“Yeni” Medya Çağında Aygıtlar Teorisi: Cahiers Du Cinéma Dergisinden Üç Örnek Olay I - Daniel Fairfax
Daniel
Fairfax
1987’de yazılan bir makale ile 2015’ten bir olay arasında bağlantı kurarak Daney’i günümüzün medya-politik manzarasının öngörülü kâhini yapmaya çalışmıyorum.
Goethe
Üniversitesinde Doçent. Sense of Cinema dergisinde editör
8 Ekim 1987’de günlük
Liberation gazetesinde yazarken Serge Daney eleştirel bakışını özellikle savaş
bölgeleri ve doğal afetlerdeki foto-gazetecilik içeriğine yöneltti.
Profesyonel fotoğrafçıların, çalışmalarının yaşam kurtardığı veya önemli bir
olayı popüler hale getirdiği gibi kendini temize çıkarma argümanlarını reddederek
yıkım ve ızdırabın böyle görüntüleri söz konusu olduğunda “hiçbir şey toplumsal
faydasından daha az apaçık değildir” dedi. [1]
Eleştirinin odağı on yılın en çok beğenilen fotoğraflarından birine yöneldi:
Kasım 1985’de çamur kaymasına kapılan Kolombiya, Armero’nun köyünden 13
yaşındaki bir kızın görüntüsü. Kurtarma
ekibi Omayra Sanchez Garzon’un yerini tespit etmişti ancak kızın bacakları
enkazda sıkışmıştı. Yaklaşık 60 saat yardım ekipleri kıza baktı ve besledi,
gazeteciler röportaj yaptı. Nafile. Kız hipotermiden ölmeden çok kısa süre önce
Fransız fotoğrafçı Franf Fournier kızın anlık görüntüsünü yakaladı. Elleri
soğuktan kireç beyazıydı çoktan, ölümcül halisünasyonlara dalarken
gözleri sırlanmıştı. Ortaya çıkan görüntü dünyanın dört bir yanındaki dergilerde
kapak, televizyon haberlerinde yayın oldu. Fotoğrafla kamuoyunun dikkati
Kolombiya hükümetinin Armero felaketine yetersiz müdahalesine çekilecekti, öyle
umut ediliyordu. Oysa Daney daha kuşkuludur: “Armerio’daki [aynen
böyle] küçük kızın anlık görüntüsünün farkındalığın artmasına katkıda
bulunduğunu iddia etmek istismar etmek olurdu. Ve dürüst insanların atlasta Kolombiya’yı aramaları için küçük kızın ölümünün
canlı yayınlanmasının gerekmesi
pedagoji için oldukça yüksek bir bedeldir.”[2] O,
medyada acı çeken çocukların görüntülerinin oynadığı istisnai rolü anlatmaya
devam eder: “ bu görseller -çünkü olası herhangi bir ters çekim olmadan-
kuşkusuz bize bırakılan tek dindar görüntü olarak işlevini yerine getirir ve
belleğimizde tutmamız utanç verici değildir.” [3]
Bugün Daney’in
cümlelerini okurken, 2015 yazında Türk sahil şeridinde karaya vurmuş cansız
bedeni bulunan 3 yaşındaki oğlan çocuğu Aylan Kurdi’nin fotoğrafını düşünmemek
elde değil. Aylan Kurdi, ülkesindeki iç savaştan Avrupa’nın daha güvenli
sınırlarına kaçan Suriyeli akını ile tehlikeli deniz yolculuğuna kurban gitti.
Sanki mucize gibi, acıklı görsel görünüşte Avrupa’nın Suriyeli mültecilere
tutumunu bir gecede değiştirdi. The Sun ve Das Bild gibi yabancı düşmanı
tabloid gazeteler bile oğlan çocuğunun kaderinde etkilenmiş göründü. Avrupalı
nüfusun yeni gelenlere daha iyi karşıladığı gözle görülür hale geldi. Daney’in
söylediği gibi, ancak Aylan’ın ölümü kamuoyundaki bu değişimin karşılığını
ödemek için yüksek bir bedeldi.
1987’de yazılan bir makale ile 2015’ten bir olay arasında bağlantı kurarak Daney’i günümüzün medya-politik manzarasının öngörülü kâhini yapmaya çalışmıyorum.
Daha ziyade, onun
sinemanın engin eleştirel analizinin ötesinde Daney’in ayrıca “görsel” terimini
verdiği yeni medyanın -televizyon, video, yazılı gazeteciliğin- keskin zekalı
gözlemcisi olduğunun altını çizmek istiyorum. [4]
Buna Cahiers du cinema’dan mezun olan diğerleri de katıldı: Özellikle Jacques
Aumont ve Jean-Louis Comolli. Onlar dikkatlerini, modern çağda imgelerin
biçimlerindeki kapsamlı değişikliklere ve sinemanın geleneksel “aygıtları”
üzerindeki etkilerine çevirdiler. Chaiers; Daney, Comolli ve Aumont’un aktif
olarak katkıda bulunduğu 1968-1974 arasındaki Marksist dönüşüm sırasında
geliştirdiği kavramlar o zamandan beri, “aygıtlar teorisine” ait olduğu
görülmeye başlandı ve makalenin başlığında bu terimi kullanmamın sebebi budur. Fakat
yine de bu etiketin önemli sınırlılıkları vardır: Sadece o zamandaki Cahiers
yazarları üzerinde etkin olan kuramsal etkilerin geniş yelpazesini daraltmakla
kalmaz ama ayrıca seçtikleri konuyu yalnızca sinemaya özgü “aygıtlar” ile
kısıtlar. Gerçekten 1960’ların ortalarından itibaren -dergi parlaktı- -aralıklarla
eklemlendiyse- kuramsal bakış açısından diğer görsel-işitsel medya ile analiz
etmekle ilgiliydi. Bu nedenle makale “yeni” medya üzerine bütün üç figürün
yazdıklarına odaklanacak ve en çok dikkat çeken 1972’de yayınlanan televizyon
şovu Başbaşa’nın (À armes égales) Althusserci
analizi de dahil olmak üzere Cahiers’in erken dönem çalışmalarıyla bağlantı
kurulacaktır.
Cahiers du
cinema (Sinema Defteri) ve “televizyonla ilgili devletin aygıtları”
Cahiers du cinema; Daney, Aumont ve Comolli’nin film kuramcıları olarak olgunlaşmalarında
paylaşılan biçimlendirici deneyimi temsil etmektedir. 1960’lı ve 1970’li
yılların sonlarında dergi için yazarken hepsi dönemin kaynayan kurumsal ve
politik tartışma süreçlerinden geçtiler. Üç figürün de Cahiers’de geçen
zamanlarından sonra geçtikleri yollar oldukça farklıydı: Aumont akademik dünyaya
girerken Daney, Liberation’da eleştirmen olarak gazetecilik kariyerine atıldı
ve Comolli enerjisini belgesel film yapımı teorisi ve pratiğine odakladı.
Dahası, Cahiers’in politik radikalizmin sona ermesinden bu yana kırk yıldan
daha uzun sürede inkar edilemez büyük politik ve kuramsal başkalaşımlar
(metamorfoz) meydana geldi. Yine de bu kökenin müşterek noktalarının –beş
yıllık militan aktivizm ve kuramsal yenilikçiliğin büyük kazanında- işbirliklerinin
sona ermesinin üzerinden on yıllar geçmesine rağmen üç figürün daha geniş bakış
açısında derin bir birlikle sonuçlandığını ileri süreceğim. Bu bakış açısı özü
itibarıyla Bazin teorisinin –derginin kaçınılmaz mirası olarak Cahiers’den alınan ve kurucusu temel olarak
kabul edilirken aynı zamanda sert eleştirilerle karşı karşıya kaldı- “ontolojik
gerçekçiliği” ve 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında Fransız entelektüel
kültürüne egemen olan Althusser’in politika/ideoloji alanındaki aynı zamanda
diğer alanlardaki Lacan (psikanaliz), Barthes (göstergebilim), Derrida (erken
dönem yapı sökümcülük) ve Kristeva (edebiyat teorisi) gibi figürlerin çalışmalarından
şekillenen yapısal Marksist eleştirel teorinin geçici birleşiminden oluşur. [5]
Kabul etmek gerekir ki, bu dönemin anahtar makaleleri –Comolli ve Narboni’nin
editörlüğünü yaptığı “Sinema/İdeoloji/Kritik”, Comolli’nin “İdeolojide Teknik”
ve Genç Mr.Lincoln hakkındaki ortak
metinler- yeni medyayla meşgul oldukları için kamuoyunda pek bilinmez bunun yerine günümüz
medyasının melez yapısından oldukça uzak göreceli olarak yekpare varlık olarak
neredeyse tamamen sinemanın ideolojik analizini sunmaya odaklanmıştır. Oysa daha az
bilinen metinler televizyon başta olmak üzere diğer medya biçimlerine
ilgi göstermektedir. Televizyonla meşguliyetin tek tük ve sinemayla yoğun ilgi
kadar kuramsal olarak ayrıntılı ele almaktan uzak olmasına karşın bu metinler
Cahiers mezunlarının sonraki yazılarının büyüleyici öncülleridir ve dar manada
sinemanın dışındaki medya alanına dergi tarafından geliştirilen kuramların
olası uygulamasına işaret eder.
Bu damardaki erken
metin Comolli’nin 1966 Nisan’ındaki “Yeni Seyirciler Üzerine Notlar”ıdır.
Comolli burada, karartılmış sinema salonlarının sosyal ve psikolojik işlevi ve
“hayaller makinesine” yatkın hipnotize edilmiş ve uykusu gelmiş seyirciyi
gerektiren “tüketim sineması” ile doğuştan gelen akrabalığına işaret eder. Buna
karşın, en mütevazı “yaratıcı yönetmen filmi (auteur film)” bile beğenilmek
için “direnişin hakiki çabasını” gerektirir. Çünkü “karartılmış salonların
-gelenekle belli belirsiz sabitlenmiş- normlarına uygun değildir”[6].
Bu antimon Comolli’yi –ekrandan yayılan parlaklığı emmeyen- dolayısıyla
karakter ve seyirciyi eşitlik durumuna yerleştiren “aydınlatılmış salonlar” çağrısı
yapmaya yönlendirdi. Bu öneri hayalden biraz daha fazlası olduğunu kabul
ederken Comolli “aydınlatılmış salonlar”ına televizyonda ilginç bir eşdeğer
buldu:
Gerçek
sinema’nın (cinema verite) yapımında televizyonun ana kullanımı tesadüf
değildir. Küçük ekran aydınlatılmış “salona” açılan tek ekrandır. Bu
televizyondaki film başyapıtlarının tekrar izlenmesiyle doğrulanır: […] Eğer
dikkat vermeye elverişli loş ışıkta bu filmleri tekrar izlerseniz onları sinema
salonunda farklı bir biçimde ve daha iyi izlediğinize inanıyorum.[7]
Cahiers’deki televizyon
izleme hakkındaki bu olumlu değerlendirme, ancak, istisnai durum olarak kalır. Çoğunlukla,
yeni ortam daha gelişigüzel tarzda tartışıldı. Özellikle televizyona
odaklanacak bir sonraki önemli makale, Cahiers’in Maoist dönem sancılarını
yaşadığı 1972’e kadar olmayacaktı. “Groupe Lou Sin d’intervention idéologique” [8] tarafından
kaleme alınan 25 sayfalık “Başbaşa: Televizyon Programının Analizi” makalesinde;
Althusser’in yakın zamanlarda tasarladığı Devletin İdeolojik Aygıtları (DİA)
kavramı bakış açısından televizyon programını analiz etmeye çalıştılar. Filozofun
iddiası, çoğullaştırılmış kamu ve özel kurumlar dizisi, verili devlet
oluşumunun nüfusu üzerindeki ideolojik kontrolünü sağlamlaştırmak için
kullanıldığıdır. Althusser’in DİA’sı kilise, eğitim sistemi, aile ve tartışmak
için en uygun olanı “iletişim DİA’sı (basın, televizyon vb.)” dır.[9]
Althusser’i genel
hatlarıyla takip ederken Groupe Lou Sin’in giriş yazısı; televizyon ve
sinemayı “birbirlerini destekleyen ve devam ettiren, birbirlerinin
işlevselliğinin ideolojik koşullarını yeniden üreten, onları ve onları programlayan ideolojik
tanıma sistemlerini yenileyen, sırayla, onaylayan” “enformasyon DİA’sı”
ikizleri olarak tanımladı. [10] Ortak
malzeme temellerinin ötesinde (mekanik olarak görüntü ve seslerin yeniden
üretimi) sinema ve televizyon aygıtları ayrıcalıklı ilişkiye sahiptir:
televizyon “Hollywood tarafından tanımlandığı gibi sinemanın göz alıcı ve
çekici işlevlerini kurumsallaştırır ve devam ettirir”[11]
Üstelik -Fransa’da bir gecede 30 milyon ulusal izleyicilikle birlikte-
televizyon aygıtı emsali sinemadan –gerçekte- “daha kitlesel ve daha
okunaklıdır” ve DİA’lar arasındaki
günümüz mücadelesinde sinemayı “ikinci sıraya” atar.
Doğrusu, Başbaşa
programına odaklanarak Groupe Lou Sin özellikle alternatif bir ilişkinin altını
çizmeyi tercih eder: Televizyon ve politik DİA arasında. Başbaşa Şubat 1970 ve
Mart 1973 arasında devlet yayıncılığının ana kanalı ORTF’de aylık 2 saatlik 33
bölüm yayınlanan politik programdır. [12]
Programın yeniliği iki katmanlı olmasıydı: Birincisi, biçim olarak politik tartışma
ile katılımcıların himayesinde yapılan kısa filmleri birleştirdi. İkincisi
özellikle tartışılan konu hakkında iki zıt görüşü yüzleştirmeyi amaçlamıştı. Taze
liberal ORTF için yeni bir olgunun burada hatırlatılması gerekir. 1968’den önce
Fransız televizyonu de Gaulcü devlet için çok daha yekpare sözcüydü.
Gerçekten Başbaşa programı Komünist Partisi’nin önde gelenlerinin programa çıkması için sık sık fırsatlar sundu (FKP seçimlerde yüzde 30 oy almasına karşın Fransız radyo-tv yayınlarında kendi görüşlerini ifade etmekten çok önceden beri neredeyse tamamen dışlanmıştı.). Cahiers tarafından analiz edilen bölümde (25 Ocak 1972’de yayınlanan) FKP (Fransız Komünist Partisi) temsilcisi Roland Leroy, de Gaulcü politikacı Michel Habib-Deloncle ile “Fransız Toplumunda İdeoloji ve Kültür” konusunda yüz yüze geldi.
Gerçekten Başbaşa programı Komünist Partisi’nin önde gelenlerinin programa çıkması için sık sık fırsatlar sundu (FKP seçimlerde yüzde 30 oy almasına karşın Fransız radyo-tv yayınlarında kendi görüşlerini ifade etmekten çok önceden beri neredeyse tamamen dışlanmıştı.). Cahiers tarafından analiz edilen bölümde (25 Ocak 1972’de yayınlanan) FKP (Fransız Komünist Partisi) temsilcisi Roland Leroy, de Gaulcü politikacı Michel Habib-Deloncle ile “Fransız Toplumunda İdeoloji ve Kültür” konusunda yüz yüze geldi.
O zamandaki derginin
“revizyonist” FKP’nin burjuva parlamentarizm yapısı içinde tamamen emileceğini düşündüğü göz önünde tutulduğunda; politik evrensel birlikçiliğe (political
ecumenism) yönelik bu hareket, Cahiers’e göre, programın sözde ideolojik açıdan
“tarafsız” doğası için inandırıcı bir kanıt olmaktan uzaktır.[13] Aksine,
Başbaşa programının biçimini destekleyen ideolojik yapıların eleştirel
analizini yapma –Groupe Lou Sin’in bakışına göre- şovun özgül tarzını ortaya
çıkaracaktır “iki aygıtın […] karşı karşıya gelmesini işaretler: politik
aygıtlar (politik tartışma) ve yayın-enformasyon aygıtları (televizyon). [14]
Bu ikisi, karşılıklı olarak güçlendirici aygıtlar aynı işleve sahiptirler: Her
iki durumda kapitalist toplumları yöneten gerçek temel çelişkileri maskelemek
için “kurgusal çıkarlar” hakkında tartışma yürütürler: Burjuva ve proletarya
arasındaki sınıf mücadelesi. Her iki aygıtta da, tarafsızlık izlenimi verili
toplumda gerçek ideolojik fay hatlarını gizlemeyi sağlayan baskıcı işleve sahiptir.
Başbaşa programının Leroy/Habib-Deloncle bölümü, örneğin, her iki taraf,
ikincil fikir ayrılıklarını hararetli bir biçimde tartışırken, tartışmanın
değişkenleri içinde asla tartışmaya açılmayan veya itiraz edilmeyen sanatın ve
kültürün burjuva-hümanist kavramını göstermektedir.
Bu noktada, Groupe Lou
Sin’in Başbaşa analizi kültürel ürünün oldukça klasik Althusserci
açıklamasıydı. Buna karşın makaleyi farklılaştıran şey, programın “temel
mekanizmasının” doğal yapısının sonraki tartışmasıdır. Özellikle, -fikir tartışması
yapan iki kişi arasında düellonun temsilinin sahnelenmesiyle politik mücadeleyi
yoğunlaştırması- şovun biçimi Hollywood sinemasının “evrensel kuralları” ve
bilhassa “türlerin en evrenseli’ Batı tarafından fazlasıyla belirlenir. [15]
Televizyon sadece sonsuza kadar Hollywood filmlerini yeniden yayınlamaz ayrıca Hollywood’un
estetik ideolojisi ilk bakışta sinemadan uzak program kategorilerini (haber, spor,
sohbet programı/talk show vb.) bile aşılar. Bundan dolayı televizyon, sinema
ile “ölümüne mücadele” yerine “zafer,
Hollywood’un doruğu: birinin evinde dünyanın şeffaflığı, sınıfsal bölünmeleri
ortadan kaldıran temsil, ‘evrensel aile piyesi’, mükemmel” olarak daha
kullanışlı görülebilir.[16]
./..
[1] Serge Daney, “Görüntüye Tam Ateş”, Liberation, 8 Ekim 1987, Serge Daney, Zappingçi’nin Maaşı (Paris: POL,
1993), sayfa: 62-63. Aksi belirtilmediği
müddetçe bütün çevriler bana aittir.
[2] A.g.e., s.63.
[4] Daney’in 1992’de AIDS’ten ölümü İnternet
hakkında fikir sahibi eleştirmen olmasını engelledi. Twitter, Facebook ve İnstagram gibi çevrim içi
olgulardan ne yapacağı konusunda ancak tahminde bulunabiliriz.
[5] Marksist döneminde Chairs’in
bakış açısının Bazinci tavrı kuşkusuz basit bir mesele değildir: Derginin
yazarları kurucusunun görünüşteki “idealizmini” gürültülü bir şekilde
eleştirmeleriyle bilinirler ve genellikle Bazin’e muhalif olarak
değerlendirilirler. Daha fazla tartışmaya yol açacak karışık bir sorudur bu;
Bazin’e atıfta bulunan Jean Narboni’nin “idealizmi -en tutarlı tezahürlerinin
birinin içinde- materyalizmden ayırma temelde neredeyse hiçbir şeydir”
alıntısına burada yer vermek yeterli olacaktır. Jean Narboni, “Gücün Dağılması”
Cahiers du cinema 224 (Ekim 1970), s. 45.
[6] Jean-Louis Comolli, “Yeni
Seyirciler Üzerine Notlar”, Cahiers du cinema sayı 177 (Nisan 1966), s.66-7.
[7] A.g.e., s. 67.
[8] 20. Yüzyılın başlarında solcu
Çinli yazar Lu Xun’dan sonra Groupe Lou Sin başlığı altında yazanların kimliği
bilerek üstü kapalı tutuldu. Serge Daney, Jean Narboni, Serge Toubiana ve
Pascal Bonitzer –bununla birlikte- şüphesiz ki grubun katılımcılarındandılar.
“Başbaşa”nın yanısıra GLS, Groupe Dziga Vertov (Cahiers grubu için açık ilham
kaynağıdır) üzerine ve program
niteliğinde metin “ Kültürde revizyonizmle savaşalım”ı yazdılar 1972-73
döneminde.
[9] Bkz. Louis Althusser, “İdeoloji
ve Devletin İdeolojik Araçları (Bir Araştırma İçin Notlar)” The Thought 151
(Haziran 1970) s. 3-38.
[10] Grupe Lou Sin d’intervention
idéologique, “Başbaşa: Televizyon Programının Analizi”, Cahiers du cinema
236–37 (Mart-Nisan 1972), s. 4.
[11] A.g.e.
[12] Bölümlerin bir kısmı –Caheirs
tarafından incelenmemesine karşın- Paris the Inathèque in the Bibliothèque
nationale de France’da izlenebilir.
[13] Cahiers’in makalesinin
yayımlanmasından az sonra, 16 Mayıs 1972’deki yayınında programın ideolojik
sınırları ustalıkla gösterildi. “Goşizm” (aşırı sol politika) konusu
tartışılırken her iki katılımcı da söz konusu hareketle politik olarak bağı
olan kişiler değildi.
[15] A.g.e., s. 20
[16] A.g.e.
Yorumlar
Yorum Gönder