yolun bir kısmıdır. Ve o kısmı bize kimse gösteremez; o parça her bireyin özel yolculuğudur. Onun her gün yapacağı, bireysel deneyimlerinden edineceği ve mesleği çalışmalarında insanın refahına adanmış olarak kendinden vereceği şey budur.

Madem geleceğe doğru yürüyüşümüz için bütün unsurlara sahibiz, Martí’nin öğüdünü hatırlayalım. Şimdilerde ihmal etsem de sürekli takip etmeli: “Söylemenin en iyi yolu, yapmaktır.” Öyleyse yürüyelim, Küba’nın geleceğine doğru.


* Metin, Monthly Review'un 1 Ocak 2005 tarihli yayınından alınarak çevrildi.


Özgün metni okumak için:

https://monthlyreview.org/2005/01/01/on-revolutionary-medicine/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

A’dan Z’ye Roland Barthes’in Mitoloji Teorisi : Mitlerin Eleştirel Teorisi - Andrew Robinson

Eleştirel Söylem Analizi: Sosyal Medyada Kuramlara Doğru-I - Connie S. Albert, A.F. Salam

Denizci Şarkıları (Sea Shanties) - Shamser Mambra