Bir Soru : Sosyal Medya Bölen Bir Güç Haline Mi Geldi? I Paolo Gerbaudo- Christian Fuchs- Lizzie O’Shea- Geert Lovink
Bir Soru, sorulan tek soruya önde gelen
düşünürlerin verdikleri kısa cevapların yayımlandığı düzenli bir dizidir.
Ancak son yıllarda toplumun nazarında sosyal medyanın daha çok aşırı sağ için bir silah haline geldiği düşünülmektedir. Dikkat çekecek biçimde Brexit, Donald Trump’ın seçimi ve öteki sağcı popülist isyanlar oldukça güçlü sosyal medya bileşenine sahipti. Bundan başka sosyal medya platformlarının; sahte haberler, aşırı sağ (alt-right)*, her türlü saldırganlık ve sembolik şiddet biçimlerine ne kadar elverişli olduğunu ve daha önce yalnızlaştırılan ve soyutlanan (isolation) ve ötekileştirilen (marginalisation) fanatikleri nasıl cesaretlendirdiğini fark ettik.
Bu ayın
sorusu : Sosyal medya, bölen bir güç haline
mi geldi?
Cevap
verenler : Paolo
Gerbaudo, Christian Fuchs, Lizzie O’Shea, Geert Lovink, Eva Anduiza, Joss
Hands, Zizi Papacharissi, Alfie Bown, Panos Kompatsiaris, Eugenia Siapera, Eran
Fisher, Dal Yong Jin, Tanja Bosch.
Londra King Koleji’nde Dijital Kültür Merkezi
Müdürü. Tweetler ve Sokaklar (Tweets and the Streets; Pluto, 2012) Maske ve
Bayrak (The Mask and the Flag; Hurst, 2017) ve Dijital Parti (The Digital
Party; Pluto, 2018) kitaplarının yazarı
Sosyal medya ve politikaları tartışmalarında 180 derecelik
bir dönüş olduğunu söylemek adildir. 2000’lerin sonlarında sosyal medya ve
politikalarına dair ilk görüşlerde; demokratik potansiyeline dair oldukça fazla
umut vardı. Hillary Clinton tarafından
yürütülen Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı İnternet Özgürlüğü gündemi
sosyal medyanın pek çok otoriter ülkede ifade özgürlüğünün ve demokrasinin
habercisi olabileceğini özellikle vurguladı. 2011’deki Arap Baharı (the Arap
Spring) ve arkasından gelen İspanya’daki Öfkeliler (Indignados)’tan Birleşik
Devletlerdeki Wall Street’i İşgal Et’e kadar (Occupy Wall Street) hareket
dalgası bu fikrin kanıtı gibi göründü.
Gerçekten de bu hareketler geniş ölçüde sosyal medyada
örgütlenmiş ve harekete geçirilmişti (mobilise), bundan dolayı oldukça berbat
‘Facebook devrimi (Facebook revolutions)’ adı tamamen yanlış değildi. Bu hareketler, uzun süredir bilim insanları,
sanatçılar ve gazeteciler gibi küçük bir azınlığa ait olan internet ve sosyal medya erişiminin ortalama gelir ve
eğitim seviyelerindeki sıradan insanlara da açılmasıyla onların da tartışmaya katılabileceği kitlesel uzam haline geldiği bir zamanın potansiyelini fark etmişti.
Ancak son yıllarda toplumun nazarında sosyal medyanın daha çok aşırı sağ için bir silah haline geldiği düşünülmektedir. Dikkat çekecek biçimde Brexit, Donald Trump’ın seçimi ve öteki sağcı popülist isyanlar oldukça güçlü sosyal medya bileşenine sahipti. Bundan başka sosyal medya platformlarının; sahte haberler, aşırı sağ (alt-right)*, her türlü saldırganlık ve sembolik şiddet biçimlerine ne kadar elverişli olduğunu ve daha önce yalnızlaştırılan ve soyutlanan (isolation) ve ötekileştirilen (marginalisation) fanatikleri nasıl cesaretlendirdiğini fark ettik.
Şu andaki durum hakkında yaygın yorum haline gelen, oldukça
kötümser ve sonuçta kendini yenilgiye uğratan duruşa (self-defeating posture)
yol açan ‘liberal paniğe’ kapılmamak için durumla yüzleşmek önemlidir.
Şimdilerde “bayağı/avama ait/halk tabakasına özgü (plebian)’ internet ortamında
yaşadığımızı ve ilerici olarak bunlara gereğinden fazla maruz kalmayı istemeyen -bizler de dahil- birilerinin olduğunu ama aynı zamanda toplumun
görüşlerini ve gerçek duygularını daha fazla temsil ettiğini düşünen
birilerinin de olduğunun farkına varmamız gerekmektedir.
Geri çekilme ve ilişik kesmekten veya internetin ‘acıklı
halini’ toptan kınanmaktansa sol eylemcilerin yapması gereken şey; sağcı
popülist hegemonya akıntısının etkisini ortadan kaldırabilecek hem çevrim içi
(online) hem de çevrim dışı (offline) politik eğitime büyük çaba göstermektir. Şu
anda dikkate sıklıkla egemen olan genç aşırı sağ (alt-right) blogcular ve
youtuberların, karışık politik fikirleri sosyal medya toplumunu ikna edecek
şekilde basitçe açıklayabilecek ve böylece mevcut kin ve yabancı düşmanlığı
akıntısını tersine çevirebilecek yeni nesil sosyalist blogcular ve youtuberlar
ile karşılanması gerekir.
Christian Fuchs
Medya ve İletişim Çalışmaları Profesörü,
Westminister Üniversitesi İletiş ve Medya Araştırma Enstitüsü (CAMRI) Yardımcı
Müdürü, triple C: İletişim, Kapitalizm & Eleştiri (tripleC: Communication, Capitalism
& Critique) dergisinin yardımcı editörü. Sosyal Medya: Eleştirel Bir Giriş
(Social Media: A Critical Introduction, Sage, 2. Baskı, 2017) yazarı
Sorulan soru yanıltıcıdır çünkü sosyal medyanın bir şeyler
yaptığını (‘olduğunu’) ve toplum ile insanlardan özerk bir aktör olduğunu ima
eder. Teknolojik deternizm, ‘X teknoloji Y ile sonuçlanır’ gibi cümleleri temel
alan bir mantıktır. ‘Sosyal medya yıkıcı güçtür veya yıkıcı güç değildir’
teknolojik determinizm örneğidir. Sosyal medya topluma iliştirilmiştir ve
toplumda neler olup bittiğini karmaşık yollarla yansıtır.
Youtube, Facebook ve Twitter gibi ‘sosyal medya’
başlangıcından itibaren reklamları satarak sermaye biriktirmeye odaklanan
kapitalist şirketler olarak işletilmektedir. Bu kapitalist platformların
mantığı ‘daha fazla veri ve içerik yaratılırsa, platformlarda daha büyük
olasılıkla çok sayıda insanın çok zaman vakit geçireceği ve daha fazla reklam
satabileceğimiz’ varsayımına dayanmaktadır.
Kapitalist ‘sosyal medya’ sosyal değildir çünkü kapitalist
şirketler olarak yüzeysel ve kısa enformasyonu yüksek hızda geliştiren ve
içeriğin çikolotalı bisküvi veya faşizm hakkında olup olmadığını önemsemeyen
dijital tabloidler olarak işletirler. Çünkü kâr zorunluluğu şirketleri dikkat
metasına ve reklam satmaya itiyor.
Cambridge Analytica skandalı ile apaçık ortaya çıkan sosyal
medyanın anti-demokratik potansiyeli, sosyal medya platformunun kapitalist
karakterinin sonucudur. Bölücü olan sosyal medya teknolojileri değildir. Daha
doğrusu varlığının başlangıcından beri onları sosyal ve demokratik olmayan,
bölücü hak haline çeviren bu platformların kapitalist karakteridir.
Christchurch teröristi, nasıl 50 Müslümanı öldürdüğünü 50’den
fazlasını nasıl yaraladığını başına taktığı kamerayla Facebook’da canlı yayın yaparak
gösterdi. Simgesel terörün bu şekline izin verdiği için sosyal medya
platformları haksız yere suçlandı. Streisand etkisi**
ışığında, İnternet’e yüklenen
enformasyonu tamamen kaldırabilmek asla mümkün olmayabilir. Birinin kullanıcı
türevli içerik (user-generated content) için teknik olasılığı kaldırmak zorunda
olması pek çok kullanıcının muhalefet edeceği tasarım seçeneğidir. Platformlar
bir an önce teröristin görüntülerini ve videolarını kaldırmak için ellerinden
gelen en iyisini yapmalı ancak onların teknolojileri, İnternetin ağ ortamında
karşılaşılan terörün enformasyonel boyutunun nedeni değildir.
Faşist görüntüleri, metinleri ve videoları yükleyen ve canlı
yayınlayan teknoloji değildir Christchurch teröristi gibi faşistlerdir. Otoriter
kapitalizmin ortaya çıkışı ve yeni milliyetçiliğin yükselişi vb. sonucunda
toplumun olumsuz dönüşümleri onları bunu yapmak zorunda bırakıyor. Faşist
hastalığın altında yatan nedenlerle mücadele etmek gerekiyor, belirtileriyle
(semptom) değil. Ana akım medyanın yapabileceği şey terör ve faşizme gösteri
olarak bu kadar dikkat göstermekten vazgeçmeleri ve farklı hikayeler
anlatmaları, misal, sosyal medya vasıtasıyla kurbanların aileleriyle nasıl
dayanışılacağı ve anti-faşistlerin sosyal medyayı nasıl
kullanacakları gibi.
“Sosyal medya”yı gerçekten sosyal yapmak için yapısının ve
bağlamını değiştirmemiz gerekmektedir. Bunun için kamu hizmeti veren İnternet
platformları, platform kooperatifleri ve filtre balonları (filter bubles) ve
hakikat sonrası politikaların (post-truth politics) üstesinden gelmek için
siyasi tartışmaları ilerleten Club 2.0 gibi yeni biçimlerin geliştirilmesi
lazımdır.
Lizzie O’Shea
Avukat ve yazar. Genellikle hukuk, dijital
teknoloji, kurumsal sorumluluk ve insan haklarına dair yorumları ulusal
televizyon programları ve radyolarda düzenli olarak yayınlanmaktadır. Basılı
olarak yazıları New York Times, Guardian ve Sydney Morning Herald ve
diğerlerinde çıkmaktadır. Gelecek Geçmişler (Future Histories; Verso 2019)
kitabında radikal sosyal hareketlere ve tarihteki kuramlarına bakmakta ve
dijital teknolojiler hakkındaki bugünkü tartışmalara uyarlamaktadır.
Mark Zuckerberg 2012’de naifliğin ve ikiyüzlülüğün paradoksal
birleşimiyle ‘Sistem genellikle, herkese ses ve güç verdiğin zaman sahiden iyi
bir yer olur’ diye beyanda bulundu. Başlangıçta platformunun 2016 seçimlerine
etkisini ‘çılgınca’ olarak niteleyip reddettikten sonra şimdi de Facebook’un
gereğinden fazla güce sahip olduğunu onaylayarak düzenlemeye davet ediyor.
Zuckerberg ile çok fazla aynı fikirde olmak olağan eylemim değil fakat gücün daha fazla demokratikleşmesi değerli bir amaç olduğundan genel olarak bu öneriyle aynı safta buluyorum kendimi. Facebook’un yapmaya tasarımlandığı şeyler değil elbette sorun. Büsbütün tersine, şirketlerin - teknolojik kapitalizmin Google, Amazon gibi öteki devlerinin de benzer şekilde- kâra dönüştürebilecekleri için bize ait verilerin kontrolünü merkezileştirme hırsına sahip olmaları her daim.
Zuckerberg ile çok fazla aynı fikirde olmak olağan eylemim değil fakat gücün daha fazla demokratikleşmesi değerli bir amaç olduğundan genel olarak bu öneriyle aynı safta buluyorum kendimi. Facebook’un yapmaya tasarımlandığı şeyler değil elbette sorun. Büsbütün tersine, şirketlerin - teknolojik kapitalizmin Google, Amazon gibi öteki devlerinin de benzer şekilde- kâra dönüştürebilecekleri için bize ait verilerin kontrolünü merkezileştirme hırsına sahip olmaları her daim.
Bu platformlar izleyiciyi şekle sokar, sürükler,
kişiliklerimizi oluşturur ve tüketiciliğe bizi hazırlar. İş modelleri aygıtta
geçirilen zamanla ilgilidir. Kutuplaştıran veya rahatlatan herhangi bir şey,
araç için mükemmeldir çünkü bizim uzağa bakmamızı engeller. Orada olmayı
sahiden istemesek bile bizi orada tutan platformlar, o uygulamayı kullanırken
harcadığımız zamanı (eyeball time) satarak güçlerini gittikçe
artırır. Maciej Cegłowski'nin gözlemlerine göre "insanların aşırı
uçları çekildiği dinamik bir ortam" yaratan sosyal medya platformlarının
mali olarak kazançları bir neticedir. Onların itinayla inşa ettikleri dijital
ekosistemin içinde de ne kadar fazla yaşarsak, şirketler büyük ve sinsi tutumla
bunu o kadar fazla paraya çevirecekler.
Kâr yapma aracı olduğu müddetçe sosyal medya bölücü bir güç
olarak tasarlanmıştır daima. Şirketler; özerkliğimizi kullanmaktan, benlik
bilincimizin tarihini yazmaktan, evrensel adalet ve dürüstlük fikirleri
etrafında otantik biçimde toplanmaktan alıkoymayı hedefleyerek bizi böler.
Bazen bu tip şeylere karşı bir şeyler yapma yolları bulmayı başarıyoruz lakin
-bu sosyal medya yüzünden değil- onun iş modeline rağmen olur daha
ziyade.
Direnebiliriz. Platformlara bağımlılığımızı kısıtlayabiliriz,
platformlardan uzakta bağlantı pratiği yapabilir ve sorumlu yollarla sosyal
alanları geliştirebiliriz. Büyük platformların parçalanması çağrılarını
destekleyebiliriz ve üçüncü taraflara veri satışına kısıtlama getirilmesinde
ısrar edebiliriz. Sosyal ve endüstriyel talepler etrafında örgütlenen bu
şirketlerdeki işçilerle dayanışma gösterebiliriz.
Hedefimiz Zuckerberg ve türevlerinin malını kamulaştırarak
sosyal medya şirketlerinin iş modelini bozmak olmalı. Bunu yaparak gerçek
dijital çağ olanaklarını açığa çıkarmaya başlarız.
Geert Lovink
Medya kuramcısı, internet eleştirmeni ve Sosyal
Medyanın Dipsiz Kuyusu (Social Media Abyss; Wiley, 2016) ve Tasarımlanan Hüzün
(Sad by Design; Pluto, 2019). Amsterdam Üniversitesi Uygulamalı
Bilimler’de (HvA) Ağ Kültürleri
Enstitüsü kurucusu.
‘Düşünme, öngörüdür.’ Michel Serres (‘Penser, c’est anticiper.’)
Bundan böyle ‘sosyal medya sorusunu’ haritalandırma
alıştırmasına indirgemeyi göze alamayız. Platform kapitalizminin toplum
üzerindeki etkisi her gün her birimizce iyi bilinmekte ve izlenmekte. Sağcı
popülizmin yükseldiği gerileyici dönemlerde, sosyal medya platformları katkıda
bulunan başlıca unsur olarak tarif edilir. Telefon ve toplum
birleştiğinden, algo-önyargı analizi***; soruşturmaya
çalıştığımız aynı platformlarda sergilenen neden ve etki dönüt döngüsünden
gözlerimizin kamaştığı tavuk-yumurta hikayesine olabilir kolayca. Fakat gerçek
zamanlı nasıl yansıtılacağını bilmiyoruz hâlâ. Youtube’un kullanıcıların
reklamlardan elde edeceği gelirleri durdurması (demonetisation) veya davranış
bilimcilerin Facebook’da haber akışının (newsfeed) değişmesindeki rollerini
öğrendiğimizde kutunun içindeki ‘kara büyüye’ bir bakıp geçiyor ardından da hızlı
yaşamlarımıza devam ediyoruz.
Fark yaratan şey, Silikon Vadisi’nin ilgisiz, yozlaşmış ve yetersiz hale getirilmeleri gereken politik sınıflarla alakalı yanlış hesaplamalarıydı. Teknoloji devleri gelenekse lobi ve düşünce kuruluşlarıyla Washington ve Brüksel’de nüfuz satın alabildiklerini tahmin ettiler yanlışlıkla lakin bu işe yaramamış olabilir. Bundan dolayı Russiangate ve Cambridge Analtica’dan sonra, ‘sahte haber (fake news)’ düzenleme makinesi sonunda gaza bastı. Öneriler bir on yıl kadar geç kalmıştı ancak en azından ses belirlendi: Monopoller (tekeller) ayrılmalı (Facebook’u İnstagram’dan ayırma) mı, Google arama motorundan veriler paylaşılmalı mı, profiller hizmetlerden ayrılmalı mı?
Fark yaratan şey, Silikon Vadisi’nin ilgisiz, yozlaşmış ve yetersiz hale getirilmeleri gereken politik sınıflarla alakalı yanlış hesaplamalarıydı. Teknoloji devleri gelenekse lobi ve düşünce kuruluşlarıyla Washington ve Brüksel’de nüfuz satın alabildiklerini tahmin ettiler yanlışlıkla lakin bu işe yaramamış olabilir. Bundan dolayı Russiangate ve Cambridge Analtica’dan sonra, ‘sahte haber (fake news)’ düzenleme makinesi sonunda gaza bastı. Öneriler bir on yıl kadar geç kalmıştı ancak en azından ses belirlendi: Monopoller (tekeller) ayrılmalı (Facebook’u İnstagram’dan ayırma) mı, Google arama motorundan veriler paylaşılmalı mı, profiller hizmetlerden ayrılmalı mı?
Buna karşın, bu sadece Batılı politik sınıfların varoluşsal
olarak şimdiki baskın güç olan sosyal medya tarafından tehdit edildiğini
hissettiğinde bu olacaktır. Bunun nedeni, radyo, televizyon ve basılı medya
gibi geleneksel kanallar vasıtasıyla yapılan 'rıza imalatı (manufacturing
consent)' biçimlerinin artık işe yaramamasıdır.
Henüz bu noktada olmadığımız için, Silikon Vadisi sadece ıvır
zıvır şeylerde ufak tefek düzeltmeler yapmak, yumuşatmak ve süzmek zorunda
kalıyor. Dünyanın, gizli altyapıların (örneğin; veri merkezleri,
deniz altı kabloları) gerçek güçleriyle ve temel teknik protokollerin
devralınmasıyla baş etmekteki başarısızlığı nedeniyle teknoloji elitleri tehdit
edilmeyen güç olarak kalıyor. Kullanıcılar kancayla yakalanmış gibi kaldıkça,
reklam verenler para ödeyecek ve her şey aynı tas aynı hamam olacak.
Düzenleme korosuna katılmaktansa, internet eylemcileri hatırı
sayılır süredir yapısal çözümler üzerinde çalışıyorlar. Bizim Network Cultures
Institute'un ağı the Unlike Us 2010 yılından beri bu çerçevede hareket
etmektedir. Snowdon'ın**** ifşaları Haziran
2013'e dayanmaktadır. Aranızdaki liberal ılımlılar için Tim Berners-Lee'in
Solid***** alternatifi de var. Ötekiler kamu
altyapısı olarak interneti yeniden tanıtarak bir 'kamu yığıtı' hayalleri
kuruyor.
Baskın platformlardan uzaklaşma vakti geldi. Takip etmemek,
Facebook'u silmek, uygulamalardan (apps) kurtulmak yeterli değil.
Gizliliğimizin kaybolmasından şikayet etmemiz yeterli değil: Birlikte göç etme
vakti geldi. Signal veya Telegram'a geçin, Mastedon kullanın, Google
Maps'i unutun ve Open Maps'i kullanın, varsayılan arama motoru olarak Duck Duck
Go'yu yükleyin, Firefox ile göz atın (internet tarayıcısı olarak kullanın),
Fairphone satın alın, Amazon, AirBnB ve Uber yerine alternatifleri bulun, liste
devam eder gider. Kendi altyapımıza sahip olmamız gerekecek, aksi takdirde
'merkezsizleşme (decentralisation)' boş bir ifade olarak kalacak. Yapılması
gereken şey, zayıf bağlantılar yerine güçlü organize ağlar yaratma, miktarı
azalmaktır. 'Dost' olduğumuzu iddia eden robotlara (bot) acıyın. Platformlardan
göç başladı.
* (Ç.N.) Alt-right, alternatif sağ’ın (alternative
right) kısaltması. Günümüzde aşırı sağ’ın (far right) yerine kullanılan kavram.
** (Ç.N.) Streisand etkisi; Barbara Streisand’ın
evine ait fotoğrafların kaldırılması için açtığı dava fotoğrafın daha fazla
kitle tarafından görüntülenmesine yol açtığından gizlenmek, sansürlenmek
istenilen bilginin daha da ilgi ilgi çekip yaygınlaşmasına verilen isim
*** (Ç.N.) Algoritmik önyargı (algo-bias), arama
motorları veya sosyal medya platformlarının tasarımda ve işleyişinde sistematik
ve adil olmayan ayrımcılık yapılması
**** (Ç.N.) Yazıdaki isim (Snowdon) korunmuş
olmakla birlikte Lovink'in aslında Snowden'den bahsettiği
anlaşılmaktadır.
Edward Snowden; bilişim uzmanı olarak çalıştığı Amerikan
Ulusal Güvenlik Ajansı’nın, özel hayatlarının gizliliğini yasal olmayan
yollarla ihlal ettiğini ifşa etti.
***** (Ç.N.) World Wide Web'in mucidi Tim
Berners-Lee'in. MIT (Massachusettes Institute of Technology) ile birlikte
web'in merkezsizliğine (de-centralized web) yönelik projelerinin ismi
* Yazı, State of Nature’ın 11 Nisan 2019 tarihli çevrim içi
yayınından alınarak çevrildi.
Özgün metin
için:
Yorumlar
Yorum Gönder