Bir Soru : Sosyal Medya Bölen Bir Güç Haline Mi Geldi? II Eva Anduiza- Joss Hands- Zizi Papacharissi- Alfie Bown
Bir Soru, sorulan tek soruya önde gelen
düşünürlerin verdikleri kısa cevapların yayınlandığı düzenli bir dizidir.
Bu ayın
sorusu : Sosyal medya, bölen bir güç haline
mi geldi?
Cevap
verenler : Paolo
Gerbaudo, Christian Fuchs, Lizzie O’Shea, Geert Lovink, Eva Anduiza, Joss
Hands, Zizi Papacharissi, Alfie Bown, Panos Kompatsiaris, Eugenia Siapera, Eran
Fisher, Dal Yong Jin, Tanja Bosch
Universitat Autònoma de Barcelona’da Siyaset
Bilimleri Profesörü aynı zamanda ICREA
Academia’da Araştırmacı. Demokrasi, Seçimler ve Yurttaşlık araştırma grubunu
yönetmekte ayrıca yakın zamana kadar Politik Bilimler’de Master proramını idare etti. Halen 2018-19 Stanford
Üniversitesi Davranış Bilimleri İleri Araştırma Merkezi’nde üyedir.
Demokrasiye meydan okuyan etkileri olan sosyal medyanın iki
niteliğinin altını çizmek isterim. Birincisi,
sosyal medyanın taşıdığı ve yaydığı duygusal yüktür.
Sosyal medya iyi politik enformasyonu yayar fakat bunu sıklıkla öfke
gibi olumsuz duyguları üretecek şekilde yapar. Öfke umumiyetle birilerin
kötü eylemlerinin ürettiği ahlaki öfkeyi ön plana aldığımızda ortaya çıkar. Bu
ürünler insanların daha sık ve daha uzun süre görüntülemeleri ve iletişim
kurmalarını sağlamak amacıyla daha duygusal sosyal medya içeriğini teşvik
eder. Bunun, artan duygusal kutuplaşmaya veya farklı olan
kişilere veya sosyal veya politik dış gruplara ait olanlara -misal
bir başka partinin destekleyicileri gibi- yönelik olumsuz duygulara
nasıl katkıda bulunabildiğini görmek kolaydır.
Sosyal medyanın altının çizilmesi gereken ikinci niteliği,
insanları politik enformasyona maruz bırakarak, gerçek bilgi düzeylerini
gösterişsiz biçimde artırır fakat esasında artan bilgi düzeyi değil politik
rekabet duygularıdır. Sosyal medya haber akışına maruz kalan insanlar, mevcut
doğru bilgi düzeylerinden daha iyi enforme edilmiş olarak görürler kendilerini.
Öznel politik yeterlilik duygularının genellikle demokrasinin işleyişi için
olumlu olduğu düşünülür: Kendini politikadan anlayan ve böylece de katılabilen
kişiler olarak gören vatandaşlara ihtiyacı vardır demokrasinin. Buna karşın, öz
yeterlilik algısı aşırı uçlara götürüldüğünde entelektüel kibirliliğe, herhangi
bir konu hakkındaki görüşünüzün tek geçerli fikir olduğu izlenimine yol
açar.
Sosyal medyanın yan ürünleri olarak hem öfke hem de
öz-politik yeterlilik algısı, sıklıkla liberal demokrasiye tehdit olarak
düşünülen popülist tutumlarla yakından ilişkilidir. Popülist tutumlar;
politikanın, iradelerinin galip gelmesi gereken iyi ‘insanlar’ ile kötü, zalim
‘elit/seçkin kişiler’ arasındaki kavga olarak kavranmasını kapsar.
Farklılıklara saygı, azınlık hakları, uzlaşma ve çoğunluğa sınırlamaları içeren
liberal demokrasinin bazı önemli unsurları, bu popülist perspektif içinde
problemli olarak görülür. İnsanların; hem bir şeylere öfkelendiği ve
yetkilendirildiğini hissettiği zamanlarda popülist tutumların yüksek düzeylerde
olması daha olasıdır.
Sosyal medyada -pek çok başka olayda olduğu gibi-
erdemlerimizi inşa eden birçok aynı nitelikler, hatalarımızdırlar da aynı
zamanda. Sosyal medya tarafından üretilen duygular ve etkililik Occupy
veya #metoo hareketleri gibi olumlu
politik değişim için kitlesel politik katılım süreçlerini kolaylaştırabilir.
Fakat sosyal medya duygusal kutuplaşmayı ve popülizmi de güçlendirebilir. Sosyal
medyadaki düzenlemeye dair konuşurken bu yönler genellikle önemsemsenmez. Veri
mülkiyeti, yanlış enformasyon veya gizlilik gibi öteki konular elbette de
önemlidir. Lakin bu tutumsal sonuçlar da önemsenmeyi hak ediyor. Onlar bizi
bazı çetin sorularla karşı karşıya bırakır. Sosyal medya, kullanıcıların temel
amaçları arasında yüksek düzeyde bağlılık üretmeyi bırakmalı mı? Birbirlerinin
görüşlerini dikkate almak için gerekli entelektüel tevazuyu ve demokrasi için
hayati olan faklılıkların kabülünü nasıl destekleyebilir?
Newcastle Üniversitesi Medya ve Kültürel
Çalışmalar’da Doçent. @ Aktivizm İçin Mi : Dijital Kültürde Muhalefet, Direniş
ve İsyan (Pluto, 2011) ve Marifetli Küçük Araç (Gadget) Bilinci : Sosyal Medya
Çağında Kolektif Düşünce, İrade ve Eylem (Pluto, 2019) kitaplarının yazarı.
Pluto Press’de yayımlanan ‘Dijital Barikatlar’ dizisinin seri editörlerinden
biridir.
Aktivizm ve sosyal medya tarihi radikal ve ilerlemeci
eğilimle doğar fakat birileri yıkıcı ve bölücü kapasitesiyle birlikte
söyleyebilir. Sosyal medya gücünün erken dönem hayalperestleri (World Wide
Web’in sohbet odaları ve blogları, Usenet’in ilk başlangıcı ve hatta erken
dönem hacker kültürünün telefon sistemine yasadışı girmeleri olarak
sınıflandırabiliriz.) ortak insanlık için bir arzuya ve bilhassa ifade
özgürlüğü gibi özgürlüklerin doğal bir dürtü olduğu iddiasında bulundu. Örneğin
1990’ların başlarında e-posta listeleri ve erken dönem web siteleri yoluyla
yayılarak küresel dayanışmaya yol açan Meksika Chiapas yerli
hakları hareketi Zapatistalarla birlikte bu eğilim herkesçe bilinen bir olay
haline gelmiştir. 1990’ların sonu ve 2000’lerin başında kapitalizm
karşıtlığının çiçeklenmesinde ve 1999 Seattle’da DTÖ (Dünya Ticaret
Örgütü-WTO)’ne karşı protestolarla hareketin büyümesinde (coming of age) ve
oradan da 2001’de Porto Alegre’de Dünya Sosyal Forumunun doğuşunda Zapatista
hareketinin kökeni vardır. Bu hareketlerin hepsini karakterize eden ve
kolaylaştıran, yatay ağlı ‘sosyal’ medyayı kullanmalarıdır. Yatay
demokratik kendiliğinden-örgütlerin bu kapasiteleri Michael Hardt ve Antonio
Negri’nin ‘çokluğun (multitude)’ kurucu boyutu olarak gördüğü şeydir.
Buna karşın, olumlu işbirliği üzerinde olumsuz özgürlüğü
(negative freedom)* ödüllendiren erken
dönem sosyal medyanın özgürlükçü (liberter) kökenleri,‘çizge kuramından (graph
theory)**’ bilinen, güç dağılımı (power-law
distribution)*** temeline dayanarak ‘güç
yasası (power-law)’ demokrasisi olarak isimlendirdiğim şeye yol açan paralel
eğilimle ilişkilendirilebilir hale gelebilir. Bu, Twitter ve Facebook gibi
modern ticari sosyal medyanın hâlâ sayılabilen dağıtılmış ağlarının
ölçek-siz doğasıyla yakından ilişkilidir. Bağlantılara (link) bu eğilim (Twitter’da takipler ve retweetler veya Facebook’da beğeniler (like) bellli
düğümler (node) çevresinde kümelenme (cluster) için, ve sınırsız böyle yapma,
misal Twitter vasıtasıyla epey ‘uzın bir
kuyruk (long tail)’ görürüz. Milyonlara
takipçisi olan bir avuç hesap ve bir avuç takipçisi olan milyonlarca hesap.
Bu eğilim popülizm gibi bir şeye benzemeye başlar, teoride
herkesin bir şeyler söyleyebilir ancak pratikte liderler veya “merkezlerin”
çevresinde kümelenme olur. Konumlarını sertleştirerek ve tartışmadan ziyade
mücadele ve çatışmayı besleyerek sonunda daha az merkez birbiriyle rekabet eder
hale gelir. Bu demokrasinin radikal veya agonistik teorisine tam anlamıyla
uyabilir lakin aşırı sağın yükselişiyle sonuçlandığında hep beraber demokrasiye
zarar vermesi de olasıdır. Elde ettiğimiz sonuç ise, uzlaşılan gerçekliği hiç
paylaşmayan bütünüyle değişken ontolojileri olan grupların teşvik edilmesidir.
2003’de Irak’ın işgali ve 2007/8 mali krizinden beri bu eğilimin egemen hale
geldiği aşikardır.
Bu yalnızca bir çeşit ağ tabanlı ortak zekanın (networked
joint intelligence****) kolektif eylemi veya
güç-hukuku demokrasisine (power-law democracy) karşı, bir karşı güç (counter
force) uygulayan, müzakareci işbirliği (deliberative cooperation) ve ortak
taahhüt etrafında bir şeyler oluşturan etkin genel akıl***** (general
intelect******) faaliyetleriyle tersine
çevrilebilir. Sosyal medya platformlarının kontrolü ve ortak mülkiyet (common
ownership) için mücadele anlamına gelebilir bu. Ancak pazarlarda çokluğun
kümelenmesi (aggregation of numbers) hatalarını (güç-kanunun mantığı) yapan
neoliberal mantıktan dönüşü de içermelidir aynı zamanda.
İletişim Bölümü Başkanı, İllinois-Chicago
Üniversitesi Siyaset Biliminde Profesör ve İllinois Sistemi Üniversitesinde (University
of Illinois System*******) Öğretim Üyesi.
Dokuz kitap, yetmişi aşkın makale ve
kitap bölümü var ve onbeş derginin yayın kurulunda görev yaptı. Şimdilerde Yale
Üniversitesi Yayınlarından çıkacak olan ile Demokrasi Sonrası (After Democracy)
başlıklı onuncu kitabı üzerinde
çalışmaktadır.
Desteklediği pek çok sosyal medya platformunun da dahil
olduğu internet, büyülü bir uzam değildir. Yoktan var edemez. Net tabanlı
teknolojiler, yani sosyal medya olarak isimlendirilen, bağlantı için daha fazla
yol sağlar. Bu yollar daima demokratik sonuçlara yol açmaz. İnternet demokratik
yönelimli insanları bağladığı (connect) gibi faşistleri de bağlar.
Sosyal medyanın ifadeyi çoğullaştırdığı buna karşın doğası
gereği söylemi veya toplumu demokratikleştirmediğini araştırmalar tekrar tekrar
gösterdi. Sosyal medya ne bu problemleri yaratır ne de onları tamamen ortadan
kaldırır. Lakin nefret söylemini daha görünür, kolayca yayılabilir ve daha
erişilebilir hale getirir. Sosyal medya az temsil edilen toplulukları ve
ötekileştirilmiş konular için muhteşem bir armağan olarak sesleri artırır. Buna
karşın eşit şartları artırmaz. Bazı sesler daha yüksek hale gelir çevrimiçi
olan diğerlerinden. Ve bu süreçte bizi bağlayan, bizi bölmeden bizi tanımlayan
hikayeleri anlatma, konuşma, dinleme ve duyulma kabiliyetimiz azaltır.
Sosyal medya oylama (elections) yapmaz veya oylamayı bozmaz.
Hareketleri (movement) yapmaz veya bozmaz. Demokrasileri yapmaz veya
bozmaz.
Sosyal medya ne düşüneceğimizi bize söylemez ancak ne
hakkında düşündüğümüzü bildiren enformasyonu ve nasıl düşündüğümüzü
biçimlendiren ve konuları çerçeveleyen söz dağarcığı (haberler, sahte haberler,
gif’ler, mem’ler, videolara, podcast’ler vs. vasıtasıyla) sunar. Sosyal
medya sıklıkla popülizme olanak sağlayan hareketleri (movement), söylemleri
(discourse) ve süreçleri şiddetlendirir ve popülist eğilimleri olan liderlerin
ön plana çıkmasını kolaylaştırır. Onlar bir platform. Bağlar da böler de.
Daha da önemli olan sosyal medya sembolik etki fiillerine
olanak sağlar. Ancak bu etkinin anlık, politik, sosyo-kültürel, yasamaya
ilişkin ya da ekonomik olması beklenmemeli. Olması gerekenden çok daha fazla enformasyonun
çevrimiçi yayılmasıyla birlikte viraller******** (virality)
tarafından esir alındık. Değişikliği aynı eşit hızda takip edeceğimizi
düşünürüz. Bu medyamızda ve politikacılarımızda olmadığında hayal
kırıklığı yaşarız. Bizi hayal kırıklığına uğratan sadece medyamız ve
politikacılarımız değildir, bununla birlikte. Bizi yanlış yönlendiren
beklentilerimizdir de.Çünkü değişim kademelidir. Ve devrim Raymond Williams’ın
deyimiyle uzundur*********. Kurumlarımızı
değiştirmek için ilk önce onları yeni baştan tasavvur etmemiz gerekir. Sosyal
medya bu tartışmaları yapamamıza yardımcı olabilir. Eşikte (liminal)**********, geçici, uçucu da olsa güce giden yollara
imkan tanır.
Sosyal medya ve yasal düzenlemelerin geleceğine bakıldığında, eğitim ve yasal düzenleme yapmanın çok önemli olduğu kanaatindeyim. Öteki olmadan diğerini yapmak anlamsızdır. Bu platformları medya imiş gibi düşünerek demokrasimizi koruyacak ve tartışmaları sıklıkla çıkmaza sokan fazla basite indirgenmiş ifade özgürlüğü argümanının ötesine geçecek şekillerde yasal düzenlemeler yapılmasına ihtiyacımız var. Öteki ülkeler ifade özgürlüğünü boğmadan bunu yapmayı başardı. Biz de öyle yapabilir miyiz.
Fakat aynı zamanda demokrasiyi
geliştirecek biçimde bu uzamları tasarlayan mühendislerin de teori (educate) ve
pratik (train) eğitim almasına ihtiyacımız bulunmaktadır. Gazetecileri bu
uzamları sadece kazanç amaçlı değil demokrasinin yararına kullanmaları için
teşvik etmeliyiz. Nihayetinde yurttaşlar olarak biz de kulağımızı, gözümüzü ve
aklımızı tık tuzaklarından (clickbait) uzak durma konusunda eğitmeliyiz
(train). Dikkat ekonomisinde (attention economy), bizim dikkatimiz
(attention) bizim gücümüzdür (power). Bu bizim failliğe (agency) giden
yolumuzdur. Dikkatimizi gerçekten hak eden şeylere yönlendirmeliyiz ve bunun
için de hangi sosyal medya platformunu kullandığımızın önemi yok.
Londra Royal Holloway Üniversitesi Medya Sanatları’nda
Öğretim Üyesi. Tadını Çıkarma: Candy Crush ve Kapitalizm (Enjoying It: Candy
Crush and Capitalism; Zero, 2015), Playstation Masal Alemi (The Playstation
Dreamworld; Polity, 2017) ve Kahkaha Durumunda (In the Event of Laughter;
Bloomsbury, 2018). Twitter adresi: @leftist_gamer.
Hiç yoksa, Trump seçimleri ve Birleşik Krallıktaki Avrupa
Birliğinden Ayrıl (Leave.EU) kampanyasından sonra sosyal medya hakkındaki
şüpheler yaygınlaştı. İyice belgelendiği üzere, her iki kampanyayı da politik
kampanyalarda devrim vaat eden kötü şöhretli Cambridge Analytica şirketi
yürüttü.
Sosyal medya 2008 Obama seçimlerinden beri seçim
kampanyalarında kullanılıyordu en azından. Lakin Cambridge
Analytica; Facebook’taki beğenilerinden (like) politik bağlılıkları, özel
kişilik tipleri ve duygusal durumları hakkında sonuç çıkarmak amacıyla bir
‘psikometrik profilleme (psychometric profiling)’ formu kullanması
sonrasında da algoritmik olarak uyarlanmış politik içeriği onların haber
akışlarına yönlendirmesiyle bu aşamayı biraz daha ileriye taşıdı. Bu onların
müşterilerinin ideolojilerine en hassas olacağını tahmin ettikleri seçmenlere
erişmelerine olanak tanıdı. İnsanlar sosyal medya vasıtasıyla birilerinin kendi
amaçları doğrultusunda yönlendirildi (manipulate). Bizim takipçi
seçmenlerimizin ne yaptığını asla görmediğimiz daha önce olduğundan daha fazla
bölünmüş bir dünyada ‘Siber Balkanlaşmanın (cyberbalkanisation)***********’
doruğundaki biçimi ya da böyle değişkenler devam eder.
(Bu konular eksenindeki kitabı yayımlanan iş arkadaşım James
Smith ile birlikte) aslına bakılırsa buradaki en büyük sorunun, sosyal medyaya
yönelik ‘kuşkulu’ duruşun altında yatan varsayımlar dizisi olduğunu iddia
ediyoruz.
Trump veya Leave.EU kampanyalarına Cambridge Analytica’nın ne
kadar yardım ettiği net değildir ve Cambridge Analytica’nın etkisinin
abratılmış olması olasıdır. Liberaller hatta solcular arasında pek çok kişide sıklıkla
görülen sorun, insanları sanki konuyla ilgili söz söyleme hakları yokmuş gibi düşünüp
yeni teknikler tarafından yönlendirilen ve yönetilen koyun (seeple) ve yaşayan
ölü (zombie) olarak değerlendirmeleridir. Garip bir bükülme içinde, günümüzde
sıklıkla sosyal medya ve onun ikna gücüne karşı gösterilen tutumlar Chan board
alt-Right dilinde de yankılanır. Buradakiler, burada kullanıcı olmayanları; ana
akımın sattığı şeyleri körü körüne inanan, güçsüz ve habersiz sahte bir
matriks’e hapsolmuş “normaller (normies)” olarak görülür.
Eğer sol dijital geleceğe dair herhangi bir umuda sahip
olacaksa; insanlara özünde kendileri için düşünme yeterliliğine sahip değilmiş
davranarak sosyal medyaya bu bölücü bakıştan uzak durması gerekir. Bunun yerine sosyal medyanın (bağlamaktan çok)
birbirimizden ayrılmamıza nasıl katkıda bulunduğu biçimleri farketmemiz
gerekir. Aynı zamanda çıkış yolumuz bütün olarak sosyal medyayı eleştirmek
değildir. İster hoşlanalım ister hoşlanmayalım burada kalacaksak insanlara manipüle
edilen ahmak olarak düşünmekten ziyade “etkin” kullanıcılar olarak davranmamız
ve çevrim içi ilerlemeci yollarda çalışmalıyız. İlk adım bu zaten.
* (Ç.N.) Olumsuz özgürlük (negative freedom), otoritesi olmayan özgürlük
* (Ç.N.) Olumsuz özgürlük (negative freedom), otoritesi olmayan özgürlük
* * (Ç.N.) Çizge kuramı (graph theory), Uçlar ve
uçları bağlayan kenarlardan oluşan ağ yapısını inceler
*** (Ç.N.) Güç dağılımı (power-law
distribution), gücün sayı ile ters orantılı olması
**** (Ç.N.) Intelligence (zeka), Bilgi ve
becerileri edinme ve uygulama kabiliyeti (ability)
***** (Ç.N.) Genel Akıl, Hands’in kavramı
kullanırken Karl Marx’ın Grundrisse’de kullandığı general intellect (genel
akıl) kavramına atıf yapmış olması muhtemeldir. Grundrisse’de general
intellect, üretici güç olarak bilimsel bilgi yoluyla insan ve makinenin
birleşimi sonucu makinelerin otomatikleşen yapısında tekrar hayata dönen bilgi
olarak nitelendirilmiştir.
****** (Ç.N.) Intellect (akıl), muhakeme ve
anlama kapasitesi (capacity)
******* (Ç.N.) İllinois Sistem Üniversitesi
(University of Illinois System), Chicago, Springfield, Urbana-Champaign’den
oluşan üç kamu üniversitesinin sistemi
******** (Ç.N.) Viral, özellikle ürün
tanıtımlarında kullanıcıların etkileşim halinde tıpkı biyolojik virüsler gibi o
iletiyi yaygınlaştırması ve maruz kalan kitlenin sürekli artması
********* (Ç.N.) Raymond Williams 1961 Long
Revolution (Uzun Devrim) kitabında, devrimin uzun devrim ile yani evrimle
olacağını, demokratikleşmenin yaşamın
her alanına yayıldığı, ısrarlı ve mücadele gerektirdiğini söylemekte
********** (Ç.N.) Zizi Papacharissi; eşikte/lik
(liminality) kavramıyla Arnold van Gennep’e atıfta bulunmuş olması muhtemeldir.
Gennep, eşikteliği iki toplumsal statü arasındaki geçişte eşikte olmak bir tür
arafta kalmak anlamında kullanmıştır.
*********** (Ç.N.) Alfie Bown, siyaset
biliminde, coğrafi bir alanda birbirleriyle çatışma halinde bulunan ve kendi
içinde birçok siyasal birimlere ayrılan yapı olarak tanımlanan Balkanlaşma
(Balkanisation) kavramına atıfta bulunmaktadır.
* Yazı, State of Nature’ın 11 Nisan 2019 tarihli çevrim içi
yayınından alınarak çevrildi.
Özgün metin için:
Yorumlar
Yorum Gönder