Ağların Öfkesi : Sosyal Medya ve Çağdaş Otoriter Popülizm - Derek Hrynyshyn
Derek
Hrynyshyn
York Üniversitesi İletişim Çalışmaları Fakültesinde
Profesör
Son
birkaç yıla kadar çevrim içi sosyal ağ kapasitesinin politik sonuçlarının pek
çok kuramsallaştırılmasında, yeni iletişim araçları medyasının sanayileşmiş
ülkelerde demokratik olmayan eğilimlere karşı ilerici güçleri yeniden
güçlendireceği öngörüsü vardı. Buna karşın, Donald Trump’ın seçilmesi, öteki
kapitalist demokrasilerdeki benzer politik hareketlerin seçim başarıları ve birçok
çevrim içi uzamda ‘alt-sağ (alt-right)’ın
ön plana çıkışı; sosyal medya ve politikalar hakkındaki genel görüşün (common
wisdom) çoğunun tekrar incelenmesini
gerektiren bir gelişmeyi inşa etmektedir. Bu makale önceki iyimser teorilerin
sosyal medya dünyasında gerici/aşırı sağcı fikirlerin politik olarak bu kadar
başarılı olma nedenlerini niçin açıklayamadığını araştırmaktadır.
Anahtar
Kelimeler : sosyal medya, alt-sağ (alt-right), otoriter popülizm, Trump
Popüler kültürün ve
kamusal konuşmaların internetin politik hayattaki rolüne dair tasavvurlarında
son yıllarda çarpıcı bir değişim görülmektedir. Yakın bir zaman önce çoğu
tartışma; internetin bireyleri güçlendirdiği ve ilerici aktivistlerin
iktidara/güce hakikati söyleme olanağını artırdığı, dünyayı daha açık,
katılımcı, demokratik, enformasyon verilmiş, adil ve eşitlikçi hale getirdiği
gibi örtük varsayımlara devam etti. Bugün ise tam tersine, internet sıklıkla
gizliliği ihlal eden enformasyonel oligarşilerin egemen olduğu, sahte
haberlerin yayıldığı, nefret dolu ve aşırı fikirlerin barınması için güvenli
liman sunan bir uzam olarak tartışılmaktadır (Askonas 2019). Tartışma,
çevrimiçi yeni özgürlüklerden en iyi nasıl faydalanabiliriz sorusundan
çevrimiçi yeni özgürlüklerin demokrasiye zarar vermesini nasıl engelleyebiliriz
sorusuna dönüştü (Haggart ve Tusikov 2019).
Öyleyse, bu nispeten
ani değişimin bir açıklaması son zamanlara kadar internet politikalarını
anlamanın baskın yoluna ciddi bir meydan okumayı gerektirir. Burada sunulan
argümanın, internet hakkındaki erken dönem düşüncelerin tam olarak nerede yanlış
yaptığını açıklamaya bir başlangıç olması amaçlanmıştır. 2016’da Donald
Trump’ın Birleşik Devletler Başkanı seçilmesinden ve son on yıldır diğer
ülkelerdeki benzer gelişmelerden sonra ortaya çıkan otoriter söylemin yükselişi
tartışılacaktır. Onların daha demokratik yönelimli rakiplerindense geçmişin
iyimserliğine dikkatli bir bakış atılarak bu tür politik oluşumun yeni medyanın
sunduğu potansiyellerden yararlanabilmesini açıklama girişiminde yok sayılan
zayıflıkların bazılarının aydınlatılabileceği ümit edilmektedir.
Aşağıdaki argüman literatürün
yakın metinsel analizinden ziyade burada “siber ütopyacılık (cyberutopianism)’
olarak anılan yaklaşımın arka planındaki varsayımların kuramsal eleştirisi
yoluyla ilerler. Varsayımlar sıklıkla açıklığa kavuşturulmadığı için bu gereklidir.
Fakat ayrıntılı argüman yoluyla kurulmasındansa doğal karşılanması ve sadece
özet bir biçimde ifade edilmesi daha muhtemeldir. Buna karşın içindeki bazı
kilit metinler ve ifadeler yardımcı olacak şekilde belirlenebilir. Argüman
ayrıca otoriter popülist politik
aktörlerin ifadelerinin yakın okumasını gerektirmez. Çünkü bu çalışmalar birkaç
araştırmacı tarafından yapılmıştır. Tartışılan söylemin içeriğine dair daha
fazla bilgi edinmek isteyenler onların eserlerine başvurabilir (Nagle 2017; Ott
2017; Lyons 2017; Topinka 2018; Kreis 2017). Her hâlükârda, söylem; sıklıkla
özenle tasarlanmış ve tutarlı veya politik konumu temsil edici beyanlar olarak
değil daha ziyade aynı şeyi provoke etme girişimleri veya duygusal tepkiler olarak
tasarlanan sosyal medya hesaplarına çoğunlukla katkıda bulunmak biçiminde var
olur. Bu bakımdan belirli ideolojik ifadeleri yeniden üretmek, yaklaşımın
bütünlüğünü tartışmaktan ve ayrıntıları diğer tartışmalara bırakmaktan daha az
değerlidir.
Siber ütopyacılık (Cyber-utopianism)
Yıllardır internetin
özü itibarıyla özgürleştirdiği, bireyleri merkezileşmiş teknolojilere yaslanan
sosyal sistemlerin kısıtlamalarından kurtardığı fikri kabul edile geldi. Erken
dönemlerinden beri internetin politik etkileri hakkındaki pek çok popüler ve akademik
metine bu yaklaşım yön verdi. Çoğu insanın iletişimin yeni araçlarına aşina
olmasından önce; öngörüde bulunan ateşli taraftarları onun devrimsel
potansiyelini ilan ediyorlardı ve hükümetler adına bırakınız yapsınlarcı
(laissez-faire) yaklaşım için ricada bulunuyorlardı (Barlow 1996; Dyson 1994).
Bu ifadeler açıkça devletin baskısının olmadığı neoliberal hatta liberteryen
(özgürlükçü) özgürlük anlayışı tarafından söyleniyordu.
İnterneti genellikle,
Endüstri Çağının yukarıdan-aşağıya, hiyerarşik sosyal sistemlerinden (özellikle
hükümet olarak gördükleri) enformasyon toplumunu karakterize eden yeni,
merkezsiz (decentralized), aşağıdan yukarıya örgütlere dönüşümde kilit
teknoloji olarak gördüler. Erken dönem siber ütopistler için, internetin
etkileri bireylerin hoşuna gidebilecek özgürlük seviyesini artırdı.
Erken dönem metinlerin
libertenyen (özgürlükçü) sonuçlarını paylaşmayan bu dönüşümü kuramsallaştırma
girişimleri daha ilerici ve sofistike hale geldi. Örneğin, Benkler hem politik
örgütlerin baskıcı biçimlerinin hem de piyasa odaklı ekonomik etkinliklerinin
insanlığın potansiyelinin gelişmesi için gerekli koşulları sunmayı
sağlayamadığını kabul etti (Benkler 2006). Fakat daha işbirlikçi ve farklı
davranış biçimlerini kolaylaştıran interneti hâlâ her ikisinden kaçmak için bir
araç olarak görmeye devam etti.
Ona göre:
“Ağ tabanlı enformasyon
ekonomisinin ortaya çıkışı, politik tasavvurdaki olurluğun (feasible) ufkunu
genişletmeyi vaat etmektedir. … Yine de, endüstriyel kültürel üretim ve
enformasyon modelinin görünüşteki gerekliliğince temsil edilen kapsayıcı
sınırlılık, önemli ölçüde liberal taahhütlerin peşinde etkili bir sınırlılık
olarak değişmiştir.” (8)
Howard Dean’in
2004’deki başarısız başkanlık yarışında kampanya yöneticisi olan Joe Trippi gibi
Birleşik Devletlerin sol kanadındaki diğerleri de, teknolojinin doğası gereği
demokratik potansiyelinden kaynaklanan benzer bir gelişme gördü.
Yıllardan beri
interneti iş yaşamında ve kültürde bir devrim olarak gördük. Ancak temelde
gördüğümüz şey sivil hayatlarımızdan doğan ve doğal olarak [duyduğumuz müzik,
satın aldığımız kıyafetler] .. destek verdiklerimize/destek verdiğimiz
sebeplere yayılan politik bir fenomen, demokratik bir harekettir.” (Trippi
2005, s. 203).
Obama yönetimiyle bağı
olan Armstrong ve Moutitsas da, interneti öncelikle vatandaşların büyük
şirketlerin gücüne meydan okumalarını ve seçim politikalarına daha etkin
biçimde katılmalarını sağlayan bir yol olarak değerlendirdi. Daha önce bu
olanaklara sahip olmadan bir şeyler yapmaya çalışıyorlardı.
“[E]ğer enformasyon bir
güç ise bu yeni teknoloji de –ilk defa enformasyonu yatay olarak dağıtan-
gerçekten gücü dağıtır. Bu güç; yukarıdan aşağıya işleyen, enformasyonu tepede
toplayan, hayatımızı nasıl yaşayacağımızı söyleyen kurumlardan herkese
demokratik biçimde dağıtılan ve herkes tarafından paylaşılan gücün yeni
paradigmasına geçişi tarif eder.”
(Armstrong ve Moulitsas 2006, s. 4).
Bununla birlikte, siber
ütopyacılığın (cyber-utopianism) en son ortaya çıkışı, Orta Doğu’da Arap Baharı
olarak bilinen devlet gücüne karşı 2011-12 protesto dalgaları ve Wall Street’te
başlayan endüstrileşmiş dünyayı protesto eden ‘İşgal Et (Occupy)
hareketlerinden sonradır. Konuyla ilgili olarak Clay Shirky’in Malcolm
Gladwell’e popüler basındaki yanıtı (Gladwell 2010; Shirky 2011) en çok
bilinenidir fakat akademik tartışma da oldukça kapsamlıdır (Örneğin bkz. Brym
vd. 2014; Bennett ve Segerberg 2013; Casero-Ripollés, Feenstra, Tormey 2016; González-Bailón ve Wang 2016;
Hermida 2014; Jensen ve Bang 2013; Jung 2016; Karolak 2017; Kavada 2015; Kidd
and McIntosh 2016; Micó ve Casero-Ripollés 2014; Milan 2015; Suh, Vasi ve Chang
2017; Theocharis vd. 2015). Bu gibi yazarlar için bu hareketlerde bu araçların
kullanımı, demokratikleşme faili olarak potansiyeli olduğunu gösterir ve aynı
teknolojilerin diğer amaçlar için kullanım potansiyeli hesaba katılmaz.
Facebook ve Twitter
gibi sosyal medya hizmetlerinin son derece popüler olması ile bu olayların
gerçekleşmesinin aynı zamanlarda olması iki gelişme arasında bir nedensel
ilişki olduğuna dair pek çok tanımlamaya yol açtı. Protestolarda sosyal medya
kullanılarak yazılan yazıların hacmi bu tip teknolojilerin nasıl merkezi
olduğunu gösteren bir işaret durumundadır. Ve abartılmış bir bulgu olmasına
karşın açıkçası teknolojiler bazı rollere sahipti (Morozov 2010). Fakat
ilişkilere yönelik dikkatin yoğunluğu, bunun yeni teknolojinin temel politik
çıkarımı olduğu varsayımının gücünü gösterir.
Enformasyon Çağı’nın en
meşhur kuramcısı Manuel Castells de 2012’deki İsyan*
ve Umut Ağları (Networks of Hope and Outrage*)
araştırmasıyla bu tip analizlere katıldı. Castells, enformasyon toplumunun post
endüstriyel yapılarına uygun sosyal hareketlerin yeni biçimlerde örgütlenme
kabiliyetlerini açıklamak için çok gelişmiş muhakeme sunar. Fakat vardığı
sonuçlar erken dönem tartışmaların ütopik anlatıları ile uyumsuz değildir.
Castells’in analizi buna karşın İletişimin Gücü (Communication Power) ve erken
dönem üçlemesi Enformasyon Çağı’nda (Information
Age) daha kapsamlıdır.
Bu eserlerde,
Castells’in; Dyson’ın hiyerarşik örgütlerce karakterize endüstri toplumundan daha
akışkan, merkezsiz örgütlenme biçimine işaret eden enformasyon toplumuna
geçişin bir parçası olarak değerlendirdiği internet düşüncesini paylaştığı
açıktır (Castells 2000, c.1). Ayrıca ağlar sayesinde kullanılan gücün çeşitli
türlerini çok yardımcı olabilecek biçimlerde tanımlar ve analiz eder (Castells
2009, s. 42). Buraya kadar bahsedilen iyimser düşünürlerin tersine Castells’in
gücün bu biçimlerinin pazar ekonomisindeki sermayece kullanılan ekonomik güç
ile doğrudan bağlantısı olduğunu gördüğü de aşikardır. Ancak bu fikirleri
uygulanması, kapitalizm ile kitle iletişim araçları (mass media) arasındaki
ilişkinin tartışmasıyla sınırlıdır. İnternet temelli iletişim araçlarına
uygulayarak genişletme fırsatına sahipken bunu ihmal eder ve sosyal
hareketlerin demokrasi yanlılarınca kullanımını tartışır sadece. Örneğin şunu
iddia eder:
“[ ] kitle iletişim
araçları mesajlarının üretimini yaparak ve yatay iletişim ağlarının otonom
ağlarını geliştirerek Enformasyon Çağı vatandaşları kendi acılarının,
korkularının, rüyalarının ve ümitlerinin materyalleriyle birlikte kendi
yaşamları için yeni programlar icat edebilir hale geldi (Castells 2015, s. 9)”
Castells için umut ve
isyanın var olduğu ve teknolojilerin oynadığı rolün duyguların harekete
geçirilmesine olanak sağlayan edilgen bir rol olduğu gibi görünür.
Siber ütopik olarak
tanımlanan tartışmaların hepsinde müşterek olan şey; bireylerin iletişimin bu
yeni araçları tarafından güçlendirildiği görülürken özgürleştirildikleri
güçlerin gerçek doğası yakından incelenmemesidir. Bunun sonucu olarak da, son
olaylar bağlamında iyi incelenebilecek ilişkilerin analizi de sınırlı ve tek
yönlüdür.
İç mantığındaki
yanlışlar ne olursa olsun, son dönemlerdeki politik gelişmelerin sonucu olarak
şimdilerde bu tarz bir düşünme çok daha az makul görünüyor. Halen internetin
potansiyellerine dair müşterek tasavvurlar daha az ütopik hale geliyor ve
geçmişteki yanlışların nerede olduğuna dair bir anlayış gerekiyor. Pek çok
yazar zaten farklı yaklaşım benimsiyordu ve internetin radikal biçimde daha
demokratik sosyal örgütlere hâlâ niçin yol açmadığını anlamak için politik
ekonomi ve diğer eleştirel perspektifleri çiziyorlardı. Tucker vd.nin; gündelik
yaşantıda görülen aşırı sağın gücü ile yeni kuramın ütopyacılığı arasındaki
zıtlığı gösteren analizleri bu faydalı analizlerden biridir (Tucker vd. 2017).
Tartışmaları faydalı bir başlangıçtır. Ancak ilerici karşı güçlerden daha
ziyade gerici güçlerinin son dönemlerde daha başarılı olmasının nedenleriyle
ilgilenmezler. Güncel tartışma, son gelişmeleri açıklamaya yardımcı olmayı
amaçlamaktadır. Fakat ilk olarak bu politik gelişmeler bazı açıklamaları
gerektirmektedir.
Çağdaş Otoriter Popülizm
Büyük endüstri
ekonomilerinin hem içindeki hem de dışındaki seçim politikalarında kendi
gösteren yeni bir tür politik eğilimin ortaya çıktığı 2016 yılı politikada pek
çok yönden dönüm noktası olan yıldı. Yeni politika hem pek çok kişi tarafından
politik kuruluşlara karşı yabancılaşma ve onlara karşı güçsüz hissetme
duygularına seslenme bakımından popülist hem de liberal özgürlüklerin
işleyişini sınırlandırmak istemesi ve sosyal problemlerin kaynağı olarak
gördüklerine karşı artan ayrımcılık biçimlerini kurması bakımından otoriterdir.[1]
Birleşik Devletlerde Donald Trump’un seçilmesi ve kendilerini ‘alt-sağ (alt-right) olarak niteleyen
aşırı sağ uçtaki oluşumların yükselişi, Birleşik Krallığın Avrupa Birliğine katılımının
devamının göçmen karşıtı milliyetçi duygular nedeniyle reddedilmesiyle
sonuçlanan referandum, birçok otoriter politikacıların Rusya’da Vladimir Putin,
Türkiye’de Recep Erdoğan, Brezilya’da Jair Bolsonaro ve Macaristan’da
Viktor Orban’ın gücünün artışı (Fuchs 2018a) gibi bazı ülkelerdeki gelişmeler de
Otoriter Popülizmin yükselişi görülebilir. Birleşik Devletlerdeki vak’a
muhtemelen en öğreticisidir, analizin daha geniş perspektifte yapılacağı ümit
edilmektedir.
Birleşik Devletlerde
Trump’ın zaferi, sadece federal politikalardaki 35 yıllık neoliberal
hakimiyetten sonra politik yelpazenin sağa doğru daha fazla kayması anlamına
gelmez ayrıca yaygın biçimde politik hayatın temeli olarak kabul edilen
biçimsel eşitliğin (formal equality) –fakat açıkça evrensel olmayan- sosyal
değerlerinin reddini içeren daha büyük bir değişiklik anlamına gelir. Otoriter
popülizm var olan eşitsizlikleri daha saldırgan biçimde savunur ve savaş
sonrası dönemin neoliberal statükosundan ziyade bir yüzyıl önceki geleneksel
muhafazakar değerlerle benzerlik gösterir. Lakin aynı zamanda söylemlerinde; kamusal
tartışma normlarına ve farklı fikirlere saygıdan vazgeçerler.
Kamusal tartışma
normlarına olan bu saygısızlık, geçen birkaç yılda Birleşik Devletlerdeki
otoriter politikaların belirli altkümesinin politik ifadeleriyle çok yakın
ilişkilidir. ‘Altright’ adlandırması tutarlı bir hareket olarak değil
beyazların üstünlüğü ile kadın düşmanı cinsiyet politikaların aşırı uç
biçimlerini içeren bir söylem olarak en iyi şekilde tarif edilir ve öncelikle
çevrim içi ortamlarda kendini gösterir. Trump’ın kampanya ve Başkanlığı
sırasındaki retoriği alt-right’ın pek çok temasında –daha az aşırı uç
biçimlerde olmasına rağmen- yankı buldu ve alt-right’ın pek çok kilit figürü
Trump’a ve politikalarına desteklerini ifade etti. Fakat bu kavram otoriter
popülizmin hedefleriyle özdeşleşen herkesin kendini alt-sağ’a ait olarak
tanımlamaması nedeniyle belirsiz bir kavramdır. Bu söylem başka yerlerde
tartışılmış ve belgelenmiştir (Nagle 2017; Neiwert 2017). Bu yüzden bu argüman
hem bu söylemin bir parçası olarak daha geniş temalara hem de otoriter popülizm
tarafından ana hatları belirtilen daha geniş anlatılara odaklanacaktır.
Bununla birlikte
Alt-right hakkında yazılanların çoğu betimleyicidir (Hawley 2017; Wendling
2018; Benkler vd. 2017; Marwick ve Lewis 2017). Yazılanlar genellikle sosyal
medyanın değerine dikkat ederken internetin bu kullanımının teknoloji
hakkındaki hâkim varsayımlar dizisinden kaynaklanabilen beklentilere aykırı
olduğu gerçeğini inceleme girişiminde bulunmaz.
Buna karşın önceden bu
keşfedilebilir otoriter popülizmi inşa eden fikirlerin maddi/tözsel içeriğinin
(substantive) tanımlanması gerekmektedir. Bunlar farklı yerlerde tartışıldı
(Lyons 2017; Nagle 2017; Fuchs 2018b). Ancak onların kilit özelliklerinin bazıları,
çeşitli ülkelerde destek kazanmış politik hareketler tarafından paylaşılan
dünya görüşünün ögeleri tanımlanarak kolaylıkla özetlenebilir:
·
Etnik
milliyetçilik, ırksallaştırılmış ulus ve ulus
üyeliği anlayışını içerir. Ve sıklıkla göçmenlere karşı aşırı derece
muhalif ifadelerde kendini gösterir.
·
Partiyarkal/ataerkil
(patriarchal) toplumsal cinsiyet ilişkileri, son on
yılda feminizmin çoğu kazanımlarına muhalefet edilmesidir.
· Yurtsever
militarizm, küresel emperyalist politika
anlayışıyla ilişkilidir.
·
Güçlü
bireysel liderlere bağlılık, tipik olarak
yönetim ofisinde devlet gücünün yoğunlaşması yoluyla tezahür eder ve sıklıkla
kişilik kültüne (cult of personality) benzer.
·
Entelektüelizm karşıtlığı, karışık problemlere basit çözümler
sunulur ve gerçekçi bulgulara veya gerekçeli tartışmalara çok az ilgi
gösterilir.
·
Farklılığa
hoşgörüsüzlük, cinsel azınlıklar, transgender
topluluklar, geleneksel olmayan dinler ve öteki gruplar gibi kurulu düzenin
parçası olmayanların hak taleplerine dışlayıcı yanıtların verilerek önemsiz
veya uygunsuz olarak reddedilmektedir.
·
Herhangi bir örgütlü muhalefete ‘Kanun ve düzen’ yanıtı
verilmekte, açık güç hiyerarşisinin ilk ve basit zamanlarına özlem ifade
edilmekte ve sosyal problemleri çözerken kuvvet kullanılmaktadır.
·
Ekonomik
milliyetçilik, muhafazakar düşüncenin öteki öğeleriyle
sıklıkla ters düşer fakat otoriter popülizmin merkez ideolojisinin bir parçası
olarak etnik milliyetçilikle bağlantılıdır.
Bu çok çeşitli ögeleri
en basit anlamda birbirine bağlayan şey söylemin -kelimenin tam anlamıyla-
gerici olmasıdır. Norris’e göre bu “Uzun süreli ve devam eden sosyal
değişikliğe karşı Batı toplumlarındaki bir kültürel ters tepkidir” (Norris
2016). Liberal demokratik düzen içinde talep edilen değişiklikler tarafından
tehdit edildiğini hisseden belirli insan kitlesinin ayrıcalığını korumak için
harekete geçirilmesidir. Özne genellikle ulusun beyaz, erkek, yasalara
saygılı bireysel üyesidir. [2] Aynı
ayrıcalıkların onlar için de genişletilmesi gerekmeyen ve sadece hakim grubun
bazı hakları pahasına hakları genişletilebilecek olan diğerleri (other) tehdit
olarak görülür. Politikalarında sıklıkla ırk ve göçmen politikalarının önemli
rol oynadığı göz önünde tutulduğunda bir çok yazar alt-right ve otoriter
popülizmi beyaz üstünlükçülüğü (Örneğin bkz. Main 2018) düşüncesi ile aynı
kefeye koymaktadır. Ancak diğer ögeler de bu politikaların önemli bir
parçasıdır.
Diğerlerinin de ifade
ettiği üzere, bu otoriter popülizmin yeşermesinin nedenini çağdaş ekonomilerin
devam eden krizlerine ideolojik bir yanıt olarak görmede aramak gereklidir
(Muller 2016; Norris 2016; Fuchs 2018a). Özellikle 2008’deki finansal çöküş ve
akabindeki istihdamsız büyümeden (jobless recovery) bu yana Birleşik Devletler
ve Avrupa nüfusunun çoğunun yaşamış olduğu deneyimi biçimlendiren maddi
koşullar yakın zamanlara kadar ifade edilebilir düşünce meşruluğunun sınırları
dışında olduğu düşünülen gerici fikirlerin yetişmesi için verimli zemin oldu.
Cinsiyet, ırk, yurttaşlık ile ilgili öteki sosyal faktörleri ile sosyal
farklılığın birkaç eksenine dair değildir veya bu kültürel oluşumların kaynağı
ile bağlantı değildir demek anlamına gelmez. Lakin ekonomik koşulların, bu tür
fikirlerin daha üretken tonda kendini ortaya çıkarmasına ve yayılmasına ortam
hazırladığını öne sürer (Inglehart and Norris 2016).
Özetle çağdaş otoriter
popülizm ideolojisi, yararlandıkları ayrıcalıklı konumlarını kaybetme riskiyle
karşı karşıya olduğunu düşünen ulusun belirli öznelerinde görülen inançlar ve
varsayımlar dizisidir. Bu özneler, ekonomik elitin ayrıcalıklarından yararlanmayan
ancak heteroseksüel, beyaz, erkek, vatandaş olmanın sunduğu ayrıcalıklara sahip
ve konumlarını kaybetme riskiyle karşılaşan endüstriyel işçi sınıfı ile küçük
işletmeler ve profesyonel yönetim sınıfı gibi öteki sınıfların üyeleridir.
Geçen yarım yüzyılda güç ve zenginliğinin dağıtımından yararlanan özneler
olarak kendilerini görenler şimdi ise sosyal düzendeki konumlarının güvende
olmadığını korkusunu yaşamakta bu nedenle de korkularını bu yolla ifade
etmektedir. Birleşik Devletlerdeki 2016 seçim sonuçları bunun destekleyici
kanıtı durumundadır. Örneğin; Trump’a oy veren seçmenlerin genel olarak eğitim
seviyelerinin düşük fakat diğerleriyle benzer gelir seviyesine sahip olduğu
görülmektedir (CNN 2016).
Otoriter popülizm ile
neoliberal ideoloji arasındaki farklılığın; pazar ekonomisi içindeki liberal
nosyonun biçimsel eşitlik fırsatına en azından riayet etme olduğunu belirtmek
gerekir. Otoriter popülizm eşitlikle ilgilenmez. Neoliberalizm pazar
özgürlüklerini vurgularken ve sosyal gruplar arasında yüksek düzeyde eşitlik
yaratmak amacıyla pazara müdahale eden pozitif ayrımcı politikalar gibi
tedbirlere genellikle karşı iken otoriter popülizmin yaptığı gibi herhangi bir
cinsiyet, ırk, etnik ve dini grubun diğeri üzerinde ayrıcalık kurmasını
gözetmez.
Çağdaş otoriter popülizmin
genel anlatısı, bir toplumda bazı bireylerin sahip oldukları şeyleri elde etmek
için çok çalıştıkları ancak şimdilerde ise sosyal sistemdeki egemen figürler
olarak konumlarını kaybetmeyi deneyimledikleri ve geçmişteki güç
mücadelelerinde güç ve olanaklar kazanmayı başaran daha az ayrıcalıklı
diğerlerinin güç ve fırsatlarına saldırarak bu problemi düzeltmeyi arzu edenler
olduğudur.
Siber ütopyacılığın yetersizliğini açıklama
Güçlendirilmiş çevrimiçi otoriter popülizm bağlamında kullanımı güçleştiren teknolojilere demokratik
dengeleyici olarak yaklaşan iyimser bakışın üç sorunu bulunmaktadır. Öncelikle
kapitalist toplumlarda iletişim politikalarına dair bildiğimiz şeyleri yok
sayar; Daha fazla çevrimiçi tartışmayı destekleyen sosyal medya hizmetlerinin
önemli özelliklerini özellikle ihmal eder ve son olarak da, iletişimin yeni
araçlarının bireyselleştirme eğilimlerini ve kamusal alanı yeniden
biçimlendirme yolunu ele almadaki yetersizliğidir. Gelecek bölümde sırayla her
üç sorun ele alınmaktadır.
İletişimde kapitalizmin rolü
Siber ütopyacı düşünce
meraklı bir kör noktaya dayanır. Bir yandan; insanların tamamen enforme
edilmelerini veya kendilerini ifade etmelerini engelleyen internet öncesi
sosyal düzende bir şeyler olduğunu kabul ederler fakat diğer taraftan
sınırlılıkların doğasını yeterli düzeyde keşfetmekten uzaktırlar. Geleneksel
yazılı ve radyo-televizyon medyasının bir tür eşit bekçilerince (gatekeeper)
yönetildiğini kabul eden bir anlayıştır fakat nasıl işlediğine veya eşikleri
beklemedeki çıkarın ne olduğuna dair yaptığı açıklamaları ise çok azdır. En
yaygın olarak bu tür kurumların uygulamada ne tür güce sahip oldukları hakkında
tartışma olmadan endüstri çağının merkezileşmiş hiyerarşileri olarak umursanmadı.
Böylece bu düşünce, medyayı özellikle mülkiyetten elde edilen kapitalist güç
ile ilişkilerini veya gelir kaynağı olarak reklamın gücünü ele almaz.
En iyi görüşle,
Castells gibi, kitle iletişim araçları sistemlerinin kapitalist doğası ve hâkim
sınıfa tanınan bu ayrıcalıkların kapsamı bilinir lakin etkilerine dair gerekli
derinlikte araştırma yapılmaz (Castells 2009, 73-93).
Bu yaklaşım basitçe,
merkezileşmiş kurumlar olmadan bireylerin kendi anlam inşa süreçlerinde
bağımsız olacaklarını farz eder. Ancak anlam inşa süreci daima bireysel
olmaktan ziyade sosyal bir süreçtir. Çünkü bireysel vatandaşların merkezi
kontrol sürecin parçası olmaması, inşa edilecek anlamların bir şekilde onların
çıkarlarının özgün ifadesi olacağı veya politik söylemin daha demokratik hale
gelmesi gerekeceği anlamına gelmez. Siber ütopyacı perspektifte anlamı
oluşumunun daima sosyal süreçlere iliştirilmiş olduğu gerçeği yok sayılır. Yeni
medyanın asla sadece bireyleri özgürleştirmenin vasıtası olmadığı anlamına
gelir. Bilhassa, sermaye sınıfının dolaşımdaki haberlerin içeriğini artık
belirlememesi kapitalist topluma hâkim olan sınıfın gücünü ortadan kaldırmaz. O
güç haberleri üreten önde gelen kurumların kontrolünde ve çoğunluğun emeğin
–entelektüel emeği de içeren- kullanımını ve değerini belirleyecek konumda
olmadığı bir toplumun genel niteliğinde varlığını sürdürür. Pek çok kişi
dünyalarına dair öğrendiği şeyleri anlamlandırmak için hâlâ uzmanlar veya ünlülere
bakacak. Oysa bu uzmanların çoğu zaman sermayenin gücü ile bazı bağlantıları
bulunmaktadır. İletişimin yeni araçlarının hâkim grupların enformasyonu ve
ifadelerine ayrıcalık tanımaya ve bu hâkim gruplara karşı verilen etkili
sorunların ille de daha etkili biçimde dolaşmayacağı oldukça muhtemeldir.
Ancak bunun ötesinde,
siber ütopyacı kuram internet öncesindeki gücün türlerini dikkatlice analiz
edemedi. Geçmişte söz sahibi iken şimdilerde dışlananları tam olarak
tanımlayamadı.
Sosyal medya hizmetleri
tarafından desteklenen ‘taban/halk (grassroots)’ (veya çevrim içi taban
/netroots) çıkarlarına dair özensiz iddialar, -‘halktan’ kendi gücüne gelen
meydan okumaları azaltmaya muktedir ‘elitler’ tarafından dışlanmasından sonra- yeni çevrim içi çevrede ne tür fikirlerin
ifade edilebileceğini tanımlamak için yetersizdir.
Bilhassa bu yaklaşım,
kitle iletişim araçlarında sesleri, bakış açıları duyulmayanları içerdiği
gibi mevcut ayrıcalıklarını koruma arzusunda olanları da kapsadığını anlamakta
yetersiz kaldı. Kitle iletişim araçları mümkün olan en geniş izleyiciye
gereksinim duyduğu için politik yelpazenin merkezindekilere hitap etti
çoğunlukla. Resmi haklar eşitliği, etnik azınlıkların haklarına saygı ve bazı
sosyal adalet taleplerine sembolik desteği içeren liberal demokrasinin temel
ilkelerini desteklemek anlamına gelmektedir. Yani, kitle iletişim araçları
sistemi sadece kadınlar, görünür azınlıklar ve emekçiler için daha fazla
eşitlik talep edenlerden tüzel güçlere (corporate power/devlet, şirket
bütünleşmesi) yönelen bütün meydan okumaları dışlamaz aynı zamanda politik
yelpazenin karşı tarafındaki herkesi dışlar. Tüzel çıkarlara eğilim hiçbir
zaman eksik değildi ancak bu eğilim değişkendi ve asla geneli kapsamadı. Bu
eğilim, kanalları çoğaltan dağıtım ağları olarak daha belirgin hale geldi ve
dar alan yayıncılığını mümkün kıldı. Fox News Kanal uygulamaları bu imkanların
bir göstergesi durumundadır. Lakin kitle iletişim araçlarının her zaman
elitleri desteklediği ve mevcut eşitsizlikleri kuvvetlendirdiği iddiasına
dayanarak olarak seçici bulguların kullanılması asla tamamen ikna edici
değildir. Hâkim medya kuruluşlarının kapsama modeli, pazar ekonomisine uygun
eşitlik biçimlerini ciddiye alan, liberal medya olarak nitelendirdikleri şey
tarafından konumlarının dışlandığına inanan ve sosyal eşitsizliklerin
geleneksel gerekçelerine yaslanmaya devam edenlere olanak sağladı.
Büyük gazetelerin belli
politik olaylar ile Hollywood ve televizyon endüstrisi eğlencesini de içeren
kapsamının ötesinde medyanın içeriğini düşünürsek liberal demokrasilerdeki kitle
iletişim araçlarının en azından bazı kuruluşlarının mevcut eşitsizlikleri yeniden
üretmeye her zaman eğilimli olmadığını kabul etmek daha kolaydır.
Emekçilerin yararına
yapılan talepleri destekleme genellikle daha az göze çarpar ve ciddiye alınan
eşitlik talep türlerinin sınırlarını aydınlatan önemli bir farklılıktır bu. Fakat
şimdi biz sosyal eşitlik taleplerine karşı kitle iletişim araçlarını gereğinden
fazla saygılı bulan önemli bir seçmen kitlesi olduğunu görürüz. Disney’in Rogue
One: Bir Star Wars Hikayesi (Rogue One: A Star Wars Story, 2016) buna mükemmel
bir örnektir (Ellis 2016; White 2016). Bu tür tepki, siber ütopyacıların genel
incelemelerinden farklı olarak daha derinlemesine inceleme yapılmaksızın
anlaşılamaz.
Liberal demokrasi
kültüründeki gelişmelere bu tür muhafazakar yanıt neoliberalizmin geleneksel
sol eleştirisinden daha mantıklı görünebilir bazılarına kolayca. Bilhassa
Birleşik Devletlerde 2008’deki çöküşün ardından örneğin, profesyonel yönetim
sınıfındakilerin kariyer olasılıklarının kalmaması veya serbest ticaret
antlaşması sonucu işleri yurt dışına çıkan sendikalı işgücünün işsiz kalması
yani kurumsal elitler ve alttaki %99’u teşkil eden ekonomik krizin
mağdurlarının en üst dilimdeki basit bir ikilem içine yerleştirmek kolay
değildir. Böyle bireyler -ve hatta daha fazlası- o demografik
grubun beyaz erkek üyeleri- politik ve ekonomik sistemdeki konum ve güç’ten
tamamen dışlanmadı. Buna karşın pek çoğu sahip oldukları ayrıcalıkları
kaybediyor olduklarını düşünüyordu.
Esasen bu gibi bir
yapıda, diğer birçoklarıyla ilişkisinde nispeten ayrıcalıklı olsa bile söylemsel
ve ekonomik sistemde dışlanmış olarak birinin konumunu değerlendirmenin kolay
olduğu pek çok yer vardır (Inglehart ve Norris 2016; Mutz 2018).
Elbette Birleşik
Devletlerde daha fazla eşitlik yolundaki hareketleri ciddi biçimde sınırlı
olarak tanımlamak için pek çok neden vardır. Ancak Castells ve diğerlerinin
sosyal medyanın politik kullanımlarına dair analizlerinde incelenen öteki bazı
toplumların aksine eşitlik için liberal talepler göreceli olarak daha başarılı
olmuştur. Arap Baharı (Arab Spring) veya 2009’da İran’daki isyanlarını ve Wall
Street’i İşgal Et (Occupy Wall Street) protestolarını aynı sınıflandırmaya
dahil etmek bu sosyal hareketlerin sosyal bağlamındaki farklılıkları yok saymak
ve onları harekete geçiren şikayetlerin aynı olduğunu öne sürmek anlamına
gelir. Farklılıklarla ilgilenmek; muhtemelen sadece İşgal Et hareketine
(Occupy movement) karşı olan değil aynı zamanda liberal medyanın bu hareketin
taleplerine aşırı anlayışlı davrandığına inanan Birleşik Devletlerde pek çok
insanın nasıl olduğunu açıklayabilir.
Sosyal medyanın politik ekonomisi
Aynı zamanda kapitalist
iletişimin politik ekonomisindeki bu basit indirgemecilik, yeni iletişim
sistemlerini kavrama düzeyindeki farklı bir sorun siber ütopyacı kuramının
yersiz iyimserliğine neden olmaktadır. Sosyal medya hizmetlerinin özel
müteşebbislerinin gücünü yok sayacak şekilde sosyal medyanın politik
ekonomisinin temsil edilmesi şimdilerde oldukça saf bir bakış açısı olarak
görünmeye başladı. Sosyal medya hizmetlerinin sıradan kullanıcıların kendi
iletileriyle iletişim kurmaları için gittikçe artan bir olanak sunması ile bu
iletişimin gerçekleştiği şartlar üzerinde kontrol sahip olmak aynı şey
değildir. Aracısız fikir alışverişi imkanı sunduğu yönünde sosyal medya
hakkında edinilen izlenim nedeniyle internet politikalarını tartışanlarca
sıklıkla bu farklılık görmezden gelindi.
Bu hata elbette ilk kez
olmuyordu. Yeni iletişim araçlarıyla ilk kez karşılaşıldığında daima yaşanan
bir durumdu. Daha önceki aracılı (mediation) süreç artık uygulamada
olmadığından ve aracılı yeni biçimler henüz tam olarak bilinmediğinden iletişim
artık aracılı değilmiş gibi görünür (Mosco 2004). Buna karşın her yeni sistem
aracılı iletişimin yeni şekillerinin kendi has özellikleri vardır.
Ortaya çıkarken
aracılığın yeni biçimlerini farkına varmak zor olabilir ancak aracın politik
etkilerinin idrak edilebilmesinden önce mutlaka anlaşılması gerekir. Daha eski
araçlarla karşılaştırma yapan Benkler’in savı bu örneklerden biridir.
“… Asgari düzeyde,
bireylerin yasal olarak tanımlanmış diğer bir sınıfının – iletişim altyapısı ve
medya sahipleri- manipülasyonuna daha az duyarlı oldukları söylenebilir. Ağda
çalışan (net-worked) enformasyon ekonomisi iletişim için çeşitli alternatif
platformlar sunar. Böylece iletişim araçların sahipliğinin olduğu,
mülkiyet sahiplerinin diğerlerinin izlediklerini seçmesini sağlayan ve bu
suretle yapıp yapamayacakları şeylere dair algılarını etkileyen geleneksel
kitle iletişim araçları modelinin gücünü azaltır” (Benkler 2006, 9).
Herhangi bir medya
sisteminin ilk dönemlerinde, toplumdaki güç yapısıyla uyum sağlayacak şekilde
biçimlenmeyle sonuçlanabilecek sistemin bütün yönlerini göremedikleri için araştırmacılar
mazur görülebilir. Sosyal medya altyapılarının esasen mülkiyet sahibi sınıf
tarafından oluşturulduğunu ve sağladıkları anlam üretimi koşullarının herhangi
bir şekilde harici güçlerden bağımsız olmadığını görmemize olanak sağlaması
belki de bu geç fark etme nedeniyledir (Innis 1951). Ne olursa olsun, Facebook,
Twitter ve Youtube’un sistemlerin özel mülkiyet sahiplerinin iletişimde
ürettikleri etkilerin pek çoğunu yansıttıklarını açık biçimde görmekteyiz
şimdilerde.
Reklam gelirine bağlı
olan djital tekelci çıkarlarını destekleyen algoritmik enformasyon akışı
manipülasyonunun işleyişinden daha önce bahsedildiği için burada tekrar etmek
gereksizdir (Fuchs 2018b; Hrynyshyn 2017). Kullanıcı dikkatinin veya emek
gücünün pazarlanmasıyla finanse edilen platformların kullanıcıların entelektüel
kapasitelerini işgal eden içerikte sansasyonel ve şok edici olanların
tanıtımına ilgi göstereceklerini bilmek yeterlidir. Kullanıcılardaki algoritmik
içerik hedeflemenin kârlılığı bile birleştirilmesiyle sosyal medya
kullanıcıların kendilerini şok eden haberleri görmeleri daha muhtemeldir. Lakin
onların var olan ön yargılarına meydan okuyamaz. Ticari sosyal medyanın
kullanıcıların demokratik katılımını daha da artırmasının olası olmamasına
inanmak için nedenler inşa etmek zor değildir (Gehl 2013; Tüfekçi 2014). Bu iki
faktör birlikte reklam verenlerin belli çevrim içi demografik grupları
hedeflemesine olanak sağlamaktadır. Sadece sansasyonel içerik değil aynı
zamanda toplumdaki farklı kesimler arasındaki gerilimi artırmayı ve var olan
politik inançları güçlendirmeyi çeşitli yollarla kolayca başarabilmektedir. Birleşik
Devletlerde 2016’daki seçimlerdeki örnekte olduğu gibi daha doğrudan
müdahaleler yaparak reklam verenler politik aktörleri de dahil edebilirler.
2016 seçimlerinde yabancı ajanlar Facebook’u kullanarak sahte haber yaydılar ve
Trump’ın seçim kampanyası çalışmalarını yapanlar seçmenlerin hedeflenmesine
yardım etmek için Cambridge Analytica’ya güvendiler (Benkler vd. 2017; Cadwalladr ve
Graham-Harrison 2018).
Analizlerinde sosyal
medyanın doğasında demokratikleştirme olduğunu varsayanlar kişiler, mülkiyet
sahiplerinin kullanıcıların iletişim kurdukları koşulları yapılandırma gücüne
hiç yer vermemektedirler. Kanun yapıcılar ve uzmanlarca bu güç derinlemesine
tartışıldı ve 2018’de çevrim için politik ifadelerin sınırları hakkındaki
ihtilaflar Facebook, Twitter ve Youtube’un aşırı sağ (alt-right) hudutsuz
aşırılıklarını sınırlandırmak için ciddi bir biçimde neden sundu (Chappel ve Tsioulcas 2018). Alınan önlemlerin etkililiği devam eden çalışmanın önemli bir
konusu olacaktır fakat böyle bir çalışma ütopyacı yaklaşımı terk etmeyi
gerektirir.
Bu argümanın, sosyal
medyanın fikirlerin özgürce ifade edilmesine katkıda bulunmadığını ima etmek
olarak kabul edilmemelidir. Facebook, Twitter ve Youtube’dan başka örneğin
Reddit ve 4Chan gibi pek çok sosyal medya platformu –şimdiye kadar- herhangi
bir sermaye çıkarını ifade etmiyor gibi görünmektedir. Reddit –özel
mülkiyete ait- reklamlar finanse edilmemektedir (Carr 2012) ve bu nedenle de bu
tip platformların emtia borsası mantığına uyumlu olması için herhangi bir neden
olmadığı görünmektedir. Bu forumların her ikisi de –gerçekte- Facebook ve
Twitter’dan daha fazla aşırı sağa (alt-right) daha açıktır, her ikisi de çevrim
içi tacizi ve nefret söylemini engellemek için içeriğin dağıtımını düzenlemede
daha fazla çaba sarf etme sözü vermiştir (Topinka 2018). Her iki sitenin
sürdürülebilir iş modeli olduğu söylenemez fakat ifade özgürlüğünü
kolaylaştırdıkları ölçüde daha önceki medya araçlarıyla zıtlık
oluşturmaktadırlar.
En zehirli iletilerin –
‘iş yeri için uygun değil’ veya daha önemlisi kitlesel aracılık (mass
mediation) için uygun olmayan türden- dağıtılmasında bu forumların yaygın
olarak kullanılması; kitle iletişim araçları vasıtasıyla dağıtılma olasılığı
daha az olan fikirlerin sadece tüzel güç (corporate power), patriyarka
(ataerkillik) veya ırkçılık söylemine meydan okuyan fikirler olmadığının açık
bir göstergesidir. Kitle iletişim endüstrisinin yaygın olarak benimsediği
liberal demokrasinin kültürel kurallarına da meydan okumaktadır bu fikirler
aynı zamanda. Ticari nedenlerle kitle iletişim araçlarınca dışlanan illiberal fikirlerin savunucuları sosyal medyanın fayda sağlayan açıklığını (openness)
kullanabildiler böylece. Bundan dolayı yasal olarak en az düzenlenen çevrimiçi
uzamlarda hâkim hale gelen direnişin bu biçimi; medyanın politik ekonominin
eleştirel hesaplarında bulunabilecek daha fazla açıklamayı gerektirecek gibi
görünmektedir.
Kamusal Alanın Parçalanması
Farklı medya
sistemlerinin işleyişi ile farklı söylemlerin doğası arasındaki ilişki
incelendiğinde, sosyal medya ile ilgili iyimser beklentilerin
gerçekleşmemesinin daha öte nedeni görülebilir. Otoriter popülist söylem sosyal
medya çevresinde çok iyi işlerken, aktivistlerin demokratik söylemleri kitle
iletişim araçları vasıtasıyla dağıtıldığında daha etkili hale getiren
özellikleri bulunmaktadır. Ve bu söylem hâlâ o medya sistemine dayanan aktivist
çalışmalarınca biçimlendirilmektedir.
Ticari kitle iletişim araçları mümkün
olduğunca büyük ve geniş (veya en azından kârlı) bir izleyici kitlesinin
ilgisini çekerek reklam gelirini en üst düzeye çıkarabilir. Bu durum, en fazla
sayıda kişinin tanımlayabileceği ileti ve anlam türlerine öncelik verilmesine
neden olur. Bu tür iletiler, toplumun bireylerini, aldıkları şeyin toplumun
diğer bireyleriyle paylaştıkları çıkarlar hakkında ve herkesin eninde sonunda
hemfikir olabilecekleri bir ileti olduğunu hissetmelerine yol açma eğilimdedir.
Kitle iletişim araçları iletilerinde daha kazanç getirici demografik grup
hedeflenebilir fakat bunun ne ölçüde mümkün olduğu ilgili aracın doğasıyla
sınırlıdır. Bundan farklı olarak sosyal medya sadece demografik değil aynı
zamanda psikografik** koşullarda dar biçimde
tanımlanan kullanıcı gruplarına daha etkili bir şekilde ulaşma potansiyeline
sahiptir. Belirli tip bireylerin çok özel çıkarlarına seslenmek üzere
tasarlanan ve toplumdaki diğer bireyler hakkında bir tehdit veya amaçlanan
alıcılara zarar verme fikirlerini içeren iletilerin dağıtılması için
ideal bir sistemdir.
Bunu göz önünde
bulundurarak, beyaz milliyetçilerin, erkek hakları savunucularının ve dışlayıcı
politikaları destekleyenlerin daha otoriter popülist söylemlerinin kitle
iletişim araçlarından ziyade sosyal medyada başarılı olma ihtimallerinin daha
yüksek olduğu aşikardır. Elbette bütün aktivistler sosyal medyayı
kullanmaktadırlar. Fakat hepsi sosyal medyanın yapısına uygun iletilere sahip
değildir.
Otoriter popülizmin
gerici söylemini ilerici hareketlerin söylemleriyle karşılaştırmak bu noktayı
göstermede faydalı olacaktır. Castells’in Occupy Movement (İşgal Et Hareketi)
seçimi gerçekte bu sorunu analiz etmede tam olarak açıklayıcıdır (Castells
2015, 160–219). Özellikle Wall Street’deki kendi bilinirliklerini sağlamaya
dönük ilk girişimlerinin ardından ilk birkaç ayda çoğunlukla yok sayılan Occupy
Movement (İşgal Et Hareketi) sosyal medyayı yaygın biçimde kullandı (DeLuca,
Lawson, ve Sun 2012).
Ekonomik eşitsizlik
çerçevesi, neredeyse nüfusun hepsinin çıkarlarını temsil ettiği savıyla açıkça
ifade edildi. Yüzde 99’a yapılan atıf ve sorunların kaynağı olarak yüzde 1’in
belirlenmesi en sonundan çok iyi bilinir oldu. Bu bağlamda Birleşik
Devletlerdeki politika söylemine başarılı bir müdahaleydi. Ancak hareketin
diğer amaçlarına ulaşmadaki başarısızlığı da oldukça açıktır şimdilerde.
Yaşanan politik
sorunların küçük bir seçkin azınlığın neredeyse herkesin çıkarlarına zarar
vermesinden kaynakladığı düşüncesi elbette yeni değildir. Lakin Occupy’ın
(İşgal Et Hareketi) bu savı kullanımında, gerçekten herkesin hareketin,
servetin daha eşitçe yeniden dağıtılması hedefleriyle özdeşleşmesi
gerektiğini söyleyen bir anlatı dahil edildi. Hareketin içindeki pek
çoğuna bu ortak akıl gibi gelebilse de, en zenginlerin dışındaki herkesin
servetin daha fazla yeniden dağıtılmasını önemsediği açık değildir. Elbette
servet ölçeğinin en altında olanların çoğunun kolaylıkla özdeşleşebileceğini
ümit edilebilir. Ancak Birleşik Devletler toplumundaki pek çok orta gelire
sahip kişiler daha az yeniden dağıtımın kendi çıkarlarına daha uygun olduğuna
inanabilir. Çünkü yeniden dağıtım genellikle vergi gelirleriyle yapıldığından
böyle anlatıya sahip bir hareketle özdeşleşme kuramayabilir.
Yüzde 99’a dair yapılan
bu tanımlama bir ilerici hareketi güdüleyen evrensel çıkar savına sahip ilk
girişim değildir. Kitle iletişim araçlarının ve yeni sol’un en iyi bilinen
tartışmalarından birinin ismi; savaş karşıtı protestoculara polislerin cop ve
biber gazı ile saldırdığı 1968’deki Demokrat Parti Kongresinde (Democratic
National Convention) salon dışındaki aktivistlerin sloganlarından köken
almaktadır (Gitlin 1980). ‘Bütün Dünya İzliyor’ sloganı; polisi
saldırılarından vazgeçirebilecekleri umudunu ifade etmektedir. Burada
elbette polisin ne yaptığını dünyanın geri kalanının bilmesini
istemediğini farz edilmektedir. Ama tabii ki toplumdaki farklı görüşleri
şiddetle bastırmanın iyi bir şey olduğunu düşünen en azından birilerinin her
zaman olduğunu ve sonunda protestocuların toplumun desteklenmeyebilineceği
ortaya çıktı. Ve hareketin kendisi de seçimleri etkilemeyi başaramadı
nihayetinde.
Aşırı sağ (alt-right)
söyleme karşı radikal demokratik evrensel çıkarlar dizisinin olduğunu var
saymaz sadece, aynı zamanda herkesin uzlaşabildiği ve bununla birlikte politik
farklılıkları çözebileceğimiz gerçekler dizisinin olduğunu da varsayar.
Bu tamamıyla doğru
olmadığı söylenebilecek şeyleri bulabilmek için Trump’un her açıklaması ve
tweetini sürekli tetkik eden Toronto Star’ın Washington muhabiri Daniel Dale’in
haberciliğinin ana temelidir (Dale 2018). Onun haberciliği Trump’ın her gün
söylediği ve Birleşik Devletler genelinde çıkan yalanların düzenli listesi
biçimindedir (CNN, tarihsiz).
Dale’in haberciliğinin;
Trump’ın iddiaları hakkında “sahte haber” demekten ibaret olan solun ve ana
akım medyanın iletilerinden farkı yalnızca Trump’ın açıklamaların sahte
olduğunu iddia etmemesidir. Sahteliğin basit iddiasından ziyade onları sahte
yapan kanıt ve açıklamaları sunmasıdır. Belki bu gerekli bir yanıttır. Lakin
paylaşılan çıkarlarımızla uyuşmasına yardımcı olabilecek kesinlikte ve
anlaşılırlıkta ifade edilebilen paylaşılan nesnel gerçeklik inancına dayanan
daha büyük bir anlatının parçası olarak anlaşılması gerekir. Buna karşı
Trump’ın iddialarına başka nedenlerle inanmaya eğilimli insanları ikna etmek
olası değildir ve sonuçta bu kişileri küçümsemek olarak görünmektedir. Çünkü
Trump veya aşırı sağ’ın (alt-right) iddialarına inananların anlama
kapasitesinin veya bilgisinin eksik olduğunu ima etmektedir. Bu durum da,
aşırı-sağ’ın ortalama insanlarla temas halinden olmayan ayrıcalıklı seçkinlere
karşı mücadele ettiği imajını daha ileriye taşımaktadır.
Otoriter popülizmin
dışlayıcı retoriğine karşı bu girişimler, klasik liberal aydınlanma
felsefesinden köken alan varsayımlara dayanan siber ütopyacılığın bakış
açısıyla uyuşmaktadır. Belki de en güzel Mill’in Özgürlük Üzerine (Mill, On
Liberty, 1859) kitabında ifade edilmektedir. Bu felsefi konumda, fikirler
pazarındaki sınırsız rekabetle birlikte gerçeklik uzlaşma arayan rasyonel
bireylerce belirlenecek ve hakkında anlaşmaya varılacaktır. Kuramsal olarak
mantıklı olabilir ancak günün çevrim içi entelektüel katılım koşullarının
gerçekliği bu kriterle uyuşmuyor gibi görünmektedir. Paylaşılan demokratik
çıkarlara seslenmek için tasarlanan bir ileti ilerici aktivistlerin
stratejilerinin gerekli bir parçası olabilir. Lakin böyle fikirleri dağıtmak
için sosyal medyanın en iyi araç olduğu anlamına gelmez.
Tersine, çağdaş
otoriter popülist söyleme herkesin inanabilmesi veya özdeşleşebilmesi şeyleri
sunmakla ilgilenmez. Onun iletisi; feministlere, ırkçılık karşıtlarına ve
sendikalara (diğerlerinin arasında) iyi yaklaşımı olan “liberal seçkinlerin”
yönlendirdiği ve desteklediği mevcut politikaların ortalama vatandaşın çıkarına
zarar verdiği üzerinedir. İletinin toplumdaki herkese veya neredeyse herkese
seslenmesi hedeflenmemektedir. İleti maksatlı olarak bölücü bir iddiadır ve bu
nedenle kitle iletişim araçlarıyla dağıtılmasında daha az etkilidir. Potansiyel
ticari izleyici katmanlarının yabancılaşmasını önlemek için kitle iletişim
araçlarının kutuplaşmadan kaçınması aslında bu söylemin hâkim anlatıdan
dışlanmasına yol açar. Ancak sosyal medyada bölücü fikirleri dışlamak için bu
tür bir saik bulunmamaktadır. Bu durum sosyal medyayı otoriter popülist
söylemin dağıtımı için en uygun ortam haline getirir.
Aşırı sağ’ın
(alt-right) veya Trump’ın açıklamalarından ziyade erken dönem muhafazakar
başkan adayı belki de bunun en güzel örneğidir. 2012’de başkanlığa aday olurken
Mitt Romney; Birleşik Devletler nüfusunun yüzde 47’sinin vergi vermediğini ve
böylece toplumla ilişkilerinde sorumluluk alamadıklarını ve muhafazakar nedeni
desteklemeye ikna edilemeyeceklerini ileri sürdü (Corn 2012). Bu tür bir iletinin,
yüzde 47’lik kesimde olduğu düşünülen insanlara seslenmesi amaçlanmamıştır ve
iletinin bildirilmesi onun seçimi kaybetmesine katkıda bulunmuş olabilir. Ancak
açıklama kapalı kapılar ardında sadece zengin bağışçıları için yapılarak kamuya
açık olması amaçlanmamış olmasına karşın Romney’in izni olmadan bir video kaydı
yayınlandı ve doğruluk kontrolüne (fast-checking) tabi oldu (Madison 2012). Alıcıların
kitle iletişim araçlarının karşı iddialarına ve doğruluk kontrollerine maruz
kalma olasılığı daha düşük olacağı için sosyal medyada dolaşıma sokulmuş
olsaydı, ileti farklı etkilere sahip olabilirdi.
Bu aşırı-sağın tersine
sunulan bir ilerici iletinin aşırı-sağ’ın harekete geçirdiği seçkincilik
iddialarını pekiştirir görünmeden sunulmasının nasıl zor olduğunu göstermeye
yardımcı olur. Sosyal eşitsizlikle ilgili liberal politikaların ve yeniden
dağıtımcı devletin geride bıraktığı şeylere karşı kendini mağdur hissedenleri; fikirlerinin
gerçeklerle enforme edildiğini ve uzmanlarca desteklendiğini söyleyenlerce ifade
edildiğinde otoriter popülist politikaların ülkenin çıkarlarına zarar verdiği
iddiası ile ikna etmek pek olası değildir. Nihayetinde, bu açıdan uzmanlar ve
‘liberal medya’ ulusun çıkarlarına tehdidin bir parçası olarak görülür.
Kutuplaştıran,
dışlayıcı söylemin sosyal medyadan aldığı bu avantaj, büyük ölçüde sosyal
medyanın bireyleri hedefleyebilen ve mevcut dünya anlayışlarını pekiştiren
içeriklerle içine alabilen algoritmaları kullanma kapasitesinden kaynaklanmakta
böylelikle de kendi dünya görüşlerini sorgulayabilecek enformasyondan yalıtmaktadır
(Tufekci 2014; Pariser 2012; Sunstein 2018). Ticari sosyal medya tarafından
daha fazla doyurulmuş bir söylemsel çevrede, Romney’in iddialarına benzer
iddialara inanmaya eğilimli kişilerin diğerlerinin tahrif edici iddialarıyla
karşılaşmaları daha az olasıdır. Hemen hemen toplumun bütün üyelerine yararlı
olabilecek politikalara destek vererek geniş bir kitleye ulaşmayı tasarlayan
ilerici anlatıların, kitle iletişim araçları yoluyla amaçlarına ulaşmada başarılı
olma olasılıkları daha yüksektir. Sosyal medyadan önceki dönemlerde ortaya
çıkan ilerici iletilerin bu mirası solun sosyal medyayı etkin bir biçimde
kullanma kabiliyetini sınırlıyor olabilir. Aynı zamanda, evrensel seslenişin
bırakılmasının iletinin demokratik doğasından vazgeçmek anlamına geleceği bir
durum da olabilir. Ve her zaman yaptıkları gibi bu ilerici güçlerin kitlelere
ulaşmaya çalışması gerekmektedir.
Otoriter popülist öznenin temsilinde sosyal medya ve kitle iletişim araçları
Herhangi bir aracılı
söylem sadece belirli bir anlatı hakkında değildir. Ancak belirli bir kimlik ya
da öznellik türünü teşvik eder. İlerici demokratik söylemi güçlükleri ve sosyal
medya dünyasındaki kendi zıddının sahip olduğu avantajlar; farklı tarihsel
aşamaların son birkaç on yıl üzerindeki zaman dilimindeki popüler televizyon
durum komedilerindeki (sitcom) öznellik türlerinin popüler kültürel
temsillerine atıfta bulunularak gösterilebilir.
Savaş sonrası refah
devleti döneminin yaşandığı birinci aşamada, beyaz, işçi sınıfı, erkek öznesi
tipi; çekirdek ailenin başarılı aile reisi olarak yeterli güvene sahip
birisi olarak tasarlandı. Onun topluma ait olduğuna, toplum tarafından saygı
gösterildiğine ve o oynadığı role değer verildiğine inanılabiliyordu. Bu
arketip (model) burada; Ralp Kramden’ın The Honeymooners’ın (Balayı Çiftleri)
figürleri olabilir (CBS, 1955-56).
Ancak daha sonra
yeniden dağıtımcı (redustributive) refah devleti gerilime girdiğinde;
kadınların, görünür azınlıkların ve diğer dışlanmış grupların kültürel
konumlarının yükselişine karşı bu tip erkekler kendilerini tepki gösterir
buldular. Buna karşın hâlâ toplumun kendilerine değer vermesinden memnun
olabiliyorlar ve kendi Amerikan Rüyalarını gerçekleştirebileceklerini düşünüyorlardı.
Bunun en bilinen modeli büyük olasılıkla All in the Family (CBS, 1971-79)
dizisindeki Archie Bunker karakteridir.
Savaş sonrası düzenin
düşüşü derinleştikçe ve sosyal demokrasinin geleceği daha ciddi bir biçimde
sorgulanmaya başlandığında; bu temsillerin merkezindeki özne daha önce sahip
olduğu güveni kaybetti ve kendini sosyal yapı içindeki konumu hakkında şaşırmış
buldu. Bunun temsilini, The
Simpsons’daki Homer (Fox, 1989-günümüz) karakteri ve endüstri sektörü yerine
pazarlama/satış sektöründe çalışan erkek tipleri ile tanımlayabiliriz: WKRP Cincinnati’deki Herb Tarlek, (CBS, 1978-82), Evli ve Çocuklu
(Married… with Children; Fox, 1987-97) dizisindeki Al Bundy ve daha sonra BBC
ve NBC’nin David Brent veya Michael Scott versiyonları –sırasıyla- The Office
(2001-2, 2005-13). Bu karakterler, sosyal düzende başarılı olma yetenekleri
konusundan açıkça güvensizdirler. Ancak bu güvensizliği herhangi etkili bir
yolla ifade edemezler. Kısmen de olsa hâlâ kitle iletişim araçları aracılı
kültürel içerikteki karakterler oldukları için.
Lakin küresel
kapitalizmdeki son gelişmelerle birlikte bu neoliberal dönemden sonra popüler
kültür bu tip öznelerin temsilinde daha az kullanılır oldu. Çünkü ayrıcalıkları
hakkında güvensiz hissetmeye başladılar.
Çünkü kendi
ayrıcalıkları hakkında güvensiz hissetmeye başladılar. Kendilerine benzeyen
insanların daha önce sahip olduklarını düşündükleri sosyal konumlarını
kaybettiklerini gördüler. Dolayısıyla dünyadaki yerlerine dair gittikçe daha
fazla endişelenmeye başladılar. Ancak sosyal medyanın kültürel yayılım
sürecinde hâkim olmaya başlamasıyla kendi güvensizliklerini temsil eden rol
modeller olarak kitle iletişim araçlarının aracılı temsiliyetine bakmaları
gerekmiyordu artık. Sosyal medyada gördükleri şeyleri beğenerek ya da
yeniden dağıtarak, bloglar ve kullanıcı türevli içerik üretilebilen diğer
biçimler yoluyla yaşamlarına dair kendi kavrayışlarını ifade ederek kendi
endişelerini sosyal medyada dile getirebilirlerdi. Sosyal medyanın, zaten
toplumda mevcut olan ancak savaş sonrası endüstri demokrasilerinde giderek
hâkim hale gelen hoşgörüye dair liberal varsayımlara aykırı olması nedeniyle
ifade edilmesi kabul edilmeyen bu endişelerin ifade edilmesine olanak sağlayan
bir ortam olarak anlaşılması gerektiğine ışık tutan örneklerdir bunlar.
Önceki yıllarda güven
duygusu sağlayan çoklu sosyal ilişkilere yönelen sermaye ve işgücünün ulus
ötesi akışlarının olduğu küresel ekonominin tehdidi bu endişelere yeni bir
bağıntı verir.
· Ulusal bir toplum içinde hâkim etnik
kökenin üyeleri olarak tanımlananların yaşadığı güvenliği tehdit eden artan
göçlerin baskısı altında ulusal homojenliğin bozuluşu
· Özellikle sendikalı işçiler ve
profesyonel-yönetici çalışanları için ekonomik güvenliği kaybına yol açan
sosyal demokratik refah devletinin çözülüşü
·
Erkeklerin ataerkil evin reisi
kimliğindeki güvenliğin kaybı anlamına gelen geleneksel çekirdek ailenin
sarsılması
Bu endişeler yeni
değildir. Ancak geçmişte, kitlesel izleyicilerin bir toplumun güç yapısı içinde
başarılı olmanın ne anlama geldiğine dair birleşik bir nosyonu kabul etmek için
güvenebileceği bir sistem içinde belki de güvensizlik düzeyinde kontrol altında
tutuluyordu, sınırlanıyordu, kapsanıyordu. İzleyicinin parçalanması ve
anlamların sosyal aracılığı ile birlikte bu endişeler şimdi daha özgürce
ve genişçe ifade edilebilir oldu.
Daha fazla araştırma için sonuçlar ve etkiler
İletişim teknolojisinin
ütopik kuramlarının; sosyal medya kullanmada otoriter popülist güçlerin politik
başarılarını açıklamada yetersizliği bir dizi etmenlerin kapsamlı analizini
gerektirdiği açıktır. Eksiksiz bir açıklama bu makalenin kapsamının dışındadır.
Ancak bu teorileri gözden geçiren ileri çalışmaların en azından üç sorgulama
hattını dikkate alması gerekecektir.
İlki, sosyal medyanın
politik ekonomisinin net bir kavrayışı gerekmektedir. Bu çalışma başlamış ve
önemli yönlerde ilerliyor. Fakat reklamcılığın çıkarlarının gücünün, kuruluş
söyleminin muhafazakar sınırları dışında faaliyet gösteren politik güçlerle
kesiştiği belli yollar üzerinde daha fazla çalışma yapılması önemli olacaktır.
Reklam verenlerin pek çok kişi tarafından derinden rahatsız edici olarak
düşünülen içeriğe ilgi duyan bir kitlenin üyelerinin dikkatinin
metalaştırılmasından ne ölçüde başarılı bir şekilde kâr elde edebildikleri açık
bir sorudur. Bu çıkarların çatışmasının araştırılması muhtemelen oldukça çok
üretken olacaktır.
İkincisi, bu analizin
çağdaş kapitalist toplum çelişkilerinin daha sofistike kavrayışını dikkate
alması gerekir. Ötekileştirme söyleminin, en hafif eleştirel bakış
açısından bile, oldukça ayrıcalıklı –yaşlı, cisgender, heteroseksüel beyaz
erkek yurttaşlar- olan ancak fakat ekonomik güvendelik seviyelerinin düşmesiyle
karşı karşıya kalabilecekleri, korumak için başarıyla konuşlandırılanların tarzının etkililiğini ‘ana akım’ medya söylemi olarak bilinen faaliyetlerin
daha dikkatli tanımlama gerekliliğini ciddiye almamız gerekir. Özellikle, bir
neoliberal enformasyonel kapitalist ekonomideki geleneksel sanayi proleteryasının
kitle iletişim araçları aracılı temsilleri daha yakından ele alınmalıdır.
Ve son olarak, bu
unsurların sosyal medya tarafından desteklenen anlam üretimi biçiminin
kültürel, duygusal ve psikolojik etkilerini ciddiye alan bir çerçeveleme yoluyla
anlaşılması gerekir. İletim araçları yalnızca enformasyon veya sahte haber
iletmezler aynı zamanda pek çoğumuz için içinde yaşadığımız dünyayı
anlamlandırma süreçleridirler. Onların yapıları; kim olduğumuza ve başkalarıyla
nasıl ilişki kurduğumuza dair düşünme şeklimizi biçimlendirmeye yardımcı olur.
Fakat bunu kendimiz ve toplumdaki yerimiz hakkında zaten düşünmeye başladığımız
şeklin arka planına karşı yapar.
Böyle bir inceleme;
otoriter popülizmin ortaya çıkışının şekline –en azından kısmen- geçmiş yıllardaki
görüntü ve temsillerin kitle iletişim araçları aracılığının da dahil olduğu
kültürel koşullar altında oluşan ve şimdilerde inşa edilmiş kimliklerine ait
konumlarını kaybediyor oldukları bir dünyayı anlamaya çalışan belirli bir tip öznenin kaygılarının ifadesi
olarak anlaşılabilecek yola ışık tutabilir.
Bu öneriler, sosyal
medyanın yükselişinin beklenmeyen sonuçlara nasıl yol açtığına dair bir
analizin sadece başlangıcı olacaktır. İlerici politik güçlerin otoriter
popülizmin yükselişine yanıt vermesi için daha iyi yolların tasarlanması
amacıyla politikadaki bu gelişmenin ve yeni iletişim tarzlarıyla ilişkisinin
incelendiği daha fazla çalışmanın yapılması ümit edilmektedir.
Kaynakça
Armstrong, Jerome, and
Markos Moulitsas. 2006. Crashing the Gate:
Netroots, Grassroots, and the Rise of People-Powered Politics. White River
Junction, Vt.: Chelsea Green Publishing.
Askonas, Jon. 2019.
“How Tech Utopia Fostered Tyranny.” The
New Atlantis, winter 2019.
https://www.thenewatlantis.com/publications/how-tech-utopia-fostered-tyranny.
Barlow, John Perry.
1996. “A Declaration of the Independence of Cyberspace.” 1996.
https://projects.eff.org/%7Ebarlow/Declaration-Final.html.
Benkler, Yochai. 2006. The Wealth of Networks: How Social
Production Transforms Markets and Freedom. Yale University Press.
Benkler, Yochai, Robert
Faris, Hal Roberts, and Ethan Zuckerman. 2017. “Study: Breitbart-Led Right-Wing
Media Ecosystem Altered Broader Media Agenda.” Columbia Journalism Review.
March 3, 2017. https://www.cjr.org/analysis/breitbart-media-trump-harvardstudy.php.
Bennett, W. Lance, and
Alexandra Segerberg. 2013. The Logic of
Connective Action: Digital Media and the Personalization of Contentious
Politics. Cambridge University Press.
Brym, Robert, Melissa
Godbout, Andreas Hoffbauer, Gabe Menard, and Tony Huiquan Zhang.2014. “Social
Media in the 2011 Egyptian Uprising.” The
British Journal of Sociology 65 (2): 266–92.
https://doi.org/10.1111/1468-4446.12080.
Cadwalladr, Carole, and
Emma Graham-Harrison. 2018. “Revealed: 50 Million Facebook Profiles Harvested
for Cambridge Analytica in Major Data Breach.” The Guardian, March 17, 2018, sec. News.
https://www.theguardian.com/news/2018/mar/17/cambridge-analyticafacebook-influence-us-election.
Carr, David. 2012.
“Reddit Thrives Under Hands-Off Policy of Advance Publications.” The New York Times, September 2, 2012,
sec. Media.
https://www.nytimes.com/2012/09/03/business/media/reddit-thrives-after-advancepublications-let-it-sink-or-swim.html.
Casero-Ripollés,
Andreu, Ramón A. Feenstra, and Simon Tormey. 2016. “Old and New Media Logics in
an Electoral Campaign: The Case of Podemos and the Two-Way Street Mediatization
of Politics.” The International Journal
of Press/Politics 21 (3): 378–97. https://doi.org/10.1177/1940161216645340.
Castells, Manuel. 2000.
The Rise of the Network Society. 2nd
ed. Information Age ; v. 1. Malden, MA: Blackwell Publishers.
———. 2009.
Communication Power. Oxford: Oxford University Press.
———. 2015. Networks of
Outrage and Hope: Social Movements in the Internet Age. Cambridge, UK ; Polity
Press.
Chappel, Bill, and
Anastasia Tsioulcas. 2018. “YouTube, Apple and Facebook Ban Infowars, Which
Decries ‘Mega Purge.’” NPR.Org. August 6, 2018.
https://www.npr.org/2018/08/06/636030043/youtube-apple-and-facebook-ban-infowarswhich-decries-mega-purge.
CNN. 2016. “Exit Polls
2016.” November 23, 2016.
https://www.cnn.com/election/2016/results/exit-polls.
———. n.d. Reporter
Counts Trump’s Untruths Every Day. Accessed September 30, 2018.
https://www.cnn.com/videos/tv/2016/10/30/the-man-who-fact-checked-trump.cnn.
Corn, David. 2012.
“SECRET VIDEO: Romney Tells Millionaire Donors What He REALLY Thinks of Obama
Voters.” Mother Jones (blog).
September 17, 2012.
https://www.motherjones.com/politics/2012/09/secret-video-romney-private-fundraiser/.
Dale, Daniel. 2018.
“Every False Claim Donald Trump Has Made as President.” Toronto Star. September 21, 2018.
http://projects.thestar.com/donald-trump-fact-check/.
DeLuca, Kevin M., Sean
Lawson, and Ye Sun. 2012. “Occupy Wall Street on the Public Screens of Social
Media: The Many Framings of the Birth of a Protest Movement.” Communication,
Culture
and
Critique 5 (4): 483–509. https://doi.org/10.1111/j.1753-9137.2012.01141.x.
Dyson, Ester. 1994. “Cyberspace
and the American Dream: A Magna Carta for the Knowledge Age.” The Information Society 12 (3).
https://www-tandfonlinecom.
ezproxy.library.yorku.ca/doi/abs/10.1080/019722496129486.
Ellis, Emma Grey. 2016.
“The Alt-Right Hates Rogue One: A Star Wars Story, Because Of Course It Does |
WIRED.” Wired. December 14, 2016.
https://www.wired.com/2016/12/rogue-onealt-right-boycott/.
Fuchs, Christian.
2018a. Digital Demagogue: Authoritarian
Capitalism in the Age of Trump and Twitter. London: Pluto Press.
———. 2018b.
“Authoritarian Capitalism, Authoritarian Movements and Authoritarian Communication.”
Media, Culture & Society, April,
0163443718772147.
https://doi.org/10.1177/0163443718772147.
Gehl, Robert William.
2013. “What’s on Your Mind? Social Media Monopolies and Noopower.” First Monday
18 (3). http://journals.uic.edu/ojs/index.php/fm/article/view/4618.
Gitlin, Todd. 1980. The Whole World Is Watching: Mass Media in
the Making & Unmaking of the New Left. University of California Press.
Gladwell, Malcolm. 2010.
“Small Change.” The New Yorker,
October 4, 2010.
http://www.newyorker.com/magazine/2010/10/04/small-change-malcolm-gladwell.
González-Bailón,
Sandra, and Ning Wang. 2016. “Networked Discontent: The Anatomy of Protest Campaigns
in Social Media.” Social Networks 44
(January): 95–104.
https://doi.org/10.1016/j.socnet.2015.07.003.
Haggart, Blayne, and
Natasha Tusikov. 2019. “It’s Time for a New Way to Regulate Social Media
Platforms.” The Conversation. January
16, 2019. http://theconversation.com/its-time-for-anew-way-to-regulate-social-media-platforms-109413.
Hall, Stuart. 1985.
“Authoritarian Populism: A Reply.” New
Left Review; London 0 (151): 115–124.
Hall, Stuart, Chas
Critcher, Tony Jefferson, John Clarke, and Brian Roberts. 1978. Policing the Crisis: Mugging, the State, and
Law and Order. 1978 edition. London: Palgrave.
Hawley, George. 2017. Making Sense of the Alt-Right. New York:
Columbia University Press.
Hermida, Alfred. 2014.
Tell Everyone: Why We Share and Why It
Matters. Toronto: Doubleday Canada.
Hrynyshyn, Derek. 2017.
The Limits of the Digital Revolution: How
Mass Media Culture Endures in a Social Media World. Santa Barbara,
California: Praeger.
Inglehart, Ronald F.,
and Pippa Norris. 2016. “Trump, Brexit, and the Rise of Populism: Economic Have-Nots
and Cultural Backlash.” SSRN Scholarly Paper ID 2818659. Rochester, NY: Social
Science Research Network.
https://papers.ssrn.com/abstract=2818659.
Innis, Harold Adams.
1951. “Minerva’s Owl.” In The Bias of
Communication. University of Toronto Press.
Jensen, Michael J., and
Henrik P. Bang. 2013. “Occupy Wall Street: A New Political Form of Movement and
Community?” Journal of Information
Technology & Politics 10 (4): 444–61.
https://doi.org/10.1080/19331681.2013.803948.
Jessop, Bob, Kevin
Bonnett, Simon Bromley, and Tom Ling. 1984. “Authoritarian Populism, Two
Nations and Thatcherism.” New Left Review; London 0 (147): 32–60.
Jung, Joo-Young. 2016.
“Social Media, Global Communications, and the Arab Spring: Cross-Level and
Cross-Media Story Flows.” In Mediated Identities and New Journalism in the
Arab World: Mapping the “Arab Spring,” edited by Aziz Douai
and Mohamed Ben Moussa, 21– 40. London: Palgrave Macmillan UK.
https://doi.org/10.1057/978-1-137-58141-9_2.
Karolak, Magdalena.
2017. “Social Media and the Arab Spring in Bahrain: From Mobilization to Confrontation.”
In The Arab Spring, Civil Society, and Innovative Activism, edited by
Cenap Çakmak, 81–119. New York: Palgrave Macmillan US.
https://doi.org/10.1057/978-1-137-57177-9_5.
Kavada, Anastasia. 2015.
“Creating the Collective: Social Media, the Occupy Movement and ItsConstitution
as a Collective Actor.” Information, Communication & Society 18 (8):
872–86.
https://doi.org/10.1080/1369118X.2015.1043318.
Kidd, Dustin, and Keith
McIntosh. 2016. “Social Media and Social Movements.” Sociology Compass 10
(9): 785–94. https://doi.org/10.1111/soc4.12399.
Kreis, Ramona. 2017.
“The ‘Tweet Politics’ of President Trump.” Journal of Language and Politics 16
(4): 607–18. https://doi.org/10.1075/jlp.17032.kre.
Lyons, Matthew N. 2017.
“Ctrl-Alt-Delete: The Origins and Ideology of the Alternative Right Political
Research Associates.” January 20, 2017.
https://www.politicalresearch.org/2017/01/20/ctrl-alt-delete-report-on-the-alternative-right/.
Madison, Lucy. 2012. “Fact-Checking
Romney’s ‘47 Percent’ Comment.” September 25, 2012.
https://www.cbsnews.com/news/fact-checking-romneys-47-percent-comment/.
Main, Thomas J. 2018. The
Rise of the Alt-Right. Washington, D.C: Brookings Institution Press.
Marwick, Alice, and Rebecca
Lewis. 2017. “Media Manipulation And Disinformation Online.” Data &
Society.
https://datasociety.net/pubs/oh/DataAndSociety_MediaManipulationAndDisinformationOnline.pdf.
Micó, Josep-Lluís, and
Andreu Casero-Ripollés. 2014. “Political Activism Online: Organization and Media
Relations in the Case of 15M in Spain.” Information, Communication &
Society 17 (7): 858–71. https://doi.org/10.1080/1369118X.2013.830634.
Milan, Stefania. 2015.
“From Social Movements to Cloud Protesting: The Evolution of Collective Identity.”
Information, Communication & Society 18 (8): 887–900.
https://doi.org/10.1080/1369118X.2015.1043135.
Mill, John Stuart.
1859. On Liberty. Parker.
Morozov, Evgeny. 2010.
“THE INTERNET: Think Again.” Foreign Policy, no. 179 (June): 40–44.
Mosco, Vincent. 2004. The
Digital Sublime: Myth, Power, and Cyberspace. Book, Whole. Cambridge,
Mass.: MIT Press.
Muller, Jan-Werner.
2016. What Is Populism? University of Pennsylvania Press.
Mutz, Diana C. 2018.
“Status Threat, Not Economic Hardship, Explains the 2016 Presidential Vote.” Proceedings
of the National Academy of Sciences, April, 201718155.
https://doi.org/10.1073/pnas.1718155115.
Nagle, Angela. 2017. Kill
All Normies: Online Culture Wars From 4Chan And Tumblr To Trump And The
Alt-Right. John Hunt Publishing.
Neiwert, David. 2017. Alt-America
by David Neiwert | PenguinRandomHouse.Com: Books. Verso.
https://www.penguinrandomhouse.com/books/557144/alt-america-by-davidneiwert/9781786634467.
Norris, Pippa. 2016.
“It’s Not Just Trump. Authoritarian Populism Is Rising across the West. Here’s Why.”
Washington Post. March 11, 2016.
https://www.washingtonpost.com/news/monkeycage/ wp/2016/03/11/its-not-just-trump-authoritarian-populism-is-rising-across-the-westheres-why/.
Ott, Brian L. 2017.
“The Age of Twitter: Donald J. Trump and the Politics of Debasement.” Critical
Studies in Media Communication 34 (1): 59–68.
https://doi.org/10.1080/15295036.2016.1266686.
Pariser, Eli. 2012. The
Filter Bubble: What the Internet Is Hiding from You. Penguin Press.
Shirky, Clay. 2011.
“The Political Power of Social Media: Technology, the Public Sphere, and Political
Change.” Foreign Affairs 90 (1): 28–41.
Suh, Chan S., Ion
Bogdan Vasi, and Paul Y. Chang. 2017. “How Social Media Matter: Repression and
the Diffusion of the Occupy Wall Street Movement.” Social Science Research 65
(July):
282–93.
https://doi.org/10.1016/j.ssresearch.2017.01.004.
Sunstein, Cass R. 2018.
#Republic: Divided Democracy in the Age of Social Media. Princeton University
Press.
Theocharis, Yannis,
Will Lowe, Jan W. van Deth, and Gema García-Albacete. 2015. “Using Twitter to
Mobilize Protest Action: Online Mobilization Patterns and Action Repertoires in
the
Occupy Wall Street,
Indignados, and Aganaktismenoi Movements.” Information, Communication &
Society 18 (2): 202–20. https://doi.org/10.1080/1369118X.2014.948035.
Topinka, Robert J.
2018. “Politically Incorrect Participatory Media: Racist Nationalism
onr/ImGoingToHellForThis.” New Media & Society 20 (5): 2050–69.
https://doi.org/10.1177/1461444817712516.
Trippi, Joe. 2005. The
Revolution Will Not Be Televised. HarperCollins.
Tucker, Joshua A.,
Yannis Theocharis, Margaret E. Roberts, and Pablo Barberá. 2017. “From Liberation
to Turmoil: Social Media And Democracy.” Journal of Democracy 28 (4):
46–59. https://doi.org/10.1353/jod.2017.0064.
Tufekci, Zeynep. 2014.
“Engineering the Public: Big Data, Surveillance and Computational Politics.” First
Monday 19 (7). https://doi.org/10.5210/fm.v19i7.4901.
Wendling, Mike. 2018. Alt-Right:
From 4Chan to the White House. 1 edition. London: Pluto Press.
White, Adam. 2016.
“#DumpStarWars: Alt-Right Twitter Call for Rogue One Boycott, Claiming ‘anti-Trump’
Reshoots.” The Telegraph, December 9, 2016.
https://www.telegraph.co.uk/films/2016/12/09/dumpstarwars-alt-right-twitter-call-rogueone-boycott-claiming/.
* (Ç.N.) Castells’in
kitabının adındaki Outrage kelimesi Türkçe’ye İsyan olarak çevrilmiştir. Ancak burada
makalenin ana hattının aşırı sağ politikaların ağlardaki yükselişinden
bahsetmesi ve yükselişe olumsuz anlam atfetmesi nedeniyle İsyan yerine Öfke
kelimesi tercih edilmiştir.
** (Ç.N.)
Psikografik; kişilik yapısı, değerleri ve hayat biçimi gibi özellikler
* Yazı, Democratic
Communiqué’nin Vol
28 No 1 (2019): Democratic Communiqué adresinden alınarak
çevrildi.
Özgün metni okumak için:
[1]
Burada
‘Otoriter Popülizm” kavramı daha önce kullanıldığı biçimlerden daha (bkz. Hall
vd. 1978; Jessop vd. 1984; Hall 1985) bariz bir şekilde otoriter olan
şeylere atıf yapar.
[2] Tartışmanın
çoğu Birleşik Devletlerdeki bağlama özgüdür. Diğer ülkelerdeki otoriter
popülist özne biraz daha faklı şekilde inşa ediliyor olabilir ve bu analizin
uyarlanması gerekebilir.
Yorumlar
Yorum Gönder