Sosyal Medya Politik Söylemi Bozuyor - Jay David Bolter

Sonu gelmeyen içerik akışının bağlılık yaratması için anlam ifade etmesi gerekmez









Jay David Bolter
Wesley New Media'nın başkanı ve Georgia Teknoloji Enstitüsü'nde Edebiyat, Medya ve İletişim Fakültesi'nde profesör 

Youtube sizi  yakalamak ve gitmenize engel olmak üzere tasarlanmıştır. Bazen sadece bir şey seyretmek üzere  siteye  giriyorum fakat ilişkili videoların birisi gözüme takılıyor. Onu, sonra bir diğerini  sonra bir  diğerini  ve beş  dakikalık site ziyareti daha uzamış oluyor. Eğer yarım saatlik  film  fragmanı varsa  suçlu  bir zevk alıyorum. Fakat ya “Q- Dünyayı Kurtarma Planı” bağlantısını takip ettiğimde  birbirini takip  eden tuhaf komplo videolarının içinde kalırsam? Youtube’un ilişkisel bağlantıları tıklamaya ve izlemeye devam etmek için tasarlanmıştır. Uluslararası bir  şebekenin  dünyayı  ele  geçirme tehdidinde  bulunduğuna dair çokça tekrar yoluyla  yapılan  iddia  ile politik  fikir  aşılama  (indoctrination)  mekanizmasına  dönüştü.  

Bu sahte komplo teorileri toplumu yanıltabilir. Fakat sosyal medyanın politik sürece olumsuz etkisi sadece etnik ve dinsel gruba doğrudan yönelen kasıtlı yanlış enformasyon ve nefret söylemi içeren içerik sorunu değildir. Ayrıca dijital uygulamaların yapısına da iliştirilmiş olması sorunudur da.  

Propaganda yeni bir şey değildir, yazılı basının icadından bu yana broşürlerde, kitaplarda ve gazetelerde vardı. Fakat sosyal medya özellikle dezenformasyonun yayılmasına müsait bir ortam olarak görünmektedir. Çünkü video oyunlarının dijital tasarım stratejisinden alınan tasarımcıların “akış” dedikleri psikolojik bir fikirle sosyal medya,  izleyicileri kendine bağlamaktadır.  Akış, içerikle meşgul olmaktan ziyade medyanın tüketilmesi eyleminin kendisindeki doyum arayışı içinde tekrar tekrar kullanıcıyı bir ögeden bir diğer ögeye geçmesini sağlamaya odaklanmaktadır.

Facebook, Twitter ve Youtube gibi programlar politik mesaj için kullanıldığında mesajlar doğru ve komplocu olmasa bile politik sürece akış getirmektedirler. Bu, bu medyayı basım çağından beri tutarlı politik söyleme tehdit haline getirmektedir. 

Macar asıllı Amerikalı psikolog Mihaly Csikszentmihalyi 1970’lerde tenis veya kaya tırmanışı gibi etkinliklere odaklanan insanlarda ortaya çıkan bağlılık durumunun artışını tanımlamak için akış kelimesini kullandı. Yaklaşık aynı zamanlarda Sosyolog Raymond Williams izleyiciyi saatler boyunca seyretmek üzerine kurulu Amerikan televizyonlarının program ve reklam ritmlerini tanımlamak için kavramı kullandı. Çok daha yakınlarda akış, video oyun tasarım sanatının kavramı haline geldi. Televizyonun aksine oyunlar etkileşimlilik gerektirir ve tasarımcılar oyuncuyu “akış kanalının” içinde tutmak için uğraşır. Akış kanalında oyun ne zor ve sinir bozucu  ne de kolay ve sıkıcıdır. Sosyal medya ard arda gönderilen iletiler yoluyla kullanıcının ekranı kaydırmaya devam etmesini sağlayarak televizyon ile video oyunlarının akışını kaynaştırır. Buradaki motivasyon aşikardır: Eğer siz daha fazla reklam görüntülemek için etrafta dolaşırsanız Facebook, Twitter ve Instagram para kazanacaktır. Bütün akış medyaları yineleme ve çağrışım yoluyla insanları bağlamaktadır. Sistemi işleten işletmeler için bu bağlılığın sonsuz olması biçilmiş kaftandır.

Sosyal medya bazen bağımlılık yapar. Fakat eğlence olarak akış toplumun yapısını tehdit edecekmiş gibi durmaz. Sosyal medyanın aynı zamanda politik enformasyon ve tartışma için büyük bir platform haline gelmesiyle sorun ortaya çıkmaktadır. Pew Araştırma Merkezine göre, 2018 yılında Amerikalıların %68’i haberlerin bir kısmını sosyal medyadan öğreniyorlar. Hem ana akım politikacılar hem de fanatik gruplar Facebook ve Twitter’ı enformasyon yaymak için kullanıyorlar.

Politikaya uygulandığında, akış, sonu gelmeyen metin, görsel ve video akışı altında yurttaş eylemleri hakkında tartışmaları görünmez hale getiriyor.

Akışın politikasının en açık görünümlerinden birini ele alalım: QAnon hareketi tarafından yayılan çevrim içi komple düşünceleri gibi. Sadece Facebook ve Twitter’da değil aynı zaman da Youtube’un videoları ve kanallarında şimdi de Instagram’da yayılmaktadır.

Şu şekilde işlemektedir: Q olarak bilinen anonim bir figür 8chan* sitesine “veri dökümü” akışı yollar. Bu anlaşılmaz bildiriler QAnon gubu tarafından analiz edilir ve daha geniş okuyucu ve izleyici kitlesine yayılır. Veri dökümleri temel bir fikir etrafında kümelenir: Donald Trump ve askeriye ile hükümetteki sadık takipçileri uluslararası suç örgütlerine karşı el altından varoluş mücadelesi  veriyorlar. Q örneğin şunun keşfedildiğini iddia etti: Hillary Clinton ve diğer önde gelen Demokratlar Washington’da  bir pizza salonundan uluslararası çocuk istismarı çetesini yönetiyor. Pizzagate Q’nun ürettiği  olanaksız iddialar serisinin sadece ilkiydi. Robert Mueller Demokratları teşhir etmek için gerçekte Trump ile birlikte çalışıyor, Angela Merkel Adolf Hitler’in torunu ve İngiltere Kraliçesi şebekenin bir parçası gibi iddialar ortaya atıldı.

Her ortaya atılan yeni iddia komplo ağına ekleniyordu. Özellikle beklenilen kıyamet gelmediğinde  QAnon basitçe gelecekteki mesajlarına çelişkileri ve hüsranı dahil edebileceğinden   Q  veri dökümlerinin analiz süreci bitmiyor ve yeni komplo kolları ekleniyordu. Q, Hillary Clinton ile John Podesta’nın tutuklanacağını düşündü. Bu olmayınca QAnon takipçileri, sadece komplonun içine dahil etti. Sahte tarihlerin şebekeyi aldatarak rehavete sokmak için tasarlandığını iddia ettiler.

QAnon’u komplo teorisi olarak nitelendirmek yanlış olabilir. Siyaset bilimciler Russell Muirhead ve Nancy Rosenblum yakınlarda yaptıkları araştırmada komplo teorileri ile yeni tip komploculuğu birbirinden ayırıyor. Geleneksel komplo teorileri politik ve sosyal dünyanın rahatsız edici bazı yönlerini açıklamaya çalışan görece tutarlı anlatılardır. Yeni komploculuk, tutarlı hikayeler yerine tutarsız ve sıklıkla çelişkili iddialar ortaya atmaktadır.

Komploculuk sosyal medyada büyür. Kısmen nedeni,  komployu tweet  etmek veya internete yüklemek çok kolaydır. Fakat sosyal medyanın akış odaklı yapısı da komploculuğu beslemektedir. 280 karakterlik bir tweet’te tutarlı hikaye anlatamazsınız, fakat iştah kabartıcı iddia sunabilir veya paylaşılan hikaye parçalarını üstü kapalı dile getirebilirsiniz özellikle şifre kelimeler ve akronim (QAnon’un kullandığı WWG1WWGA kelimesi) veya simgesel görseller (sağ alttaki Kurbağa Pepe resmi) gibi. QAnon’un komploculuğuna iştirak etmek bu şifreleri ve parçaları nasıl okuyacağını öğrenmek ve belki sonunda kendi iletilerin veya videolarınla akışa katkıda bulunmak anlamına gelir.

Çevrim içi komploculuk, akışın politikasının aşırı örneğini sunar fakat içeriğin yerine enformasyonun akışına karşı saplantı politik ana akımı etkiliyor. Donald Trump  mükemmel bir akış politikacısı oldu ve Twitter onun ortamı. Trump’ın Twitter arşivine göre başkanlığının ilk iki yılı boyunca 600’den fazla Rusya ve gizli anlaşma, 400'den fazla sahte haberden yakınma ve 200’den fazla Obama ve Clinton’ın her biri  hakkında tweet attı. Sıklıkla tweetleri basit ve duygusal sona sahipti. Örneğin; ‘Gizli Anlaşma Yok” veya “Sadece Daha Fazla Sahte Haber” gibi.

Birlikte değerlendirildiğinde tweetleri kişisel yakınma ve ihanet teması içerir. Fakat tutarlı veya istikrarlı anlatı bile oluşturmaz. Mueller Raporunun yayımlanmasından sonraki haftalarda Trump aynı tweette, raporu hem tamamen haklı çıkma hem de haksız saldırı olarak değerlendirdi. Destekçileri çelişkileri fark etmemiş görünüyor.  Onun aleyhine konuşanlar da fark etmemiş olabilir. Akış herkesin yetişemeyeceği kadar malzeme üretir, politik analistler ve gazeteciler için bile fazla.

Twitter’da var olma köşe yazarları ve uzmanlar için neredeyse iş gerekliliği halini aldı. Youtube da politik yuvarlak masa tartışmaları, akademik konferanslar ve röportaj videolarıyla faydalı eğitim kaynağı olabilir. Fakat bu medyanın akış odaklı tasarımı uzun tartışmaları engeller. Liberal iktisatçı Paul Krugman’ın faiz oranlarındaki Cumhuriyetçilerin tutarsızlığını eleştiri tweetine örneğin, 100’den fazla cevabın çoğu Cumhuriyetçilerin iki yüzlülüğüne dair sadece alaycı yorumdu. Gönderiler belirli duruşu savunmaktan ziyade çevrim içi karşı ataktan/hazır cevaplılıktan zevk almak için oluşturulmuştu.

Buna karşın blog gönderileri, çevrim içi gazeteler ve dergilerdeki makaleler akış medyası değildir. 19. ve 20. yüzyıldaki basılı gazete ve dergiler ile karakterize olan politik yazın örneğinin dijital uzantılarıdır. Makalenin sonunda okuyucular için yorum yapma olanağı olabilir ancak cevapları akışa ve katılıma aynı şekilde katkıda bulunmaz. Resmi haberler ve yorumlar bile sıklıkla akış malzemesini bozar. Örneğin; İnsanlar sadece başlığa bakıp hiç okumadıkları makalelere dair sezgisel cevaplar gönderir. 

Akışın politikası şu anda daha öncelerdeki politik tartışma geleneğine ciddi tehlike oluşturur. Bazı uzmanlar Trump’ın popülizmini sağdaki ve soldaki geleneksel politik anlatıların yeniden hizalanması olarak yorumladılar. Hem başkanlık seçimi kampanyasında hem de başkanlığında Trump her iki anlatıyı da çeşitli birleşimlere dönüştürülebilecek kışkırtıcı parçalara ayırmanın ne kadar kolay olduğunu gösterdi. Soldan uluslararası ticaret anlaşmaları ve ekonomik küreselleşmeye muhalefeti aldı; sağdan da sosyal programlara ve federal bürokrasiye düşmanlığı (“bataklığı kurutun”). Sağlık hizmetlerinde; Obamacare’i yürürlükten kaldırmayı ima ederek (muhafazakarlar tutkulu bir şekilde arzu ederlerken) sağdan; buna rağmen bir şekilde onu daha iyi ve evrensel bir şeyle değiştirmeyi  (liberaller umduğu) ima ederek de soldan aynı anda borç almayı başardı. Bununla birlikte Trump vergi indirimi ve büyük altyapı programı sözü de verdi.  

Bu tutarlı bir gündem değildi fakat tweetlenebilir vaatler dizisi olarak iş görür. Yine de politik retorik tutarlılığını artık önemsemez görünen Amerikalı seçmenlerin çoğu için ilgi uyandırıcıydı. O anda önemli olan vaatlerin yarattığı memnuniyet hissiydi ve bazı vatandaşların Trump ile birlikte paylaştığı yakınma ve ihanet duygularının ele alınmasıydı. Bu nedenle de vaatlerin tutulması veya birbirleriyle çelişmesinin bir önemi yoktur.

Trump’un rakipleri yeni düzene ayak uydurmakta zorlandılar. 2016’daki seçim kampanyasında Clinton, Trump’un sürpriz adaylığı karşısında şaşırdı ve karışık gündemini sunma ile görev için uygun olmadığı konusunda saldırma arasında bocalamaya devam etti. Trump seçimden beri akış politikasını ikiye katladı, 2017’de göreve başlamasından bu yana binlerce tweet attı. Obama yıllarında nadiren yapmış olmalarına karşın şimdilerde televizyon ve basılı medya Trump ve diğer politikacıların tweetlerini yayınlıyor.

Akış yalnızca muhafazakarlar için değildir. Alexandria  Ocasio-Cortez’in parlayışı, akış politikasının solda da bir evi olduğunu gösterir. AOC’nin gelişen gündemi Trump’tan daha tutarlı olabilir ancak Twitter’da da etkili. Trump gibi şu an 4 milyon takipçisini harekete geçirmek için platformu nasıl kullanacağını biliyor. Örneğin; geçen Kasımda  Fox News’un “radikal yeni demokratik fikirler” hakkındaki haberine “ Eyvah!  Çocuklarla ilgilenmek ve gezegeni kurtarmak için bizim büyük gizli planımızı keşfettiler.” Trump çok kez daha fazla takipçiye sahip olmasına karşın AOC’nin tweetleri takipçi başına çok daha fazla etkileşime (retweet, beğeni) yaratmaktadır. Geçen yıl Kongre’ye seçildiğinde Twitter’ın seçmenlerle bağlantı için kullanımı konusunda Demokrat Partili arkadaşlarına eğitim bile verdi.

Alexandria Ocasio-Cortez, teklifsiz/gündelik olduğu Instagram’da daha etkili. Politikayı açıklarken gündelik yaşamı bağlamında kişisel yaklaşımı büyük bir katılım sağlıyor. Hayranları Instagram’ı Yeni Yeşil Mutabakat (Green New Deal) gibi marka politikası için etkili bir ortam olarak görüyor. Fakat basından gelecek müdahalelere cevap verme zorunluluğu da dahil olmak üzere bazı kişiler AOC’nin Instagram’daki başarısının politik tartışmanın yerini sosyal medya yayıncılığı ile değiştirmesinden endişe etmektedirler.

AOC Trump’tan daha tutarlı politik gündeme sahip ve daha geleneksel politik programın hizmetinde sosyal medya platformlarını kullandığını söylemek oldukça cazip gözüküyor. Medyaya aşina bir genç olarak iki dünya arasında oturur. Ancak bu amaçlar için kullanıldığında bile, Akış medyası, geleneksel söylemin altını oyan, politikaya yüzeysel, duygusal yaklaşımı hâlâ teşvik etmektedir.

Akışın politikası ülkemizde politik söylemi yeniden tanımlamaya devam edecek görünüyor. Akış video oyunlarını ve sosyal medya sitelerini daha çekici hale getirir. Lakin olgu zaten politik söyleminin şekli ile gerekçeli tartışmaya dayanan kurumları kalıcı olarak değiştirmiş olabilir. Buna karşın akışın katılımı o kadar doyurucu ki, gitmesine müsaade etmek güçtür. Toplum sosyal medyanın toplumsal maliyetlerinin özel zevklere ağır bastığına karar verse bile geri dönmek çok geç, çok güç olabilir. Eğer büyük başarı kazanırsa ümit edebileceğimiz en iyi şey, AOC gibi yeni fikirlere sahip medyaya aşina yeni nesil ve sosyal medya yapılarında onları ifade etme maliyetine duyarlılıktır.

* 8chan : İletilerin görsel olarak gönderildiği forum sitesi


* Bolter’in yeni kitabı Dijital Bolluk: Elit Kültürün Düşüşü ve Yeni Medyanın Yükselişi kitabından uyarlanan köşe yazısı, The Atlantic dergisinin 19 Mayıs 2019 tarihli çevrim içi yayınından alınarak çevrildi.

Özgün metni okumak için : 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

A’dan Z’ye Roland Barthes’in Mitoloji Teorisi : Mitlerin Eleştirel Teorisi - Andrew Robinson

Eleştirel Söylem Analizi: Sosyal Medyada Kuramlara Doğru-I - Connie S. Albert, A.F. Salam

Denizci Şarkıları (Sea Shanties) - Shamser Mambra