Bir Soru : Sosyal Medya Bölen Bir Güç Haline Mi Geldi? III Panos Kompatsiaris- Eugenia Siapera- Eran Fisher- Dal Yong Jin- Tanja Bosch.
Bir Soru, sorulan tek soruya önde gelen
düşünürlerin verdikleri kısa cevapların yayınlandığı düzenli bir dizidir.
Bu ayın
sorusu : Sosyal medya, bölen bir güç haline
mi geldi?
Cevap
verenler : Paolo
Gerbaudo, Christian Fuchs, Lizzie O’Shea, Geert Lovink, Eva Anduiza, Joss
Hands, Zizi Papacharissi, Alfie Bown, Panos Kompatsiaris, Eugenia Siapera, Eran
Fisher, Dal Yong Jin, Tanja Bosch.
Moskova Ulusal Araştırmalar Üniversitesi
İktisat Yüksek Okulu Medya ve Sanat bölümünde Yardımcı Doçent. İlk monografisi
olan Çağdaş Sanat Bienallerinin Politikası: Eleştiri, Sanat ve Kuramın Görünüşü’nde
(The Politics of Contemporary Art Biennials: Spectacles of Critique, Art and
Theory; Routledge, 2017) neoliberalizm ve onun krizleri bağlamında sanat bienallerinin
politikasını inceledi. Bugünlerde Kültürel Ekonomi Dergisi (Journal of Cultural
Economy) için; sanat ve değer üzerine özel bir sayının ve yaratıcılık
sosyolojisi üzerine bir bölümünün yardımcı editörlüğünü yapmakta.
Liberal demokrasilerde kültürel ve medya politikaları
etrafındaki soruların büyük kısmı hoşgörüsüzlük ve nefret söyleminden
toplumları korumak için sosyal medyanın yasal düzenlemesi sorununu
yansıtmaktadır. En köktenci liberal (ve özgürlükçü/liberteryen) inanca göre
herkesin görüşlerini söylemesine izin verilir ve anlaşmazlıklar sivil müzakere
(civic deliberation) yoluyla çözülebilir. Bu düşüncenin temelinde sivil
toplumun erdemlerinin ve açıklığının, insanlara nefretin (misanthropic hate) üstesinden gelebileceğine
dair inanış yatar. Buna karşın bu görüş sadece naif değil tehlikelidir de.
Sosyal medya toplumsal antagonizm (uzlaşmaz zıtlık) alanıdır tıpkı kamusallık, görünürlük ve meşruluk mücadelesi yapan politik görüşler ve ideolojilerin diğer forumlarda olduğu gibi. Bugünlerde tecrübe ettiğimiz daha otoriter kapitalizme geçişte, Jacques Rancière ‘duyulurun paylaşımı (distribution of the sensible)’* ismini verdiği şeyin bağlamında alımlanan ve duyulan; sosyal medyanın özellikle aşırı sağcı ideolojiler için kullanışlı ve hatta Neo-Nazilerin bile nefret söylemini yükselttiği ve kendilerini hissettirdikleri bir ortam olduğu görüldü. Yerleşik medya oligopolleri ‘Naziler’ olarak nitelendirilme korkusuyla aşırı sağ’ı açıkça desteklemeye isteksiz (en azından) iken, sosyal medya sosyal tanınma fırsatları sunarak neo-Nazilerin bunun üstesinden gelmesine yardım etmişti.
Yunanistan gibi Avrupa ülkelerinde, tam olarak sosyal medya manipülasyonlarıyla bariz biçimde Nazi politik oluşumunun nasıl güç kazandığını görüyoruz. Amerika Birleşik Devletlerinde alternatif sağ (aşırı sağ/alt-right) çekinmeden görüntüsünün reklamını yaptı ve ‘kültürel Marksizm’ veya ‘politik doğruluk (political correctness)’ gibi korkuluk kavramlara (straw man** concept) karşı sözde anti-kurumsal konuşmaları allayıp pullayarak çevrim içi bağlar inşa etti. Milo Yiannopoulos veya Jordan Peterson gibi gerici/aşırı sağcı figürler eşitlik mücadelelerine saldırılarını varsayılan düzene karşı ‘protesto’ olarak maskeleyerek kendi kendine markalaşmak için sosyal medyanın olanaklarını kullanarak açıkça üne kavuştular. Nitekim Trump dönemi; ‘Kaliforniya İdeolojisi’ (bu yeni sağın etrafındaki birçoğu kendilerini liberteryen olarak sunar) tarafından temsil edilen ilerlemeci bir güç olarak 1990’lar boyunca uzun (ve mutlu) ve şimdilerde parçalanmış görünen liberteryenizm miti üzerine baskı uygular.
Sosyal medya toplumsal antagonizm (uzlaşmaz zıtlık) alanıdır tıpkı kamusallık, görünürlük ve meşruluk mücadelesi yapan politik görüşler ve ideolojilerin diğer forumlarda olduğu gibi. Bugünlerde tecrübe ettiğimiz daha otoriter kapitalizme geçişte, Jacques Rancière ‘duyulurun paylaşımı (distribution of the sensible)’* ismini verdiği şeyin bağlamında alımlanan ve duyulan; sosyal medyanın özellikle aşırı sağcı ideolojiler için kullanışlı ve hatta Neo-Nazilerin bile nefret söylemini yükselttiği ve kendilerini hissettirdikleri bir ortam olduğu görüldü. Yerleşik medya oligopolleri ‘Naziler’ olarak nitelendirilme korkusuyla aşırı sağ’ı açıkça desteklemeye isteksiz (en azından) iken, sosyal medya sosyal tanınma fırsatları sunarak neo-Nazilerin bunun üstesinden gelmesine yardım etmişti.
Yunanistan gibi Avrupa ülkelerinde, tam olarak sosyal medya manipülasyonlarıyla bariz biçimde Nazi politik oluşumunun nasıl güç kazandığını görüyoruz. Amerika Birleşik Devletlerinde alternatif sağ (aşırı sağ/alt-right) çekinmeden görüntüsünün reklamını yaptı ve ‘kültürel Marksizm’ veya ‘politik doğruluk (political correctness)’ gibi korkuluk kavramlara (straw man** concept) karşı sözde anti-kurumsal konuşmaları allayıp pullayarak çevrim içi bağlar inşa etti. Milo Yiannopoulos veya Jordan Peterson gibi gerici/aşırı sağcı figürler eşitlik mücadelelerine saldırılarını varsayılan düzene karşı ‘protesto’ olarak maskeleyerek kendi kendine markalaşmak için sosyal medyanın olanaklarını kullanarak açıkça üne kavuştular. Nitekim Trump dönemi; ‘Kaliforniya İdeolojisi’ (bu yeni sağın etrafındaki birçoğu kendilerini liberteryen olarak sunar) tarafından temsil edilen ilerlemeci bir güç olarak 1990’lar boyunca uzun (ve mutlu) ve şimdilerde parçalanmış görünen liberteryenizm miti üzerine baskı uygular.
Politik nefret oluşumlarının yükselişi, belirli enformasyon
ve kültürel biçimlerin sansürlenmesi gerektiği gerçeğini ispat etti. Sorun;
sadece geniş toplumsal hakları tehdit etmeden veya “sansürleneni” kurban
etmeden sansürün nasıl uygulanacağı değil aynı zamanda hangi politik
konumdayken uygulanan sansüre devam edileceğidir de. Liberteryanizm açık bir
şekilde sansüre karşı tavır koyduğundan bu ideoloji içinde sansüre devam etme en sonunda yetersiz kalabilir. Sosyal medyanın gerçek
kamusal kontrolünü hayal etme; işçi sınıfının, farklı renkteki kadınların ve
cinsel azınlıkların da dahil olduğu toplumumuzun en savunmasız kısımları
tarafından bu kurumların özgürleştirici bir bakış açısından (emancipatory
perspective) nasıl yönetilebileceğini de hayal etme anlamına gelir.
Profesör
ve Dublin College Üniversitesi Enformasyon ve İletişim Çalışmaları Okulu
Başkanı. Araştırmalarının odağında; dijital medya kuruluşları, dijital
gazetecilik, dijital ırkçılık ve kadın düşmanlığı konuları bulunmaktadır. En
son çıkan kitabı ikinci baskısını yapan Yeni Medyayı Anlama'dır. (Understanding
New Media; Sage, 2018). Debbie Ging ile birlikte, Feminst Media Studies
dergisinin Çevrim içi Kadın Düşmanlığı (Online Misogyny) özel sayısında ve
Çevrim içi Cinsiyet Nefreti (Gender Hate Online; 2019, Palgrave) üzerine bir
kitapta yardımcı editörlük yaptı.
Bu soruya ‘medya’ kısmına odaklanarak cevap vermeye
başlayacağım: medya bir anlamda hem köprü kurma/buluşturma hem de arada
gidip gelmeye aracılık eder. Dolayısıyla aracılanmamış “doğrudan” ilişkiyi yeni
unsurla tanıştırır. Bu, sosyal medyanın niteliğine bazı kavrayışlar sunabilir:
Bir taraftan insanları bir araya getirir diğer taraftan ona tam olarak
uymayan ilişkilerin içine üçüncü unsuru getirir.
Sosyal medya hakkındaki tartışmalar, unsurlardan birine veya
diğerine yapılan vurguyu yansıtmaya meyillidir. Arap Baharı (Arab Spring) ve
İşgal Et (Occupy) gibi örnekler sırasında yani sosyal medya tarihinin erken
zamanlarında ilk kısım odak, birliktelik'ti. İnsanlar bir araya getirildi,
çevrim içi örgütlendi fakat caddeleri işgal ettiler ve politik değişim
getirmeye uğraştılar. O zamandan itibaren de diğer odağının işlevi, bir
ilişkiye ‘yabancı’ unsurların girişidir. Snowden’den Cambridge Analytica’ya
ifşalar dizisi sosyal medyanın gözetim ve kontrol enstrümanları olabileceğini;
Londra Finsburk Park camisinden Christchurch’a sağcı terörist saldırıları da
sosyal medyanın bir yerden diğer yere akan ve caddelere dökülen nefrete ve
aşırılığa olanak sağladığını gösterdi.
Bununla birlikte aslında değişenin sosyal medya
olmadığını belirtmek önemlidir: Facebook, Twitter ve YouTube ilk ortaya
çıkışından beri az ya da çok benzer tarzda işlev yaptı. Lakin çeşitli
hareketlerde hem çevrim içi hem de sokaklarda açıkça dile getirilen politik
değişim, adalet ve eşitlik taleplerini etkin biçimde yok sayan ve hayal
kırıklığı yaratan önemli politik gelişmeler meydana geldi. Bu anlamda, sosyal
medya bölücü ve demokrasinin altını oyuyor demek samimiyetsiz görünür.
Aynı zamanda medyanın bütün biçimlerinde ilişkilere yeni
unsurlar getirdiğini kabul etme bu unsurların tanımlanmasını ve eleştirilmesini
gerektirir. Sosyal medyanın karşılıklı ilişki kurmaya getirdiği şeyler nelerdir
veya başkaca neyi değiştirir?
Gördüğümüz şeylerin ve bağlantı kuracağımız kimselerin
gittikçe daha fazla kişiselleştirilmesi (personalization/kullanılan uygulamanın
yaptığı düzenlemeler/değişiklikler) ve özelleştirilmesi (customization/ kullanıcının yaptığı
düzenlemeler/değişiklikler) yoluyla bizi
nasıl bireyselleştirdiği burada tartışılabilir. Ayrıca algoritmalar
vasıtasıyla göreceğimiz şeyleri belirli yollarla yapılandırırlar ve bunlar
kullanıcılardan elde ettikleri verileri reklam verenlere satmaya dayanan kendi
iş modelleriyle doğrudan bağlantılıdır. Zaten gücü/iktidarı elinde tutanların
imtiyazlarına son veren öncelikle liberal ideolojinin tarihsiz bireyciliği ve
‘meritokrasi***’si içinde daha fazla etki eder.
Bütün bunlar güncel
rahatsızlıklara bir cevap olarak yasal düzenlemelerin sınırlarına işaret eder.
Öncelikle; sosyal adalet ve eşitlik politik sorunları çözemez; ikincisi,
firmalar kâr amaçlı ticareti durdurmaya zorlayamaz; üçüncüsü, insanları
bireyleştirmenin sorunlu biçimlerini yasal olarak düzenleyemez. Bu, yasal
düzenlemenin çevrim içinde ortaya çıkan geniş politik konuların belirtilerinin
bazılarının üstesinden gelmek için kullanılamayacağı anlamına gelmez. Bunların en
baskı yapanları, yaygın ırkçılık ve kadın düşmanı nefret söylemi ile sağcı
aşırı gruplara ve ideolojilere sunduğu olanaklar ve kolaylıklardır. Fakat en
sonunda sosyal medyanın yol açmadığı sorunların cevabı, ya bu
tip şirketleri kamulaştıran veya kâr amacı taşımadan insanlara hizmet sunan
yeni bir tür medya inşa etmeyi amaçlayan politik eylem olabilir
yalnızca.
İsrail Open University
Sosyoloji, Siyasal Bilgiler ve İletişim Bölümünde Doçent. Dijital medya
teknolojisi ve toplum arasındaki bağlantıyı çalışmaktadır. Kitapları şunlardır:
Dijital Çağda Medya ve Yeni Kapitalizm (Media and New Capitalism in the Digital
Age; Palgrave Macmillan, 2010), Tova Benski ile beraber editörlük yaptığı
İnternet ve Duygular (Internet and Emotions; Routledge, 2014), Christian Fuchs
ile beraber editörlüğünü yaptığı Dijital Çağda Emeği ve Değeri Yeniden Düşünmek
(Reconsidering Value and Labour in the Digital Age; Palgrave Macmillan, 2015).
Popüler hesaplar politik
bölücülüğü tırmandıran unsur olarak sosyal medyada ifade kutuplaşmasına ve
sahte haberlerin kontrolsüz dağılımına odaklanmaktır. Lakin bu aşikar içerik
katmanının altında başka bir tane daha yatar, dikkatli olmaya gereksindiğimiz
daha az görünür yapısal katman. Sosyal medya yapısı vasıtasıyla
bölen durumundadır. Büyük veriden (big data) bilgi üretme araçlarına sahip
olanlar ile bu verileri üretmek için emek verenler olarak toplumu iki sınıfa
böler. Bakışı sosyal medyanın içeriğinden (metin) üretilen medya
platformlarının altında yatana (teknoloji) çevirmek bu platformların sonuçları
ve koşulları olarak bölen/ayırıcı sosyal ilişkileri ortaya çıkarmak için olanak
sağlar.
Şu anda bir avuç özel şirketler uçsuz bucaksız veri
trafiğinin (metin, iletişim, büyük veri, enformasyon vb.) aktarımını kontrol
eder. Economist’e göre; algoritmalar, yapay zeka (artificial intelligence) ve
yapay sinir ağları analizleri (nueral network analysis) yoluyla veri, kapitalizmin
“yeni petrolü” haline geldi. Daha eleştirel sesler, ‘büyük veri
uçurumu/eşitsizliği (big data divide)’ olarak niteleyerek bu yapısal
gruplaşmanın endişe verici sonuçlarına dikkat çektiler. Bu uçurumun üç yönü
olduğunun farkına varmalıyız: ekonomik, epistemik (bilişsel) ve demokratik.
Hepsi birlikte göz önünde tutulması gereken ciddi bir politik tehlike teşkil
eder.
Ekonomik olarak, kapitalizmin eski biçimleriyle birlikte
oldukça uyumlu enformasyon kapitalizmi de sermayenin emekten değer elde etmesi
(extraction of value-producing labour) üzerine kuruludur. Ne yazık ki
kapitalizmin -insan hayatının her alanındaki bilişsel, duygusal, kişilerarası
iletişimsel yönlerini içeren- birikim süreci için harekete geçirilen maddi
olmayan emek aşamasıdır bu.
Emek güçleri, çoğunlukla ifade etme ve iletişimsel kanallar
aracılığıyla gündelik yaşamın olağan parçası olarak kullanıldığından, sosyal
medya elde etme (extraction) ve oluşturma (rendering) için mükemmel ‘fabrika’
haline gelir. Ve sadece bir avuç sosyal medya platformu, insan emeğinin bu
biçimini metaya dönüştürmek için gerekli veri miktarına (quantities of data) ve
hesaplama güçlerine (computational power) erişir.
Sosyal medya bireysel ve kolektif olarak insanları bilmenin
yeni yolunu sunar ve yeni epistemolojiyi başlatır. Bireysel, algoritmik
epistemolojiye dayandırılan medya platformlarındaki veriler bizim zevklerimizi,
isteklerimizi ve endişelerimizi ölçme kabiliyetine sahiptir. Bu, medya
platformlarına eşi görülmemiş bireysel bilgiye sahip olma olanağı sağlar. Ve bu aşırı kişiselleştirilmiş medyanın, insanlığın özgürlüğünü sağlayan; düşünme
süreçleri, varsayımlar, gerçeğin bilgisi gibi pek çok temel unsura müdahale
etmesine de yol açmaktadır.
Son olarak sosyal medya ideal
olarak ve fiilen çağdaş demokraside en önemli kamusal alan haline geldi.
Söylemsel katman üzerindeki eksik ve tarafgir hareketlerine [kutuplaşma
(polarisation), filtre balonları (filter buble) ve yankı odalarına (echo
chambers)] ek olarak gelişen bir demokrasi için en temel aracın en merkezi, mat
ve demokratik olmayan kuruluşlardan biri haline gelmesine de dikkate etmemiz
gerek. Liberal ve demokratik olmayan egemenlere ev sahipliği yapan sosyal
medyanın sunduğu ölçüde kamusal alana sahibiz. Sosyal medyadaki içeriklere
özgürce erişime sahip olabiliyorken kimin, neyin ve nasıl yayınlanıp
yayınlanmadığını belirleyen kurallara neredeyse sıfır erişime sahibiz.
Sosyal medyanın ekonomik, epistemik ve demokratik anlamda
eşitsizliği ve bölünürlüğü artırması enformasyon özgürlüğü ve insan özgürlüğü
arasındaki bağlantıya ilişkin modernliğin en temel politik varsayımlarını
sorgulamaya çağırır.
Vancouver Simon Fraser Üniversitesi İletişim
Fakültesinde Profesör. Kitaplarının bazıları şunlardır: Kore’in Çevrimiçi Oyun
İmparatorluğu (Korea’s Online Gaming Empire; MIT, 2010), Dijital Platformlar,
Emperyalizm ve Popüler Kültür (Digital Platforms, Imperialism, and Popular
Culture; Routledge, 2015), Kore Dalgası: Sosyal Medya Çağında Ulusaşırı
Kültürel Gücü (Transnational Cultural Power in the Age of Social Media;
University of Illinois, 2016) ve Akıllı Toprak Kore : Mobil İletişim, Kültür ve
Toplum (Smartland Korea: Mobile Communication, Culture and Society; 2017,
University of Michigan).
Sosyal medya 21. yüzyılın başlarında en önemli güçlerden
biri haline geldi. Birleşik Devletlerde geliştirilen Facebook, Twitter ve
YouTube’dan, Kore’deki Naver ve Kakao ve Çin’deki QQ ve Baidu’ya kadar sosyal
medya esas olarak insanların gündelik etkinliklerine etki etmiştir. 2010 Arap
Baharı ve 2011 Wall Street’i İşgal Et dahil olmak üzere bir çok sosyo-politik
hareketlerde tecrübe edildiği üzere özellikle sosyal medyanın demokratikleşme
ve kitlesel organizasyonu kolaylaştırma potansiyeli kanıtlandı. Birkaç sivil
hareket grupları ve hükümet karşıtı protestocular miting, protesto ve toplantı
örgütlenmelerinde özelikle Twitter ve Facebook gibi çeşitli sosyal medyayı
kullanmaktadır. Sosyal medya bu eylemleri küresel düzeyde yurttaşlara yaymak
için haber kaynağı gibi de hareket eder.
Elbette sağcı politikacılar ve büyük şirketler şiddetle
sahiplenirler. 2014 Amerikan ara seçimleri sırasında meydana gelen
Facebook-Cambridge Analytica skandalının gösterdiği gibi kullanıcı verilerinin
kullanıldığı ulusal ikna kampanyaları yürütmek
amacıyla Birleşik Devletleri politikacılarıyla bağlantı kuran veri
şirketleri zaman zaman Facebook’un bu avantajını kullanır. Donald
Trump’ın da içinde olduğu birçok politikacı Twitter ve Facebook’dan propaganda
aracı olarak yararlanmaktadır.
Facebook, Twitter ve Google’ın en önde gelen lobiciler olarak
Washington DC’de özellikle çok büyük rolü olması hükümet ile dev sosyal medya
şirketleri arasındaki bağın derinleşmesi anlamına gelmektedir. Bu yeni
gelişmeler kesinlikle demokrasiye ket vurmakta ve aşırı sağcı söylemleri teşvik
etmeye yardımcı olmaktadır. Bu yüzden sosyal medya çağdaş toplumumuzda iki ucu
keskin bıçak gibi gibidir.
Son dönemlerde kimlik hırsızlığı, sahte haber skandalları ve
kullanıcı verileriyle platformların metalaşması gibi bir çok sorun nedeniyle sosyal
medya itici gücünü yavaş yavaş kaybetti. Örneğin; pek çok Facebook kullanıcısı güvenlik
konularında endişeli ve bazıları Facebook kullanmayı bıraktı. Sonuçta, sosyal
medyanın insan yaşamı üzerindeki nüfuzu ve etkisi azalmaktadır. Bu yakın
gelecekte sosyal medyanın yok olacağı anlamına gelmez çünkü birçok yeni
biçimleri ortaya çıkmaya devam etmektedir.
Bu koşullar altında sosyal medyayı olumsuz etkileyen iki
ivedi konunun çözülmesi hayatidir. Diğer taraftan güvenlik önlemleri
geliştirmek kritiktir. Misal; birçok hırsızlık olayından sonra bile sosyal
medya, insanların kimliklerini tamamen korumayı başaramadı. Sahte haber, kamu
kurumları tarafından yasal olarak düzenlenmesi gereken bir diğer güvenlik
sorunudur. Bunun yanı sıra sosyal medya, kullanıcılarla birlikte bir kazan-kazan
stratejisi geliştirmelidir. Ücretsiz emek gücü olarak etkin işlevi olan
Facebook kullanıcıları platformda çok fazla zaman ve enerji harcamaktır. Harcanan
bu zaman karşılığında sosyal medya sahipleri herhangi bir ödeme yapmamalarına
karşın burs fırsatları ve sosyal katılım gibi toplumu zenginleştirmek için faaliyetlere
biraz para harcamalıdırlar. Dünyadaki en büyük enformasyon teknolojisi
şirketlerinin bazıları, kârlarının bir kısmını topluma geri verme yollarını düşünmeleri
gerekmektedir.
Cape Town Üniversitesi Film ve Medya
Çalışmaları Merkezi Medya Çalışmaları ve Prodüksiyon Doçenti. Araştırma ve
Lisanüstü İlişkiler’de Dekan Yardımcısı. İlk kitabı olan Radyo ve Televizyon
Yayıncılığı Demokrasisi: Güney Afrika’da Radyo ve Kimlik (Broadcasting
Democracy: Radio and Identity in South Africa) 2017’de HSRC Press tarafından
yayımlandı. Halen Routledge’den 2020’de çıkacak olan Güney Afrika’da Sosyal
Medya ve Gündelik Hayat (Social Media
and Everyday Life in South Africa) adlı ikinci monografisi üzerinde
çalışmaktadır.
Sosyal ağ siteleri modern gündelik hayatın nüfuz edici önemli
bir özelliği haline geldi. İnsanlar sosyal medya aracılığıyla kendi
kimliklerini gösterme amacıyla gündelik deneyimlerini belgeleyerek,
arşivleyerek kendi kendilerini temsil etmek için gittikçe artan bir şekilde konum-tabanlı
teknolojileri kullanmaktadır. Haber
kaynağı olarak sıklıkla sosyal medyaya güveniyor insanlar. Dolayısıyla ana akım
kitle medyası için gündem belirme rolünü oynar genellikle. Diğer taraftan sosyal medya sanal kamusal alan
yaratarak ve coğrafi ve politik açıdan birbirinden farklı insanların diyalog
kurmasını sağlayarak politik tartışmalarının demokratikleşmesinde anahtar rolü
de oynar. Çevrim dışı olanakların ve platformların yokluğunda Facebook ve
Twitter gibi sosyal ağ siteleri politika hakkında konuşmak için insanlara bir
uzam yaratmakta ve tartışmalı ve çekişmeli konularda kamuoyunu biçimlendirme
potansiyeli bulunmaktadır.
Twitter’ın özellikle platformun olanakları sayesinde ağ tabanlı
eylem topluluğu yaratma potansiyelinin altı çizilmelidir. Etiket (hashtag)
kullanımı etiket (hashtag) aktivizmi olarak tanımlanan şeye veya etiket
(hashtag) vasıtasıyla örgütlenen özel amaçlı kamuların oluşumuna olanak
sağlamaktadır. Örneğin; 2015-2017 yılları arasında Güney Afrika’da öğrenciler
#HarçlarDüşürülmeli (#FeesMustFall) etiketiyle protesto yaptılar. Arap Baharı; sosyal
medyayı politik eylemler için kilit bir araç olarak gündeme getiren bu tür ağ
tabanlı direnişin ilk örneği oldu.
Buna karşın, çoğunlukla sosyal medya vasıtasıyla yayılan
sahte haberlerin artışı ve nihayetinde yanlış enformasyonu
(misinformation) yaymak için robotların (bots) kullanılması sosyal
medyanın potansiyel bölücü güç (divisive force) olduğu ve kutuplaşma süreçleriyle
belirli konumlara imtiyaz sağladığı iddialarına neden oldu. Alt-sağ
(alt-right/alternatif sağ) Twitter topluluklarının büyümesi ve çevrim içi aşırı
uçtaki kişiler (extremist) ile nefret söylemi bu iddiayı desteklemede sıklıkla
bahsedilen örnekler oldu. Bir de, tekno iyimserlerce (techo optimist)
internetin bütün seslere (herkese) olanak sağlama potansiyeli sık sık işaret
edilirken asıl tehlike ise herkesin konuşması fakat hiç kimsenin
dinlememesidir.
Başka bir tehlike türdeş ağlar (homegenous network) içerisinde
dolanmasına yol açan yankı odaları (echo chambers) yaratma
potansiyelidir. Facebook’un, politik olarak aynı fikirde olmayan veya
tutucu veya muhafazakar görüş sergilediği alımlanan kişileri “arkadaş olmayan”
olarak işaretlemesi enformasyon deposunun devamı için izlenen bir
stratejidir. Üstelik, onaylama ön yargısı (confirmation bias) veya
insanların var olan görüşlerini doğrulama ve kendi inançlarına ters düşen
çevrim içi içerikleri yok sayma amacıyla enformasyon araması da sorun olarak
önümüzde durmaktadır.
Sosyal medyanın nötr/tarafsız olmadığını hatırlamamız ve
Facebook, Google, YouTube, Instagram, WhatsApp vb. platformlar üzerinde
enformasyonun üretimi, dağıtımı ve kullanımını idare eden güç ilişkilerin geniş
bağlamı içinde kapsamlı düşünmemiz gereklidir. Algoritmik ön yargı,
sosyal medya sitelerindeki mevcut enformasyonların hepsini devamlı
görmeye engel olur.
Gerçek demokratik diyalog yaratmak için sosyal medyanın
sağlıklı tartışmalar için kullanılması gerekmektedir. Yani evet, -pek çok diğer
uzamlar gibi- sosyal medya potansiyel olarak bölücü olabilir. Fakat konuşma
daima ilerlemeci veya kapsayıcı olmasa bile politik tartışma için çevrim dışı
platformlarının yokluğunda sosyal medya, görüşme uzamı (conversation space)
olarak kilit rol oynama potansiyeline sahiptir hâlâ.
* (Ç.N.) Ranciere, toplumsal düzende rollerin
belirlendiğini ve dağıtıldığını kendi kendimizi de bu rollerle algıladığımızı
ve duyduğumuzu söyler. Yani; duyulurun
paylaşımıyla da (distribution of the sensible) neyin görünür olup olmadığı,
söylenebilir olup olmadığı da belirlenir, dolayısıyla biz de aslında bizim için
belirlenen çerçevede şeyleri görür ve söyleriz.
** (Ç.N.) Straw man (korkuluk) ya da tepkisel
indirgemecilik, diğer tarafın görüşünü çarpıtarak karşılık verme
*** (Ç.N.) Meritokrasi, kişilerin yeteneğine,
bireysel üstünlüğüne dayanan yönetim biçimi
* Yazı, State of Nature’ın 11 Nisan 2019
tarihli çevrim içi yayınından alınarak çevrildi.
Özgün metin için:
Yorumlar
Yorum Gönder