Hollywood Oryantalizmi ve Mağrip - Brian T. Edwards
Brian T. Edwards
Tulane
Üniversitesi’nde İngilizce profesörü, Beşeri Bilimler Okulu Dekanı. Northwest
Üniversitesi’nde Orta Doğu ve Kuzey Afrika Çalışmaları programı kurucu
direktörü
Oryantalizm dosyası, Edward Said’in 1978 tarihli başyapıtı
Oryantalizm’de ihmal ettiği hatta yok saydığı Mağrip’in ne anlama gelebileceği
konusunda eleştirel incelemeyi tahrik eder. Veya, daha verimli bir şekilde,
Said’in bize dünyayı, politik olarak inşa edilmiş kategoriler yani “bölgeler”
biçiminde anlamayı öğrettiğini düşündüğümüzde, sömürgecilik ve temsil ile
özellikle karışık ilişkisi olan bir bölge (Mağrip, Fransız Kuzey Afrika)
hakkında yapmış olduğu ayrıntılı değerlendirmenin argümanı için ne anlama
gelebileceğini incelemeyi. Aşağıda tartışacağım üzere hem yabancı hem yerli
sinema, Mağrip’in temsilleri için bilhassa önemliydi. Üstelik Hollywood filmi
politik tarihte Birleşik Devletlerin Arap dünyası ile karşılaşmasındaki dönüm
noktasının merkezindedir. 40.yıldönümünde geriye dönüp Said’in eserine
baktığımızda, sanatsal aracı sorguluyor ve Said’in Mağrip hakkındaki
sessizliğinin sinema hakkındaki sessizliğiyle ilgili olup olmadığını merak
ediyorum. Diğer bir deyişle Mağrip, Oryantalizm ve sinema arasında özel bir
ilişki var mı? Ve o halde sinemaya
ayrıntılı ilgi, Oryantalizmin Birleşik Devletlerdeki işleyişini ve
Oryantalizmde Amerikan kültürel üretimini anlamak anlamına mı gelir?
1989’da Interview için
yazılmış bir yazıda Edward Said, 1930 ve 1940’larda bir düzine filmde Tarzan’ı
oynayan yüzücü iken aktör olan John Weissmuller’den hayranlıkla bahsetti.
Macaristan doğumlu Alman-Amerikan Weissmuller’in yorumunda Said, Edgar Rice
Burroughs’un yarattığı edebi karakteri aşan bir sürgün temsilini gördü. “Weissmuller’i
hayatının en parlak evresinde gören [h]erhangi birisi Tarzan’ı sadece onun
betimlemesiyle ilişkilendirebilir.” diye yazdı. “ Weissmuller’in insana
benzeyen primatı, saf Hollywood ürünü gerçek mitik bir figürdü” (Said 2000:
328). Yıllar sonra 19982’de Sut Jhally ile yaptığı bir röportajda Edward Said
çocukken seyrettiği filmler hakkındaki neşesini betimlerken Hollywod’a bir
başka dikkate değer atıfta bulundu.
Orta Doğu’da büyürken … [I] Binbir Gece Masalları (Arabian Nights)
filmlerinden hoşlanırdım, bilirsin, Hollywood yapımcıları tarafından yapılan…
Jon Hall ve Maria Montez ve Sabu ile birlikte. Demek istediğim, içinde
yaşadığım dünyanın [bir] parçasından bahsediyorlardı fakat bugün Hollywood
dediğimiz şey bu tür yabancıl (egzotik), büyülü niteliğe sahipti. Yani, çöldeki
şeyhlerin bütün hazinesi, etrafında dörtnala koşan atlar, palalar ve dans eden
kızlar, bunların hepsi vardı.[1]
Bir sonraki yıl, Yertsiz Yurtsuz (Out of Place) adlı otobiyografisinde
Said hikayelerin kaynağı olarak, gençliğinde sinemaya düşkünlüğünü
ayrıntılarıyla anlattı ve Kahire sinema salonlarında geçirdiği Cumartesi
öğleden sonralarından bahsetti. Said “Bu çok tuhaftı” diye yorum yaptı, “fakat
sinemaya özgü Aladdin, Ali Baba ve Sinbad, onun cinleri, Bağdatlı yakın
dostları ve sultanlar aklıma gelmedi. Tamamen hayallerde sahip oldum, derslerimle
ters düştüm, hepsi Amerikan aksana
sahipti, Arapça konuşma yoktu ve esrarengiz yiyecekler yiyorlardı – belki
‘şekerlemeler’ veya daha çok yahni, pilav, kuzu pirzola gibi miydi?- Asla anlam
veremedim.”[2]
Said’in Hollywood’un sömürgeci hayallerini takdir eden hayran
olarak verilmesi ve onun “emperyalizmin zevklerinin” edebi temsiline ilgisi,
Oryantalizmde ve genel olarak eserlerinde böyle küçük bir rol oynaması belki de
şaşırtıcıdır.[3] Gerçekten de,
“Valentino’nun Şeyhine” atıfta bulunan bir
haber filmi ve “popüler kültürde yayılan karikatürler” hakkında bir yorum dışında
sinema 1978’deki şaheserinde bulunmamaktadır (287, 290). Muhakkak, röportajda
Said televizyon da dahil popüler kültür ve medyaya sıkça atıfta bulunacaktır
ancak uzun metrajlı filmler geniş kapsamlı analizinde başka türlü yer almaz.
Said’i bir diğer boşluk için eleştirmekten ziyade
Oryantalizmdeki sinema üzerine göreceli sessizliğini iddiasının tarihsel yayını
teşkil eden popüler kültüre eleştirel bir hoşnutsuzlukça belirlenip
belirlenmediğini veya başkaca anlamı olup olmadığını merak etmeliyiz. Tarihsel
açıklama kâfi
derecede zorluyor: Said’in Oryantalizmi on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıl sonlarına
demir atar ki o zamanlar sinema yeni ortaya çıkmaya başlamıştır. Napoleon’un
1798’de Mısır’ı işgali Said için kilit bölümdür. Büyük çapta bilimsel proje
Fransız emperyal fetihleriyle beraber geldiğinden özellikle dikkate değerdi. Said’in
Oryantalizm arşivi; şiir, kurgu, antropoloji, bilim ve resim alanında zengindi
ve popüler gelip geçici şeylerden ziyade zengin metinsel söylemle ilgilendiği
açıktı. Gérard de Nerval ve Eugène Delacroix merkezi öneme haizdi Valentino ve
Sabu ise değil.
Sinemanın sahneye çıktığı zamanı göz önünde bulunduralım. Film
tarihçileri sinemanın icat edildiği on yıl olarak 1890’ları işaret eder.
Lumiere Kardeşlerin Paris’te 1895’de kısa filmlerin gösterimi büyük bir
olaydır. Görme ve bakma tarzlarının tarihiyle ilgilenen bilim insanları,
sinemanın gelişini ve çarpıcı bir biçimde farklı temsil tarzının daha az
yıkıcıymış gibi görünen eski kentsel biçimlerini (panorama resim, alışveriş
pasajı) çıkardılar (Anne Friedberg 1993; Jonathan Crary 1990). Bu yeni
biçimin gelişine karşın, uzun metrajlı filmler mesela; son derece popüler olan
Şeyh (The Sheik, 1921) ve Beau Geste gibi (1926; 1939’da yeniden çekilen film meşhurdur
ve daha sonraları birkaç defa daha yeniden çekildi) Fransız Yabancı Lejyonu
filmleri 1914-18 Büyük Savaş’tan sonra biraz ara verdi.
Hâlâ, 120 sayfalık son bölümde Said’in yirminci yüzyılda Birleşik
Devletlerin egemenlik biçimlerine odaklandığı kapsam dikkate alındığında, “Amerikan
yüzyılı” diye tanımladığı dönem boyunca en yaygın ve egemen kültürel üretim
biçimini Oryantalizm’de önemsememesi oldukça şaşırtıcıdır. Bir on yıl sonra,
Weismuller’in aslen Tarzan’ın sessiz rolünü oynayışının
geniş ve zekice okuması –Burroughs’un romanındaki oldukça eğitimli karakterden
tamamen farklı- Said’in temsil aracı olarak sinemayı dikkat çekici bir şekilde
ve derinlemesine farklı olarak algıladığını göstermektedir. Bu nedenle
Oryantalizmde sinemaya olan ilgi yetersizliği hem acı hem de kışkırtıcıdır. Yedinci
sanatta göründüğünden farklı mantığı takip edebileceğini akla getirir. Ve
Hollywod’un egemenliğinin küreselleşmesi ve yirminci yüzyılın ikinci yarısında
eğlence için Amerikan izleyicilerin görsel medyaya (hem film hem televizyon) yönelme
yolları göz önüne alındığında, film birleştirmenin ortaya çıkışı Birleşik
Devletlerin sömürge dünyası ile ortaya çıkan ilişkisini nasıl yönettiğini anlamamızı
sınırlamış gibi görünmektedir. Bu bibliyografyanın merkezindeki Mağrip’te
çekilen filmler (Şeyh ve onun devam
filmlerinden çöl romantik filmlerine 1920’lerdeki Allah’ın Bahçesi, Fas ve
Yabancı Lejyonu ve 1930’lardaki Kazablanka; 1940’lar ve sonrasında çöl savaş
filmleri gibi) tesadüfi –iddia edeceğim-
değildir.
Oryantalizmde filmin önemini anlamanın farklı yolları vardır.
Bu amaçla iki farklı ama ilişkili bakış açısını ana hatlarıyla çizmek istiyorum.
Birincisi, 20. yüzyılın başlarında sinema sanatsal ürünlerin egemen
biçimlerinin zaman dizininde yerini aldı. İkincisi, sinemanın egemenliğin
sömürgecilik sonrası (postcolonial) biçimleri ve imparatorluk tarihiyle yakın
ilişkisi vardır. Bunlar ayrılabilirdi. Meşhur bir pasajda, Said “
Kuruluşlardaki muazzam ilerleme dönemi ve Oryantalizmin içeriği Avrupa’nın benzersiz
büyüme dönemiyle tamamen aynı zamana rastlamaktadır; 1815’den 1914’e Avrupa’nın
doğrudan sömürge sahipliği dünya yüzeyinin yaklaşık yüzde 35’inden yaklaşık
yüzde 85’ine çıktı (1978:41)." demektedir. Oryantalizm’in zirve yaptığı dönem boyunca
–Said’in dönemselleştirdiği gibi- kültürel anlatı ürününün egemen biçimi
romandır bunu seyahat edebiyatı takip eder. Avrupa’nın emperyal gücü tamamen
zirvesinde iken, hem jeopolitik hem de kültürel koşullarda yeni zorluklar
ortaya çıkar. Sömürge projesinin zirvesinde sinema yeni teknoloji ve eğlencenin
biçimi olarak ortaya çıkar ve kültürel anlatı ürününün egemen biçimi olur tıpkı
hegemonik güç olarak Birleşik Devletlerin ortaya çıkışı gibi. II. Dünya
Savaşına kadar –küresel sahnede Said’in Amerikan “hakimiyeti” olarak
adlandırdığı şey sağlama alındığı zaman- küresel tüzel güç olarak Hollywood
stüdyo sistemi yerleşmiştir. Hollywood’un sözüm ona Doğu’yu temsili, Birleşik
Devletler neo-emperyalizmin özelliklerini hangi yollarla yansıtır?
Post-sömürge, neoliberal düzenin mantığını yaratmaya sinema hangi yollarla
yardımcı olur? Yukarıda özetlediğim film ve Oryantalizme hem zaman dizinsel hem
de neo-emperyal yaklaşımlara destek için bibliyografyalar yaratabiliriz. Ella
Shohat ve Robert Stam Düşüncesiz Avrupamerkezcilik (Unthinking Eurocentrism
1994) kitabında; Oryantalizm olarak mumya filmleri ve arkeoloji temasının
genişletilmiş incelemesi de dahil olmak üzere sinemada imparatorluk kalıpları/izlekleri
(tropes) dedikleri şeye geniş çaplı bir bakış attılar. Matthew Bernstein ve
Gaylyn Studlar (1997), Doğunun Vizyonları : Filmde Oryantalizm (Visions of the
East: Orientalism in Film) isimli önemli derlemelerine girişte Said’in söylem
analizinin filmlere doğru genişletilebileceğini ileri sürdüler. Antonia Lant
aynı derlemeye katkısında (1997); sinemanın çok erken dönemlerinde Mısır, mumyalar
ve firavunlara olan ilgisine işaret eder. Bu gibi eserler bize geç Viktorya
dönemi romanlarından örtük köprü sunar, ki Said de yeni aracı analizde çok
etkileyicidir. Mesela Kipling’in Kim’i gibi (1900-1901). Ayrıca zaman dizinsel
yaklaşım için kanıt toplamada bize yardımcı olur.
Amy Kaplan ve Donald Pease’in dönüm noktası olan derlemesi
Birleşik Devletler Emperyalizminin Kültürü’nün ardından Amerikan
Çalışmalarından çıkan başka bir grup bilim insanı, Birleşik Devletler Amerikan
sömürgeciliğine özgü biçimlere dikkat çekip, Amerikan politik hakimiyetine daha
fazla odaklanarak farklı bir vaka çeşitleri oluşturmaya yardımcı olur. Bu
yaklaşım 2. Dünya Savaşı sonraki dönemde yerini alma eğilimindedir. Melani
McAlister Epik Karşılaşmalar: 1945’ten beri Kültür, Medya ve Birleşik
Devletlerin Orta Doğu’daki Çıkarları (Epic Encounters: Culture, Media, and US
Interests in the Middle East since 1945) (2001) isimli önemli çalışmasına; Soğuk
Savaşın ilk dönemlerindeki İncil ile ilgili epiklerin (destan) muhteşem bir
analizini dahil etti. Birleşik Devletlerde artan dini duyguları kanalize ederek
Amerikan üstünlüğü vizyonunun ustalıkla işlendiği, İncil terimleriyle yeniden
tahayyül edilen dönemin Orta Doğu’sunu Amerikan gücüyle birleştiren Cecil B.
DeMill’in On Emir’inde (Ten Commands, 1956); Kutsal Toprakların (Holy Land) nasıl betimlendiğini
gösterdi McAlister. Savaş sonrası Amerikan ekonomisi hızla büyürken Oryantalist
aşırı bolluk kalıbının/izleğinin Hollywood modeli, Hollywood’un kahramanlığı
ile birlikte Doğu’nun aşırı renklendirilmiş temsilini birbirine karıştırarak
ulusun yeni elde ettiği ekonomik ve politik gücün kaynağı olarak Amerikan
“bolluğuna” gösterilen popüler ilgiyle örtüştü (Edwards, 2001). 1950’lerde,
televizyonun yükselişi ticari tehdit teşkil ederken Hollywood stüdyoları izleyicileri
sinema salonlarına çekmek için fantastik filmlerde tasavvur edilen Doğu’nun
ihtişamını kullandı. Bu bağlamda Hollywood Oryantalizmi kesinlikle yurtiçi
amaca hizmet etti. Benzer damardan, Christina Klein’in Soğuk Savaş
Oryantalizmi: Vasat İmgelemde Asya, 1945-1961 (Asia in the Middlebrow
Imagination), (2003) eserinde; Birleşik Devletler-Sovyet çatışması küresel
ölçekte karşı karşıya geldiği gibi, sadece Said’in modelini Asya ve Pasifik’e
genişleterek bir inceleme yapmakla kalmadı aynı zamanda sinema ve popüler
“vasat” (“middlebrow”) kültüre de
değindi. Klein’ın Okuyucuya Özet (Reader’s Digest)*,
James Michener**, Güney Pasifik (South Pasific)
ve Kral ve Ben (The King and I) gibi film müziklerini de içeren analizinde; kitle
toplumuna uluslararası bütünleşme (entegrasyon) hakkında dersler sunulduğunu
savunmaktadır.
Fakat Soğuk Savaş’ın başlarında İncil’e ait pek çok epikler,
Binbir Gece Masalları (Arabian Nights) müzikalleri ve tarihi romanslar yurt içi
soruları çözme alanları olarak görülürse de, II. Dünya Savaşındaki Kuzey Afrika
Harekatı sırasında ortaya çıkan ve/veya tasvir edilen filmler daha karmaşık bir
mirasa sahiptir. Sinema ve Hollywood’un Mağrip hakkında Said’in Oryantalizm
açıklamasının en doğrudan hem geliştirildiği hem de genişletildiği yer
burasıdır. Fas ve Cezayir kıyılarına Kasım 1942’de yapılan çıkarmadan sonra
(Meşale Operasyonu olarak bilinir) Amerikan ordusu ilk kez kitlesel olarak
savaşa girdi. Eve geri dönen Amerikan halkı hem tamamen yabancı hem de
Hollywood filmlerinden bir şekilde aşina oldukları haritadaki yeni yerlerle
anlaşmaya varmaya mecbur oldu. (Basında sıklıkla Şeyh (The Sheik) ve Beau
Geste’ye atıflar vardı.) Hollywood Kuzey Afrika Harekatı sırasında çölün
temsili ve Birleşik Devletlerin jeopolitik emelleri için Mağrip’te savaş
filmleri hazırladı, üretti ve vizyona soktu. Kazablanka’daki Meşale Operasyonu
çıkartmasını komuta eden General George S. Patton, 1942 Kasım’ında askeri yolla
“alınan” topraklar için “Hollywood için bir milyon değerinde” diyerek
duygularını ifade etti. Üç hafta sonra Warner Brothers Kazablanka’yı gösterime
soktuğunda Patton’un ileri görüşlü olduğu hemen ispatlandı (Edwards, 2005).
İlk anda, 1942 Warner Brothers filmi Kazablanka Said’in
Oryantalizmin sürekliliğini Amerikan egemenliği dönemine naklettiği görüşüne
kanıt sunmuş gibi görünür. “Eski Oryantalizm pek çok parçaya ayrıldı; gerçi
onların hepsi hâlâ geleneksel Oryantalizm dogmalarına hizmet ederler.” (Said
1978: 284). Bu bağlamda, Kazablanka tartışmasız yüksek Amerikan Oryantalizminin en
iyi örneğidir. Çünkü Fransız sömürgeci gücünden Amerikan egemenlik modellerine
geçişi tasavvur etmektedir. (“Sanırım güzel bir dostluğun başlangıcı bu” sisli
stüdyo setine girerlerken Rick, Vichy’nin meşhur polis şefi karakteri Louis
Renault’ya söyler.) Said filmi tartışmamasına rağmen, gücün bir imparatorluktan
bir diğerine nakledilmesi türü bir analiz uygun gibi görünür. Gerçekten de
Amerikalıların “Arapları” nasıl anlamaya başladığının merkezindeydi Hollywood
ve Mağrip; ve Hollywood tarihinin en başarılı filmlerinden biri olarak Kazablanka
bilinen bir mihenk taşı olacaktı. Hal böyle olunca Kazablanka’da Oryantalizmin kendisinin temsil tarzında nasıl
bir değişim gösterdiğini görmeliyiz. Kazablanka hikayesi ve karakterlerinde,
Fransız geç sömürgecilikten Birleşik
Devletlerin sömürgecilik sonrası himayesine jeopolitik geçişi temsil ederken
dahi sinemanın araç olarak Oryantalizmin Amerikan tarzının zamansal mantığını
(temporal logic) teşkil eder.
Bu bağlamda, Kazablanka Amerikan Oryantalizminin asıl
metnidir (ur-text). Çünkü filmlerde (celluloid), askeri işgal ve kültürel
temsil çatışmasını anlatır. Kumarhane sahibi Amerikalı olarak ilgisiz
işadamlığından savaş zamanı politik istekliliğe geçiş gibi sadece filmin konusu
içinde değil aynı zamanda sinemaya has zamansallık içinde meydana gelerek
(“Zaman Geçerken/As Time Goes By” şarkısı bu zamansallığın ifadesidir.) Rick’in
anlatısının gelişme çizgisinin ötesinde, filmdeki temsiliyetin mülkiyete benzemesine
dair stüdyo’nun düşüncesi Birleşik Devletler ile Avrupa’nın eski sömürgeleri
arasında ortaya çıkan ilişkinin kilididir. İşgal edilmiş Fas’ta saate dair
kopuk algısıyla meşguldü Rick (“Casablanca’da
Aralık 1941 ise, New York’da saat kaç”) ve Sam’ın tema şarkısındaki
performansının meşhur olmuş tekrarı küresel ırksal zaman olarak nitelediğim
şeyi yapmaktaydı: Küresel Güney’deki Araplar ve
Afrikalılar Birleşik Devletlerde oturanlardan zamansal uzaklaşımda oldukları
varsayılıyordu. (Bknz. Edwards, 2005, bölüm 1). Bu zamansallık neoliberalizm
olarak ortaya çıkacak şeyin altını çizer. İşgal edilmiş Mağrip’teki kanonik
Hollywood film seti; sinemanın İngiliz ve Fransız Oryantalizmini tekrar
etmekten ve genişletmekten daha fazlasını yaptığını aynı zamanda yenilik de
getirdiği fikrini öne sürer. Kazablanka 1942 Kasım’ında Birleşik Devletlerin Kazablanka’ya
askeri çıkartması ile aynı zamana denk
gelmesi nedeniyle çabucak Hollywood’un gişe rekorları kıran bir filmi oldu,
geniş ölçüde. Ve müteakip Kuzey Afrika Harekatının bölgeye yarattığı ilgi,
sinemanın Oryantalizmin farklı bir şeklini yaratmasının bir başka yönünü
beraberinde getirir. Kaliforniya’nın platolarında çekilen film hızla şehirle
özdeşleşti. Filmin başarısı ile Kazablanka (şehir) ve Kazablanka (film)
arasındaki mesafenin veya
farklılığın üstü örtüldü. Dört yıl sonra,Warner Bros; Max Brothers’ı son
filminin adını Kazablanka’da Bir Gece (A Night in Casablanca) olarak koymaktan
vazgeçirmeye uğraştı. Warner Bros. Kazablanka kelimesinin telif hakkına sahip
olduklarına dair yalan iddiada bulundu. (Groucho Marx ise; kardeşlerimle
birlikte kardeşlik kelimesini kontrol ettik ve projeye devam ettik diye
cevapladı.) Fakat tuhaf bir şaka olarak başlayan şey, sonraki on yıllarda
gerçek mekandaki film çekimi (location shooting) büyük ölçüde genişlediğinden
neoliberal gerçeklik olarak ortaya çıkar. Fas’ın kendisi geniş Orta Doğu
yelpazesi veya “Doğulu” yerleşim birimlerini temsil edecektir: Marakeş ve
Varzazat arasındaki yolda Ait Benhaddou hisarı (ksar) Arabistanlı Lawrence’daki
her iki Akabe’de (1962), kayıp kutsal kitap kentleri Sodom ve Gomore (1962) de
fon olarak kullanılacaktı. Varzazat’ın dışındaki bölge Kundun (1997) filminde
Tibet’i, Mumya ( The Mummy,1999) filminde Marakeş, Kahire’yi, Erfoud
yakınındaki çöl Mısır’ın Krallar Vadisi’ni (Valley of the Kings) temsil etti.
Syrana (2005) filminde Kazablanka, Tahran ve Beyrut’un yerine geçti. Bir
“Doğulu” yer/mekan, diğer bütün mekanların yerine geçebilir Hollywood’un
Oryantalizm mantığında. Ve modeli kalıcılaştırmak için neoliberal düzenlemeler
yapıldı, Faslı bir girişimci tarafından 1983’te Atlas Stüdyoları (Atlas
Corporation Studios) Varzazat’ta kuruldu ve o zamandan beri uzun bir Hollywood yapımları
listesinin ortağı oldu.
1990’ların başında dijital çağın gelmesiyle bu makalenin
kapsamını aşan bir başka epistemik değişim meydana gelecekti. Youtube, Fas’da
önemli bir platform oldu. Artık Faslılar çevrelerindeki yaşamı kendileri temsil
edebileceklerdi. Örneğin; kendine Targuist’in Keskin Nişancısı (Sniper of
Targuist)*** diyen kişinin polisin
yolsuzluklarını sansasyonel ve etkili ifşa etmesi ve adı çıkmış Larache**** düğün videolarındaki eşcinsel pratikler gibi (Bkz.
Edwards, 2016). Youtube’a yönelişle yaşanan biçim değişimi; Fas ve Birleşik
Devletler arasındaki neoliberal ilişkiyi Oryantalizmin kendisindeki yeni safha
olarak anlamanın bir yolunu gösterir. 21. yüzyılda, dijital yayılım ve bireysel
kullanıcıların medyayla etkileşimli ilişkileri temsiliyette daha dinamik
ilişkiye olanak sağlar. Yine de, yeni medya ve yapısal olarak güçsüz amatör
film yapımcılarının geniş seyirci kitlesiyle çalışmalarını paylaşma olanağı
siber-ütopistlerin iddialarına karşın tamamen özgürleştirici değildir. Sosyal
medyanın görüntülerin ve film kliplerinin paylaşıldığı bir uzam olarak küresel
yükselişi düşmanca milliyetçilik akımlarıyla gereğinden fazla iç içe geçer ve dijital
teknolojilerin hızı ve yayılma alanı özellikleri nedeniyle iletilerin
dolaşımına olanak sağlaması zaman zaman Oryantalizmdeki gizli eğilimlerin
bazılarını şiddetlendirmektedir. 2016’daki Başkanlık seçimi kampanyası
sırasında Donald Trump’ın Müslümanlara yasak istemesi ve Demokratik Parti
Kurultayı’nda (Democtaric National Convention) kendisini eleştiren 2004’de
Irak’a ölen bir askerin ailesi olan Khizr ve Ghazala Khan’ı şiddetle suçlaması
ile Oryantalizm geleneğini güçlendirdi (Bkz. Edwards, 2018). Oryantalizmin
dijital çağda hayatta kalma ve dönüşüme uğrama biçimleri teknolojiler ve
onların mantıklarının Arap ve Müslüman insanların ve yerlerin temsilinin
merkezindeki jeopolitik çıkarlarla kesişmesi yeni bir aşamaya götürür. Şu
andaki konjonktürleri anlamak için, Hollywood Oryantalizminin geçiş aşamasını
hem kendi sürekliliği hem de bir önceki sömürgeci biçiminden kopuşu için
görmeliyiz.
Kaynakça
Crary, Jonathan. 1990. Gözlemcinin Teknikleri: Ondokuzuncu
Yüzyılda Vizyon ve Modernite Üzerine. Cambridge, MA: MIT Yayınları
Edwards, Brian T. 2001. “Yankee Paşaları ve Gömülü Kadınlar:
1950'lerde Hollywood Oryantalizminde Bolluk İçerikleri”. Film&Tarih 31, no.
2: 13-24.
-. 2005. Fas’a Doğru: Kazablanka’dan Marakeş Ekspress’e,
Yolunu Şaşıran Amerika’nın Mağrip’i. Durham, NC: Duke Üniversitesi Yayınları.
-. 2016. Amerikan Yüzyılı’ndan Sonra: Orta Doğu'da Birleşik
Devletler Kültürünün Sonları. New York: Columbia Üniversitesi Yayınları.
-. 2018. “ Trump Reality TV’den Twitter’a veya Milletlerin
Selfie-Özerkliği” Arizona Quarterly 74, no. 3: 25-45.
Friedberg, Anne. 1993. Vitrinlere Bakma: (Window Shopping)
Sinema ve Postmodern. California Üniversitesi Yayınları.
Kaplan, Amy ve Donald Pease, ed. 1993. Birleşik Devletler
Emperyalizminin Kültürleri. Durham, NC: Duke Üniversitesi Yayınları.
Klein, Christina. 2003. Soğuk Savaş Oryantalizmi: Vasat’ın
İmgeleminde Asya, 1945-1961. Berkeley ve Los Angeles: California Üniversitesi
Yayınları.
Fener, Antonia. 1997. Doğu'nun Vizyonu: “Firavun Laneti, veya
Sinemanın Mısır Çılgınlığına (Egytomania) Nasıl Kapıldığı”: Filmdeki
Oryantalizm, ed. Studlar ve Bernstein, 69-98 (New Brunswick, NJ: Rutgers
Üniversitesi Yayınları).
McAlister, Melani. 2001. Epik Buluşmalar: 1945'ten beri Orta
Doğu'da Kültür, Medya ve Birleşik Devletler Çıkarları. Berkeley ve Los Angeles:
KaliforniYa Üniversitesi Yayınları.
Said, Edward W. 1978. Oryantalizm. New York: Pantheon.
-. (1989) 2000. “Orman Çağrısı.” Sürgün Üzerine Yansımalar ve
Diğer Makaleler, 327-36. Cambridge, MA: Harvard Üniversitesi Yayınları.
-. 1993. Kültür ve Emperyalizm. New York: Knopf.
Shohat, Ella ve Robert Stam. 1994. Düşüncesiz
Avrupamerkezcilik: Çok kültürlülük ve Medya. Londra ve New York: Routledge.
Studlar, Gaylyn ve Matthew Bernstein. 1997. Doğu'nun Vizyonu:
Sinemada Oryantalizm. New Brunswick, NJ: Rutgers Üniversitesi Yayınları.
* (Ç.N.) Reader’s Digest, Birleşik Devletlerde uzun
süre en çok okunan dergi unvanına sahipti.
** (Ç.N.) James Michener, Amerikalı roman yazarı
*** (Ç.N.) Targuist’in Keskin Nişancısı (Sniper of
Targuist) Fas’ın kuzeyindeki Targuist kasabasında anonim bir kişinin Fas
polisinin kamyon şoförlerinden ve potansiyel kaçakçılardan rüşvet almalarını
kaydederek Youtube’da yayınlaması
**** (Ç.N.) Larache, Fas’ın kuzeyinde bir kent
* b2o
sitesinin Oryantalizm sonrası Mağrip dosyasındaki 13 Aralık 2018 tarihli
makaleden alınarak çevrilmiştir.
Özgün metni okumak için:
[1]
“Edward Said : ‘Oryantalizm Üzerine”, Direktör Sut Jhally, Northampton, MA:
Media Education Foundation, 1998. Özgün metin şu adreste :
http://www.mediaed.org/transcripts/Edward-Said-On-Orientalism-Transcript.pdf
[2]
Edward W. Said, Yersiz Yurtsuz : Anılar (Out of Place: A Memoir) (New York:
Alfred A. Knopf, 1999), 34.
[3]
Edward Said’in Kültür ve Emperyalizm kitabındaki Kipling’in Kim romanından
bahsettiği bölümde “Emperyalizmin Zevkleri” diye isimlendirilir (Said 1993:
132-62).
Yorumlar
Yorum Gönder