İnsanlığa Son Verebilen Teknoloji – Ve O Nasıl Durdurulacak - Nick Bostrom
Nick Bostrom
Oxford Üniversitesi'nde felsefe profesörü.
İnsanlığın Geleceği Enstitüsü ( Future of Humanity Institute) Müdürü
Klint Finley’in Nick Bostrom ile
yaptığı röportaj
Oxfordlu
filozof Nick Bostrom teknolojinin sıklıkla istenmeyen sonuçlara sahip olduğunu
ve totalitarizm ile yok etme arasında seçim yapmamız gerekebileceğini
söylemektedir.
Thomas
Malthus 1798’de Nüfusun İlkesi Üzerine Bir Deneme kitabında dünya nüfusu
artışının gıda üretimini geçeceğini, küresel kıtlık ve kitlesel açlığa yol
açacağını öngördü. Bu henüz gerçekleşmedi. Fakat Dünya Kaynakları Enstitüsünün
geçen yılki bir raporunda, gıda üreticilerinin; artan nüfusun taleplerini
karşılamak için 2050’ye kadar yüzde 56 daha fazla kalori tedarik etmesi
gerektiği tahmin edilmektedir.
Malthuscu
felaketi bertaraf eden aynı tarım tekniklerinin ayrıca toprak erozyonuna yol
açtığı ve iklim değişikliğine katkıda bulunduğu bunun da dolayısıyla kuraklıkta
ve çiftçiler için diğer güçlüklerde payı olduğu ortaya çıktı. İklim krizini
derinleştirmeden dünyayı beslemek yeni teknolojik buluşlar gerektirecek.
Bu
durum yeni teknolojilerin itme ve çekme etkisini göstermektedir. İnsanlık bir
sorunu çözer fakat çözümlerin istenmeyen yan etkileri yeni sorunları yaratır.
Bu zamana kadar uygarlık sorunlarının bir adım ilerisindeydi. Fakat filozof
Nick Bostrom sürekli böyle şanslı olmayabileceğimizden endişelenmektedir.
Bostrom’u
duymuşsanız muhtemelen 2003’teki “simülasyon argümanı” makalesinden -Matrix ile
birlikte- kaynaklanıyordur. Makale hepimizin bilgisayar simülasyonunda yaşayıp
yaşamadığımız sorusunu yurtlardaki konuşmalarda ve Elon Musk röportajlarında
popüler konu haline getirdi. Fakat 2005’te Oxford Üniversitesinde İnsanlığın
Geleceği Enstitüsünü kurduğundan beri Bostrom, kuramsal düşüncenin
(speculation) kesinlikle daha acımasız alanına odaklandı: İnsanlık için
varoluşsal riskler. 2014’deki Süper Zeka (Superintelligence) kitabında, Bostrom
yapay zekanın riskleri hakkında uyarıda bulundu. En son yazdığı “Savunmasız
Dünya Hipotezi” (The Vulnerable World Hyopthesis) makalesinde, teknolojinin uygarlığı
eninde sonunda imha edebileceği ve bu kaderi önlemek için nasıl çabalanabileceği
üzerine farklı yollara bakarak objektifi genişletmektedir. Fakat totaliter
gelecek vizyonu, tedavinin sorundan daha kötü olabileceğinin nedenlerini
göstermektedir.
WIRED: Savunmasız Dünya Hipotezi nedir? (The vulnerable
world hypothesis)
Nick Bostrom : İnsan yaratıcılığının tarihini dev ayaklı vazodan
bilye çıkarma süreci olarak resmedebilme fikridir. Bilyeler tarih boyunca
keşfettikleri farklı fikirler, teknolojiler ve yöntemleri temsil eder. Şu ana
kadar bunlardan pek çoğunu çıkardık ve bunların büyük kısmından yarar sağladık.
Beyaz bilyeler onlar. Bazıları hem iyi hem de kötüydü, çeşitli tonlardaki gri
bilyeler onlar. Fakat henüz siyah bilyeleri görmedik, onları keşfeden uygarlığı
tahrip edeceği varsayılan bazı teknolojiler onlar. Savunmasız dünya hipotezi
(The vulnerable world hypothesis) ayaklı vazodaki bazı siyah bilyelerdir,
uygarlığı büyük ölçüde yok edeceği varsayılan teknolojinin bazı düzeyleri.
WIRED: “Siyah
bilye” örneği ne olabilir?
Nick Bostrom : Günün birinde sentetik biyolojiyi kullanarak kitlesel
imha silahları yaratma kabiliyetini demokratikleştirmemiz gibi görünüyor. Fakat
nükleer fizik ve nükleer mühendislikte olduğu gibi biyolojik bilimlerde hemen
hemen aynı türde güvenlik kültürü bulunmamaktadır. Hiroşima’dan sonra nükleer
bilimciler yaptıkları şeyin oyun ve eğlence olmadığını, gözetim ve daha büyük
sorumluluk duygusu gerektirdiğini fark ettiler. Manhattan Projesine katılan pek
çok fizikçi nükleer silahsızlanma ve benzeri hareketlerde etkin oldular. Biyobilim
toplumunda ise buna benzer bir şey yok. Bu nedenle siyah bilyelerin ortaya
çıkacağı muhtemelen alan olarak burayı görebiliriz.
WIRED: Alice
Bradley Sheldon’ın 1969 tarihinde yayımlanan Doktor Ain’in Son Uçuşu (The Last
Flight of Doctor Ain) bilim kurgu hikayesinden beri insanlar, intihara meyilli
bir yalnız kurt’un dünyayı “süper bakteri (superbug)” ile mahvedebileceğinden
endişe duymaktadırlar. Makalenizde yeni olan nedir?
Nick Bostrom : Bir yere kadar, etrafta yüzen çeşitli büyük
fikirlerin bir tür kristalleşmesidir bu hipotez. Saldırıya açık olmanın
(vulnerability) farklı türlerine dikkat çekmek istedim. Şeyleri tahrip etmenin
çok kolaylaşması ve dünyanın bazı suçlular tarafından tahrip edilmesi bir
olasılıktır. Bunu “kolay atom bombası (easy nukes)” olarak isimlendiririm.
Fakat teknolojinin kötü aktörlerin yöneldiği güdüleri değiştirebildiği başka
belli belirsiz daha zekice yolları da var. Örneğin; “güvenli ilk darbe
senaryosu (safe first strike scenario)”. Burada devlet gibi bazı güçlü
aktörlerin çıkarlarının olduğu yerlerde yıkıcı şeyler yapar. Çünkü yapmazlarsa
daha saldırgan bir aktör tarafından tahrip edilme riskiyle karşı karşıyalar.
Bir başkası da; zayıf bireysel aktörlerin pek çoğunun, bireysel olarak oldukça
önemsiz fakat kümülatif olarak uygarlığa yıkıcı zararlar yaratan eylemler
yapmaya teşvik edildiği “daha kötü küresel ısınma (worse global warming)”
senaryosu. İnekler ve fosil yakıtlar şimdiye kadar gri bilyelere benzer lakin
bu değişebilir. Makalenin bu riskleri düşünmek için daha sistematik yol
eklediğini, risklerin, artı ve eksi yönlerinin yönetilmesi için farklı
yaklaşımları sınıflandırdığını ve metaforun kendisinin görülmesi zor olan
ihtimallere dikkat çekmeyi daha kolaylaştırdığını düşünüyorum.
WIRED: Fakat
teknolojik ilerlemeler, ayaklı vazodan bilyeleri çekme kadar rastgele değildir,
değil mi? Hangi araştırmanın finanse edileceğine ve önceki araştırmaların
üzerine ekleme yapılarak geliştirilen araştırmalara hükümetler, üniversiteler,
şirketler ve diğer kuruluşlar karar verir. Araştırma sadece rastgele sırada
rastgele sonuçlar üretmez.
Nick Bostrom : Aradığınız sonucu bulduğunuzu düşünelim, sıkça
öngörülmesi zor olan şeyler şunlardır: Atlama taşı olarak kullanılmasının
sonuçları, bunu takip edebilecek diğer keşifler ve bu yeni enformasyon veya
teknolojileri kullanmanın faydaları.
Makalede nükleer fizikçilerin
atomu ayırabileceğimizi fark ettikleri zamanlar örnek olarak verildi. Leo
Szilard zincir reaksiyon ve nükleer bomba yapabileceğimizi fark etti. Artık
nükleer patlamayı yapmanın zor ve nadir materyalleri varlığını gerektirdiğini
biliyoruz. O manada biz şanslıydık.
Ve nükleer kıyametten kaçınmamıza
rağmen karışmak için yeterli şans vardı gibi görünür. Soğuk Savaştaki arşivlere
göz atarsak felaketin eşiğine kadar sürdüğümüz pek çok ortam olmuş gibi
görünür. Daha az şanslı olsaydık ve gelecekte başka bir Soğuk Savaş’a veya
nükleer silahlanmaya devam etseydik nükleer teknolojinin siyah bilye olduğunu
bulabilirdik. Metaforu düzeltmek ve daha gerçekçi hali getirmek için; onun boru
şeklinde ayaklı vazo olduğunu şart koşabilirsiniz böylece ayaklı vazo içine daha
fazla ulaşmadan önce bilyeleri ayaklı vazo üstüne doğru çekmeniz gerekir. Bazı
bilyelerin aralarında tellerin olduğunu söyleyebilirsiniz bu yüzden bir daha
alırsanız otomatik olarak bir diğerini alırsınız. Metaforu daha karışık hale
getirmek amacıyla çeşitli ayrıntılar ekleyebilirsiniz fakat bizim gerçek
teknolojik durumumuzun daha fazla yönünü de dahil edersiniz. Fakat kanımca esas
nokta orijinali tarafından yapılan belki de vazonun aşırı basitleştirilmiş
metaforu en iyisidir.
WIRED: Teknoloji
ilerleyip ayaklı vazodan bilyeleri çekmeye devam ettikçe neticede siyahı olanı
çekmemiz kaçınılmaz mı? Bununla ilgili yapabileceğimiz bir şey var mı?
Nick Bostrom : Kaçınılmaz olduğunu düşünmüyorum. Birincisi, ayaklı
vazoda siyah bilye olup olmadığını bilmiyoruz Şanslıysak, yoktur.
Uygarlığı dengede tutma konusunda
genel bir kabiliyete sahip olmak istersek siyah bilyeleri çekip çıkarmalıyız,
mantıklı konuşursak yapabileceğiniz muhtemel dört şey var. Biri, ayaklı vazodan
bilyeleri çekmeyi bırakmak olacaktır. Genel bir çözüm olarak bu şüphesiz iyi
değildir. Teknolojik ilerlemeleri durduramayız ve durdursak bile bu en büyük
felaket olabilir. Daha etkili biyolojik silahlar geliştirme üzerinde çalışmanın
önemini azaltmayı seçebiliriz. Bence bu şüphesiz iyi bir fikir fakat genel bir
çözüm yaratmayacaktır.
İkinci seçenek; erişime sahip
olsalar bile felaket getiren kötülüğü yapacak teknolojiyi kullanacak hiç
kimsenin olmamasını temin etmek olacaktır. Gerçekçi olmak gerekirse tahrip
edici teknolojiyi kullanacak her kişi uzaklaştırılamayacağından sınırlı bir
çözüm gibi görünüyor. Böylece bu elde diğer iki seçeneği bırakıyor. Biri; son
derece etkili koruyucu denetleme için kapasiteyi geliştirme, nüfusu gerçek
zamanlı denetleme bunun sonucunda eğer birisi bir siyah bilyeyi kullanmaya
başlarsa engellenebilir ve durdurulabilir. Eğer gizliliği ihlal eden gözetim
tasarısından konuşuyorsanız pek çok riskler ve sorunlarda vardır aynı zamanda
ancak bunu daha fazla tartışabiliriz. Sadece bilinirliliğini sağlamak için,
dördüncü olasılık küresel eşgüdüm sorunlarını çözmenin etkili yolları
olacaktır, büyük güç savaşları, silahlanma yarışları ve küresel müştereklerin
yok edilmesini engelleyecek şöyle bir küresel yönetişim yeteneği.
WIRED: Kulağa
distopik geliyor. Bir anlamda tek-dünya hükümeti/gözetim devleti tam olarak
böyle gibi şey olmaz mıydı? Birilerini, dünyayı tahrip etmeye çabalamaya motive
eder miydi?
Nick Bostrom : Gözetim altında yaşamaya hevesli olmak veya kötüye
kullanılabilecek yollar hakkında kör olmak gibi bir şey değil. Koruyucu
denetleme hakkındaki tartışmada; herkesin bir tür kameralı kolyesinin olduğu küçük
bir oyunum var. “Özgürlük etiketi (freedom tag)” olarak isimlendirdim. Kasıtlı
olarak, kulağa Orwellci çağrışım yapmasını amaçladım. Herkesin kötüye kullanım potansiyelinin canlı
bir biçimde farkında olacağından emin olmak istedim. Bütün okuyucuların ironi
duygusuna sahip olduğundan emin değilim. Savunmasız dünya hipotezi pek çok
öteki düşünceler arasında sadece bir değerlendirme olmalıdır. Siyah bilye çekme
olasılığının gözetim devleti inşa etmedeki risklerden daha ağır bastığını
düşünmeyebiliriz. Bu makale bu politika konuları hakkında değerlendirmeyi göz
önünde tutan bütün şeyleri yapma girişimi değildir.
WIRED: Potansiyel
siyah bilye ile baş etme girişimi olarak genel çözümlere odaklanmak yerine
siyah toplarla olay bazında baş etmeye çabalarsak ne olur?
Nick Bostrom : Politika yapıcıya ilk önce ye yapacağı konusunda
tavsiye verecek olsam bu belirli konularda harekete geçmelerini söylemek
olurdu. Genel şeylerden çok daha uygulanabilir, ucuz ve daha az müdahaleci
olacaktır. Örnek olarak biyo teknolojiyi kullanırsak, alanda belirli
müdahaleler olabilir. Mesela, her DNA sentezi araştırma grubunun kendi ekipmanlarına
sahip olması yerine DNA sentezi servis (birim) olarak yapılandırılabilir belki.
Nerede olacak, diyelim ki, dört veya beş hizmet sağlayıcı ve her araştırma
takımı kendi materyallerini bu hizmet sağlayıcılardan birine gönderecektir. O
zaman günün birinde ayaklı vazodan gerçekten korkunç bir şey ortaya çıkarsa
müdahale edebileceğiniz dört veya beş tıkama mevzii olacaktır. Veya sentetik
biyolojide çalışan kişilerin özgeçmişlerinin kontrolünü artırabilirsiniz belki.
Fikirlerden herhangi birini pratik eylene çevirmek isteseydim bakacağım ilk yer
burası olurdu. Fakat birisi insanlığın geleceğine felsefi olarak bakıyorsa daha
geniş yapısal özelliklere bakmasına olanak sağlamak için bu kavramsal araçların
varlığı yardımcı olacaktır. Pek çok kişi makaleyi okur ve sorunun teşhisinde
hemfikir olur ve sonra olası çarelerden sahiden hoşlanmaz. Ancak siyah
bilyelerle daha iyi nasıl başa çıkılacağı konusunda daha iyi alternatifleri
duymayı bekliyorum.
* Röportaj Wired’ın 13 Mayis 2019
tarihli çevrim içi yayınından alınarak çevrilmiştir.
Özgün metni okumak için:
Nick Bostrom’un Simülasyon Argümanı makalesini okumak için:
https://bilimvesaire.com/2017/02/felsefe/simulasyon-argumani/
https://bilimvesaire.com/2017/02/felsefe/simulasyon-argumani/
Yorumlar
Yorum Gönder