“Yeni” Medya Çağında Aygıtlar Teorisi: Cahiers Du Cinéma Dergisinden Üç Örnek Olay III - Daniel Fairfax
Jacques Aumont ve Jean-Louis Comolli: 21. Yüzyıldaki İmge
Serge Daney’in vakitsiz
ölümü 1990’ların başlarındaki çalışmalarının devam etmesini engelledi ancak
görsel görüntünün güncel durumları hakkındaki düşünceleri iki eski Chaiers
yazarı tarafından sürdürüldü. Aumont ve Comolli 1973’de Cahiers’den ayrıldı ve
bu andan itibaren yaşamları oldukça farklı yörüngeler alacaktı. Aumont,
Eisenstein üzerine doktora tezi yazıp sonunda Fransız akademisinde seçkin bir
konum sahibi olarak yön değiştirdi. Comolli film yapımcılığına odaklandı ve
yalnızca 1980’lerin sonlarında film teorisiyle ciddi bir bağlantıyla geri
dönecekti. [1]
Bu ayrı yollara rağmen her iki figür de uzun süreli sinema araştırmasına devam
etti ve “yeni medya” ile ilişkileri hacimli yazı dizisiyle sonuçlandı.
Aumont’un yazılarının
odağında, kısmen film ve sanatın daha yerleşik diğer biçimleri (bilhassa,
resim) arasındaki ilişkileri çizerek sinema estetik teorisini geliştirme
projesi vardı. [2]
Ekseriyetle proje kanonik auter’ların çalışmalarına odaklanmıştır. Ancak
bununla beraber zaman zaman Aumont, estetik söylemin nesnesi olarak daha az
uygun görünen görsel-işitsel sanat eserlerini ele aldı.
1984’de, misal, Japon
animasyon şovu Grendizer’in yakın analizini******** (close
analysis) sundu.[3]
Cumartesi sabahları
sadece eğlendirerek çocukları ekran başında tutma amacıyla yapılan ucuz
endüstriyel ürün olan bu diziler Aumont'un eleştirel enerjisi
yoğunlaştırdığı auteurist sinemadan neredeyse uzak tutamıyordu. Gösteri
hakkındaki eleştirilerinde bir dereceye kadar şakacı ironi olmasına rağmen
Aumont yine de görsel unsurları içindeki özellikle çerçeveleme ve düzenlemeye
gelindiğinde sinemayla ilgili mirası fark eder. Yüksek, alt ve Dutch (yüzde 20
eğimli) açılı çekimlerin kullanım sıklığı Welles'i ("sadece ne gördüğümüzü
değil aynı zamanda onu gördüğümüz tarzı da gösteren bir üslup")
anımsatır, "çekim değişimin olmadığı, veya sadece çok uzaktan
olduğu, klasik match-cuts********* kurallarını
takip ettiği, bir çekimden diğerine geçiş minimal anlatı imasının mantığına
göre etkilendiği" hızlı kurgu, Sovyet montaj geleneğini hatırlatır.[4]
Belirli “çekimler” -bu arada- taşist resme**********
benzeyecek kadar soyuttur ve Amount ayrıca gösterideki biçimsel Japon karakteri
(Japonité)*********** göz alıcı bulur. [5]
Fakat Grendizer’in benzersiz estetik niteliklerinin çoğu ve onun “yabancılığının” ana kaynağı, filmsel
ritm ve zamansallık artikülasyonundan gelir. Kesmelerin çok sık kullanılmasıyla
yaratılan düzensiz tempo, gösterinin alımlanmaktan ziyade
okunmasının zaman almasına yol açar: “Burada zamansal parıldamaya benzer bir
şeylerin üretimini görürüz […] onun gerçek zamana başvurusu gittikçe şüpheli
hale gelir” [6]
Bu onu, estetik olarak bütün sanatlara, müziğe yaklaştırır: “ Film […] bir film görüntüsü/mizansen zamanını
(profilmic time) yeniden üretmez; zamanı üretir.” [7]
Çok daha yakın
zamanlarda, Aumont iki kısa kitapçığı çağdaş sinemanın sorunlarına ve onun 21.
yüzyıldaki daha geniş imge üretimin kültürü ile ilişkilerine ayırdı. Bu
eserlerin ilkinde -Modern?- Aumont, savaş sonrası dönemde sinemaya özgü
modernliğin iki akımının varlığını tartışarak filmdeki modernizm sorusunu
inceledi. Welles çizgisi (şeklen deney yapma özgürlüğü nedeniyle övme) ve
Rossellini çizgisi (yapımcının kendini çevreleyen gerçekliğe hassasiyeti
nedeniyle vurgulama). [8]Geçtiğimiz
yıllarda -bu karşın- bu durum daha az net hale geldi: Daney’in yansıması,
Aumont 1980’lerin başındaki sinemaya özgü modernizmin sonunu saptadı. Fakat,
zaten 1968’deki öğrenci isyanları zamanında başlamış olan bir sürecin sonucudur
bu. [9]Aynı
zamanda, sinemanın estetik özgüllüğü
tehdit altında kaldı. Daney bu tehdidi televizyonun kültürel hakimiyeti olarak
tespit ederken Aumont sinema mirasının çağdaş sanat dünyasınca emiliminin
altını çizer –ya film tarihindeki kutsanmış (canonised) figürleri sergilemeye
adamak için film yapımcılarının galerilere artan eğilimi “müzeleşme
(museification)” vasıtasıyla ya da çağdaş görsel sanatçıların çalışmalarındaki
sinemaya özgü biçimlerin yeniden üretimi yoluyla. En sonunda, gel gör ki,
Aumont sinemanın geniş çağdaş sanat olgusuyla emildiğini kavramını/nosyonunu
kabul etmez; bunun yerine, “sonsuz çağdaşlık” kalitesine sahiplenme devam eder
ve “gerçekliğin etkileri ve yeniliğin etkileri”nin her ikisine sahip olan biçimleri
yaratmayı bırakmadı[10].
Diğer bir deyişle, “sinema değişmedi; aynı akşam bir Ford veya Hitchcock ve
John Woo veya Kiarostami görebiliriz. Tarzlar arasında seyahatten ziyade
zamanda seyahat duygusuna daha az sahip olacağım. [11]
Aynı konu hakkında
düşünüp durmalara, 2012’deki Sinemadan Geriye Ne Kaldı? (Que
reste-t-il du cinéma?) kitabında da devam edilecektir. Burada, Aumont üretimde
ve görsel işitsel eserlerin yayılımında dijital teknolojinin yükselişiyle
meydana gelmiş sözde “krizi” ele alır ve son yıllarda açıkça dile getirilen
sinemanın “ölümü” tezlerine tartışmalı akıllıca hazır cevap sunar. Bilhassa,
Aumont, Amerikalı akademisyen D.N. Rodowick’in dijital görüntülerin ortaya
çıkışının, sinemaya özgü dönemin kesin sonunu temsil ettiğini savunduğu Filmin
Sanal Yaşamı eseriyle ve Rus Hazine Sandığı (Russian Ark) gibi “dijital-yerli”
eserler kelimenin geleneksel anlamıyla film olarak düşünülmez artık.[12]
Aumont için, Sokurov’un eseri “ hâlâ hareketli görüntünün bir yapıtıdır ve film
olarak isimlendirdiğim şey budur. Velhasıl, bana göre, film izleyicilerin
şartlarına göre tanımlanıyor yaratımsal koşullara göre değil. [13] Buna
karşılık, yine de, hareketli görüntü kültürünün bütün biçimlerinin aynı geniş
sosyal pratiğe ait olduğunu iddia eden Gene Youngblood’dan Philippe Dubois’e
“genişletilmiş sinema (expanded cinema)” destekçilerini tanımadı. Sınırlarını
değiştirmiş olsa bile “medya ayrımının (segregation of milieux)”, kaybolmaktan
uzak” olduğunu ileri sürmektedir[14]. Aumont’un
sinemanın “sadece ve sadece sinema olarak kaldığını” söyleyerek (tartışmayı) bitirmesi
onun alenen pragmatik pozisyonudur.[15]
Bununla beraber son zamanlarda büyük başkalaşımlar olduğunu kabul eder,
bunlardan ikisine işaret eder: ilki, rolünü televizyon, internet ve galeri ile
paylaşan sinema “ hareketli görüntülerin tekeline sahip değildir artık”; ve
ikincisi, “kitlesel sinema” (Hollywood ve onun uluslararası benzerleri)
“Méliès’in yolu (Méliès path)” na geri döndü. CGI görüntülerinin ve dünyevi
göndergede (referent) herhangi bir temel bilgi olmaksızın göz alıcı özel
efektlerin kullanımının tercih edilmesiyle Bazinci gerçekçilik terk edildi.[16] Oysa
başka bir yerde Amount sinemanın canlılığına sürekli bir inanca dair
açıklamasında daha ihtiyatlıdır aynı zamanda daha belirgin olarak film teorisi
hakkında da. Son zamanlardaki metni Montaj’ın (Montage) bir yerinde “Bizimki
kuramsal çağ değil, sinemada diğer yerden daha çok değil.”[17]
Aynı biçimde Film yapımcıları kuramlarındaki (Les Théories des cinéastes)
çıkarımı özellikle kötümser görünür: “nihayetinde sinemanın bir sanat olduğuna kesinlikle emin” değilim diye
itirafta bulunur, fakat, seçtiği birkaç tane film-yapımcı kuramcısının 50 yaşın
altında olduğunu kaydederek, “belki teori, tıpkı sanat gibi, 20. yüzyıl için
bir konuydu”[18]ya
kafa yorar aynı zamanda. Sinemanın estetik kuramının temellerini geliştirmeye
içten bağlı bir yazar için özellikle iç karartıcı bir yargı gibi gözükür.
Çağdaş görsel kültür
üzerine daha sert militan bir bakış açısı için Comolli’nin eserlerine
dönebiliriz. Editörlüğü sırasında Cahiers’in çekirdek kuramsal projenin
esaslarını değerlendirmeye gelindiğinde çarpıcı bir şekilde o pişmanlık duymaz,
son zamanlardaki yazılarında büyük ölçüde savunduğu ilkelere devam eder. Fakat
1973’de Cahiers’den ayrılışından sonra film yapımcılarının pratik alanına
yönelmesi faaliyetlerinde büyük bir değişime yol açtı. La Cecilia’ın 1975’de
gösterime girmesinden beri 40’dan fazla film yaptı. Filmlerin büyük bir
çoğunluğu kamu televizyonu için yapılan belgesellerdi. [19] Bu
çalışmaların ilgi alanı; Comolli’nin 1987’den beri yaptığı belgesellerle
birlikte yazdığı kuramsal yazılarla alabildiğine zenginleşti. Öyleyse burada,
sinemada “kuramsal pratik” örneğine sahibiz,
tevazuyla olsa da Eisenstein, Vertov ve Epstein ile karşılaştırabiliriz.
Dahası, pek çok filmi medya ve politika arasındaki kesişimlerle doğrudan
bağlantılıdır. Bilhassa yedi bölümden oluşan Marsilya Marsilya’ya Karşı
(Marseille contre Marseille) (1989-2002) dizisi gibi. Libération’da gazeteci
olan Michel Samson’ın işbirliği ile dizide güney Fransız kentindeki seçim
politikalarını araştırdı. Ve Carpentras’da Rol Oynama (Jeux de rôles à
Carpentras) (1995) dizisinde; 1990’ların başında neo-Nazilerce Yahudi
mezarlarına yapılan saygısızlığa medyanın verdiği cevabı sorguladı.
Comolli’nin
eleştirel/kuramsal yazıları toplamda 1200 sayfadan fazla olan iki antolojide
toplandı, Görme ve Güç (Voir et pouvoir) (2003) ve Beden ve Çerçeve (Corps et cadre) (2010). Buna karşın bu dönemdeki
önemli eseri Sinema gösteriye karşı (Cinéma contre spectacle) (2009) adlı monografisidir. Kitap; “Teknik ve
İdeoloji 1971-1972” (Technique et
idéologie 1971–72)’den 6 bölümlük makalenin yeniden basımından ve aynı konuyu
21. yüzyılın başlarındaki bakış açısından yeniden ele alan bir metnin
birleşimden oluşur. Althusser’in ideoloji ve üstbelirlenim (over-determination)
kuramlarından ilham alarak “Teknik ve İdeoloji”
(Technique et idéologie) makalelerinin yol gösterici tezleri meşhurdur: sinemanın
icadı ve sonrasındaki evrim “ideolojik talebin karşılıklı güçlendirilmesiyle
(‘yaşamı olduğu gibi görmek’) ve ekonomik talep (onu kârın kaynağı yapmak)
tanımlanmıştır. [20]
2009’un perspektifinden yazma,
-Comolli hiçbir şekilde daha önceki tartışma çizgilerinden geri
çekilmez- bunun yerine “1971-1972’den altı makale, çalışmalarımı
şekillendirmekten vazgeçmez” demekte ısrar eder. [21]
Ancak 1970’lerin başlarındaki katı
Marksist-Leninist çerçevesine Rancière, Nancy, Deleuze, Stiegler and Adorno
gibi kuramcıları da dahil ederek araya giren 37 yıl içinde referans verdiği
alan esasında genişledi. Buna karşın Debord’un eseri, 2009 Comolli’si için çok
büyük öneme sahiptir. Ve onun yeni metninin odağındaki iddiası şu:
1967’den başlayarak Guy Debord tarafından önceden
görülen ve analiz edilen gösteri ve metanın kutsal ittifakı ancak şimdi fark
edildi. O dünyamıza hükmeder. Kutuptan
kutuba, tropikler çapında, şimdilerde sermaye kisvesi altında hakimiyeti için
nihai silahı buldu: görüntüler ve sesler birleşti.[22]
Comolli bile, çağdaş toplumda gösterinin hakimiyeti
ve ekonomik ve ideoloji arasındaki ilişkiye ait Marksist kavramın tersine
çevirmesi “Debord’un öngördüğü ve söylediği şeylerin çok ötesine geçti” [23]ğini
öne sürer.
Buna
rağmen, statükoya direnişin herhangi bir biçimini hükümsüzleştirecek gösterinin
totaliter bir her şeyi yapabilme gücü tezlerini reddeder ve “insanın insani
boyutundan bir şeyleri kurtarma” [24] için
mücadelenin uygulanabilirliğine inancını devam ettirir. Burada Comolli, Rancière’in “özgürleşmiş izleyici”
kavramına/nosyonuna atıf yapar. Fakat bunun yerine gösteri tarafından sunulan
biçimleri analiz edebilen ve eleştirebilen ve yeni, özgür bırakılmış görüntü
üretim tiplerinin ortaya çıkışını karşılama yeterliliğine sahip “eleştirel
izleyici” için savunur. [25] Önemli
olan bu alanda Cahiers’daki mirasının çizgisini doğrudan takip etti. Comolli,
böyle bir mücadelenin sadece içerik düzeyinde olamayacağında ısrar eder. Daha
doğrusu “şeylerin var olan düzeninin üstesinden gelmek ya da yenilgiye uğratmak
bilincimize ve hareketlerimize baskı yapmaya hizmet edenlerden farklı
biçimlerin icadını da gerektirir.” [26] demektedir.
Comolli
metnin geri kalanını film biçiminin ve kuramsal etkilerinin yaygın
tartışmalarına ayırır. Lakin direnişin özel biçimleri söz konusu olunca ikinci
bir tarihsel ironiyi sezer. Oysa Vertov’un hızlı ve Godardcı aynı planda
yapılan kesme/sıçramalı (jump-cut) montaj gibi parçalı teknikler (fragmentary
techniques) ilk olarak anlatı sinemasının (narrative cinema) boğucu düzeninden
özgürleşme film biçimi aracı olarak geliştirilmişse de aynı yöntemler “görsel
efektlerin kaleydoskopunda şiddetle heyecanlandırılan skopik************ dürtüye” zorlayan televizyonun “kısaltma
estetiği” tarafından şimdilerde genelleştirilmiştir.[27]
Daney’i takiben Comolli “kanallar arası gezinmenin (channel-hopping) [zapping]
farklı televizyon kanallarının yayınladığı ‘programlar’ arasında olmasıyla
kıyaslandığında programların kendileri içinde gezinme daha fazladır ve böylece görmenin
(vision) programlaması haline gelir.” [28]
Bundan dolayı “parçalama ilkesi (principle of fragmentation) savaşta taraf
değiştirmişti.” Ve bu “sinemanın bugünkü Vertov’un ütopyasının canlılığını
yeniden yaşama döndürme umudunun tamamen farklı biçimsel yollarla” olmasıdır.[29]
Gerçekten Comolli gösteriye direnişin uygun biçimlerini estetik yelpazenin
(spektrum) karşı ucunda bulur: çağdaş “yavaş sinemanın” tek plan çekim
(long-take) estetiğinde ve özellikle Abbas Kiarostami, Jia Zhangke and Pedro
Costa gibi film yapımcılarının açıkça yeni-Bazinci (neo-Bazinian) çalışmalarında.
Comolli’ye göre; bu “gösteri karşıtı (anti-spectacle) hâkim göz alıcı
yabancılaşmadan (alienation) bizi uzaklaştırabilecek (dis-alienation)”
sinemanın sanatın özerk biçimi olarak devamı için tek geçerli araçtır. [30]
Comolli
“sinemanın tekno-ideolojik tarihi; görme ve görülme arzusunun belirli
durumlarının, gerçeklik ve sanallık gereksinimin analizidir. Sinema zamanımızı
en önemlisi sinemanın zamanı olan zamanımızı keşfeder”[31]
diyerek Gösteriye karşı Sinema’yı bitirir. Onun yazılarını sadece Cahiers du
cinéma’nın erken dönemindekiyle değil -“Teknik ve İdeoloji (Technique and
Ideology)”, “Başbaşa (À armes egales)” ve “ Salador Üzerine (Sur Salador)” gibi
metinlerle yeni kitle iletişim araçları olgusunun deneysel eleştirisini
yaptığında- aynı zamanda Serge Daney’in 1980’lerdeki ve 1990’ların başlarındaki
geç dönem çalışmaları ile Jacques Aumont’un 1980’lerden günümüze kadar
çalışmalarını da birleştiren bu duygudur belki de. Üç figür de; 1980’lerin
başından itibaren daha önceki sosyal hakimiyet konumundan ve “yeni medya (new
media)”, “görsel (the visual)” veya “gösteri (spectacle)” olarak
isimlendirebileceğimiz önceleri oynadığı daha şekilsiz (amorphous)
görsel-işitsel varlık rolünün yerine geçerek sinemayı etkin olarak
ötekileştiren görsel kültürün tamamen dönüşümüne tanıklık etti. Hal böyleyken her
üçü; bu geniş kapsamlı dönüşüme dair berrak analizler sunarlarken hiçbiri
nihilistik ümitsizlik türlerine veya kendi neslinin öteki pek çok figürlerinin
entelektüel yörüngelerini işaretleyen işbirlikçi zafer gösterilerine yenik
düşmedi. Nihayetinde her üçü de hâlâ eleştirel analizinin faydasına sıkı sıkıya
tutundu ve bu Comolli’inin iddia ettiği gibi, günümüzde ihtiyaç olan çağdaş
kapitalizmin görsel-işitsel biçimlerine karşı geniş ve kapsamlı kültürel
direnişin yolunda ilk adım olabilir.
* (Ç.N.) Cahiers du cinéma (Sinema Defteri), Fransa’daki Yeni Dalga akımı temsilcilerini
bir araya getiren sinema dergisi
** (Ç.N.) White tornado, Ajax markasının temizlik ürünü
*** (Ç.N.) K2R, Henkel markasının temizlik ürünü
**** (Ç.N.) Genre sineması, bilim kurgu, korku, gerilim vb.
filmleri
***** (Ç.N.) Melville, Fransız giyim markası
****** (Ç.N.) Cinema du look, Luc Besson gibi Fransız
yönetmenlerinin temsilcisi olduğu görüntü, renk gibi görsel tarzı ve
gençliği vurgulayan sinema akımı
******* (Ç.N.) Manicilik, M.S. 3.yüzyılda İran’da iyilik ve
kötülüğün zıtlığı (düalist) üzerine kurulu din
******** (Ç.N.) Yakın analiz (close analysis), filme yarı
fenemonolojik nesne olarak bakarak, çekimlere ve bölümlere ayırıp fenemonolojik
rasyonellik getiren, anlamını keşfetmek için ilk adım olarak filmi betimlemeyi
temel alan bir analiz türü
********* (Ç.N.) Match-cut, Farklı iki sahnenin, birbirine benzeyen
nesneler üzerinden eşleştirildiği kurgu
********* (Ç.N.) Taşist resim, 1950’lerde Fransa’da
rastlantıya dayalı renk lekeleri, damlalarla yapılan resim sanatı
*********** (Ç.N.) Japonite, Japon sanatında belirli
karakter
************ (Ç.N.) Skopik; görme, bakma
* Köşe yazısı, Sense of Cinema dergisinin Eylül 2016
tarihli 80. sayısının çevrim içi yayınından alınarak çevrildi.
Özgün metni okumak için:
[1] Buradaki istisna 1970’lerin
sonlarında Cahiers için kaleme alınmış bir avuç derinlemesine makaleydi ancak
Comolli’nin derginin editör takımına girdiğininin işareti olmadı.
[2] Bkz. Bilhassa, Jacgues Aumont, Sonsuz
göz: sinema ve resim (Séguier: Paris, 1989), Filmler ne hakkında (Séguier:
Paris, 1996) ve Estetikten günümüze (De Boek & Larcier: Brüksel, 1998).
Mavi Saçlı Adam (De Boek & Larcier: Brüksel, 1998). belgeselinde yapılan
röportajda tutumu apaçık ifade edildi. Röportajda film çalışmalarının şimdiki
temel ilgi noktasının “Aeteur olarak değil sanatçı olarak film yapımcısının
problemi” olduğunu belirtti.
[3] Japon şirketi Toei tarafından
1975-77 yılları arasında üretilen ve Fransa’da Goldorak olarak bilinen
Grendizer; robotik uzay gemisi özelliğine sahipti ve Voltron ve Transformers
gibi 1980’lerin gösterilerinin habercisiydi. Aumont’un makalesi ilk Francesco
Casetti (ed.), L’immagine al plurale (Marsilio: Venice, 1984), s. 233-47’de
“Un’ estetica industriale (a proposito di Goldrake)” olarak İtalyanca
yayımlandı. Orijinal Fransızca versiyonu Filmler ne hakkında, Séguier: Paris,
1996), s. 174-95’te yeniden basıldı.
[4] Aumont, Filmler ne hakkında, s.
180. Aumont daha sonraki makalesinde “Migrations”, Cinémathèque 7 (Bahar
1995), ss. 35–47.
[5] Aumont tarafından verilen bu
Japon karakterlerden (Japonité) iki örnekte; sıklıkla Japon imparatorluk
ordusuna yapılan görsel imalar ve Doğu Asya kaligrafi geleneği ile biraz daha
soyut benzerlikler bulunmaktadır.
[6] Aumont, Film ne hakkında, s. 195
[8] Bu iki çizgi –elbette-
1950’lerde Cahiers’daki hakim eğilimi temsil eder, özellikle Andre Bazin ve
Jacques Rivette’in yazılarında. Dergi herkesçe bilinen bir biçimde avant-garde
ve deneysel sinemayı ihmal etti ve New York yer altı film yapımcılarının çoğuna
etkin olarak muhalifti- Amount için bir mütevazı bir özeleştiri yayımladı bu
önyargı ile ilgili. Bkz Jacques Aumont, Moderne? Sinema nasıl sanatın en
tekili haline geldi (Paris : (Paris: Cahiers du cinéma, 2007), s. 69-70
[9] Sinemaya özgü modernizmin kendi
tarihsel son noktasına 1980’lerin başlarında ulaşması, Chairs’de yazan
kişilerce neredeyse hemen tanındı. 1983 Cannes film festivali hakkındaki
raporunda Alain Bergala bu olguya saptadı. Bkz. Alain Bergala, “Doğru, yanlış,
kurmaca” Cahiers du cinéma 351 (Eylül 1983), s.5-9.
[10] Amount, Modern?, s. 101.
[13] Jacques Aumont,
Sinemadan geriye ne kaldı? (Paris: Vrin, 2012), s. 18
[14] A.g.e., s.21
[15] A.g.e., s. 116
[16] 20. yüzyılın sonlarından
itibaren Aumont’un estetik bakış açısından gerçekten önemli bulduğu bir teknik
yenilik varsa, işin tuhafı, ne dijital görüntü ne de minyatürün, mobil
ekranların artışıdır, aksine durağan ve hareketli görüntünün melez bir
kaynaşımı olan “yeni bir doğa görüntüsü”
üreten video oynatıcılardaki “duraklatma (pause)” düğmesidir.
[17] Jacques Aumont, Montaj,
2. baskı (Montreal: Caboose, 2014), s. 46
[19] Comolli çalışmaları için en
uygun alanın kamu televizyonu olduğunu düşündü. Çünkü bu yolla “pazarın
kültürel bölümleri içinde henüz katı biçimde sınıflandırılmamış izleyicilere
ulaşa”bilirdi. Jean-Louis Comolli, Gösteriye Karşı Sinema: Teknik ve İdeoloji,
çev. Daniel Fairfax (Amsterdam: Amsterdam Üniversitesi Yayınları, 2015), s.
105.
[22] A.g.e., s.49. Comolli’nin bakış
açısına göre; yazıldığı tarihte henüz başlayan küresel ekonomik krizler bile şu
gerçeği önemli ölçüde değiştirmek hiçbir şey yapmadı. “Gösteri devam etmeli!
(The show must go on!)” Aynı ekran
gösterileri, döngüde, aynı görsel-işitsel standartlar, görme ve işitme ihtiyacı
için aynı metalaşmış payandalar, aynı biçimler ve aynı formüller.” A.g.e.
[23] A.g.e., s. 50.
[24] A.g.e., s. 51.
[25] A.g.e., s.52. Ayrıca bkz.
Jacques Rancière, Özgürleşmiş Seyirci (Le Spectateur emancipé) (Paris: La
Fabrique, 2009).
[26] A.g.e., s.51.
[28] A.g.e., s.131.
Yorumlar
Yorum Gönder